Şahin DOĞAN
Ateizm masalı
Ateizm, kadim Yunan’a kadar uzanan hayli eski ve uzun bir maziye sahip. Bazı araştırıcılar, kadim Hint medeniyetinde bile aykırı ve sıra dışı ateist düşünürlerin/düşüncelerin varlığından söz eder. (Romain Ronnald) Ateizm, din ve diğer bazı mistik akımlar kadar kitleler üzerinde etkili değil. Daha ziyade ferdi ve entelektüel bir olay. Tüm kadim medeniyetler din üzerine kaim. Asyada sami dinleri; Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet, uzak doğuda Budizm ve Hinduizm gibi. Antikite, putperesttir, ateist değil. Daha doğrusu müşrik. İslam öncesi cahiliye dönemi aynı şekilde putperest ve pagan. Rönesans, dine daha doğrusu kiliseye karşı yavuz bir muhalefetin öncülüğünü üstlenmişti. Ancak fikir mimarları, dinsiz değil, kilise karşıtıydı. Floransalı sanatçılar ve batı Avrupa kökenli aydınlık fikirli intelijansiya da öyle.
Asıl ateist dalga, modern çağların bir armağanı. Darwin biyolojide, Freud, psikolojide, Marx sosyolojide bu karanlık düşüncenin bilimsel arka planını hazırlar. Türlerin Menşei adlı çalışma, ateist eğilimin mukaddes kitabı haline gelir zamanla. Tüm arkeolojik ve antropolojik çalışmaların biricik referansı bu kutsal kitaptır artık. Rüya Analizi yazarı insanın karmaşık ve kompleks yapısını tek bir nedene bağlar: Psikanalizm. İnsan biyolojinin yani id’in zavallı bir tutsağı daha doğrusu oyuncağı. Marx, ateizm’in içtimai boyutunu keşfeder ve tüm insanlık tarihini bu boyut üzerine inşa eder. Ona göre din, ahlak, felsefe ve tüm mistik değerler alt yapının yani midenin üst yapıya yansıması daha doğrusu sıçraması.
Tarihin biricik muharrik gücü; ekmek kavgası. Onlara göre din; “ezeli bir afyon” (Marx) ya da “aşağı cinsten berbat bir votka”.(Lenin) Fakat günümüzde ateizm, din ile yer değiştirerek ezeli bir afyon gibi aydınların beynini uyuşturmakta. St. Simon ve A. Comte; bu düşüncenin daha hafif ve daha kıvamsız bir düzeydeki açılımını sembolize ederler. Biri usta, diğeri çırak. Ateistler, tanrıyı bir daha dirilmemek üzere tarihe gömdüklerini sadece zannederler.
Sanatçılara gelince kimi şaşkın, kimi bedbin, kimi agnostik. Mallarme, Rimbaud ve Valery, sembolizm’in üç silahşörü olarak bu berbat ve kıyıcı akıma karşı sadece tedailerin bulanık dünyasına sığınarak korunmaya çalışırlar. Tolstoy, saçmada olsa hala kilisede ısrar eder ve tüm ateist dalgaların ezeli bir aldanış olduğunu sanatkarane bir sezgiyle adeta haykırır. Dostoyevski, “tanrı yoksa her şey mübah” diyerek bilinçaltı’nın çığlığına tercüman olur. Çehov ve Gorki; tanrısal pınardan hala yudumlamakta, Gogol, müstehzi bir edayla tebessüm ediyor zavallı çağdaşlarına. Poe, gafil kafaların üzerine düşen bir gök taşı. Flebuart, kusuyor hayasız suratlara. Fazıl, rüyasında cinneti içmekle meşgul.
Sanatkar, ince sezgisiyle yaşanan acıklı trajedinin farkındadır. Bilim adamları ve filozoflar ise aklı gözlerine indiği için, mesele onların gözünde basit bir çıkarım ve yalınkat hendesi bir formülden ibaret. Zamanla bu dalganın en ermiş kişisi zuhur eder: Nietzsche (Niçe). “Zerdüşt Böyle Buyurdu” yazarı, bu cereyanın en kamil, en derin ve en veli siması. Nakaratı şu: Darwin’e selam olsun, Tanrı öldü ve taziye merasimine herkes davetli. Bundan sonra tanrıya inanan kim varsa tek kelimeyle: Budala.
Sartre, derin analizler sonucu yanlış yaptıklarını fark eder ve “Tanrı ölmemeliydi, yaşamalıydı, yoksa bile var kabul edilmeliydi” diye inkisara başlar. Çünkü tanrısız bir hayat bir kelimeyle saçma, kaos ve bunalım demekti. Peki varoluşçu yazar tanrıyı geri getirebildi mi? Maalesef hayır. Tek çare: Yas, ağıt ve matem. O zamanlar felsefe dünyası, bir çeşit taziye evi. Bertrand Russell, inanmak için yeterince delil bulamamaktan hukuki tabirle delil yetmezliğinden şikayetçi. A. Camu; bu acıklı ikileme daha fazla dayanamaz ve “felsefenin biricik görevi intihardır” diyerek son noktayı koyar. Veba yazarı bu halkanın en zeki en uyanık ve en haysiyetli siması.
Son dönemlerde eski şarkıdan bazı yeni lakırdılar işitiyoruz. Kör Saatçi ve Tanrı Yanılgısı adlı iki güzide! eseriyle bilinçlere bir tokmak gibi inen talihli bir ateist: Richard Dawkins. Bilhassa aylarca best-seller arasında yer alan ikinci eser birine göre: ”dünyayı bir kez daha yıkayan, köpüklü bir boş inanç gel-gitine karşı bütün kariyeri boyunca hayatın kendisinin zor ve muhteşem sebebini kanıtlayan büyük bilim adamından fevkalade savaşçı bir atak.” Diğerine göre kitap: “ölümcül derecede luzümlu.” Bir başkası için “maharetli tasarımın kirli çamaşırlarını teşhir eden biricik kaynak” Ucuz sitayişler uzayıp gidiyor.
Öne sürdüğü deliller, David Hume’dan bu yana tekrarlana tekrarlana artık kabak tadı vermeye başlayan malum bazı hezeyanlar. Ahd-i Atik ve İncil’de bulunan beşer bozması saçma sapan bazı tanrı sözleri, çirkinlik ve kötülük kanıtı ve daha nice sayıklama. Yeni, efsunlu ve ışıltılı hiçbir tarafı yok kitabın. Deistler tarafından yüzlerce defa çürütülen kokmuş ve kokuşmuş iddialar.
Bize gelince; yaşanan, kopan fırtınayı, kıyıdan limandan seyrediyoruz. Çünkü mazimiz bu hilkat garibesine yabancı. Tüm ideolojilerin ve izm’lerin doğum yeri Avrupa, ölüm diyarı yine orası. İtibarları oradan geliyor. Her biri “idrakimize giydirilmiş birer deli gömleği.”(C.Meriç) Buna rağmen akıntıya kapılanlar az değildi: Beşir Fuat, A.Cevdet, T.Fikret, N. Hikmet, Kerim Sadi, Kemal Tahir… Demem o ki biz ayrı bir dünyanın insanlarıyız, farklı bir coğrafyanın, apayrı bir tarihin çocuklarıyız. Daha oturaklı, daha kamil ve daha medeni bir dünyanın. “Batılı kusmuk”lardan bize ne.
Not: Ateistlerin Web sitesine erişimin engellenmesini bütün mevcudiyetimle kınıyorum. Allah’ın insanlara tanıdığı bir hürriyeti kimsenin engellemeye hakkı yok. Zira “cennet adam istediği gibi cehennem de adam ister.”
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.