Mehmet ERDOĞAN
Bediüzzaman'ın talebelerine iftira ve karalama kampanyası!
Evvela şunu belirtelim ki; Peygamberler dışında kimse hatasız ve kusursuz olmadığı gibi, Bediüzzaman Said Nursi'nin bizzat kendisi de, "Üstadınız, la yuhti (hatasız) değildir" diyerek, kendi konumunu belirlemiştir. Elbette ki, onun talebeleri de hatasız ve kusursuz değillerdir. Kusursuz insan beklentisi hayalperestliktir. Nokta-i nazar, hasenatın seyyiata galebesidir. Bu galebe, kemiyet bakımından değil keyfiyet açısındandır.
İman ve İslamiyet sıfatıyla muttasıf olan yani Mü’min ve Müslüman olan bir kimseye düşmanlık yapılamaz, kusurları için acınır ve güzellikle ıslahına çalışılır. İslami prensip ve düstur budur. Ayrıca Risale-i Nur hizmeti, şahıs merkezli değil, kitap merkezli bir hizmettir. Hizmette önceliği ve müktesebatı sebkat etmiş kişilere gösterilen saygı ve sevgi, her hususta onlara tabi olmak, kendimizi onlara endekslemek ve aklımızı onların cebine koymak değildir. Bu tavır, onların fedakarlıklarına duyulan hürmet ve vefa borcudur ki insaniyet icabıdır.
Risale-i Nur hizmetinin, tehlikeli ve netameli ilk yıllarında, emeği geçmiş olan şahsiyetlerin elbetteki sevab ve fazilet yönünden Allah indindeki değer ve dereceleri ölçülemez. Yani Allah demenin yasak olduğu, hu diyenin dudağının kesildiği dönemlerde, Bediüzzaman’ın davasına destek verip, yardımcı olanların ve bu uğurda defalarca bedel ödeyenlerin fedakarlıkları elbette inkar edilemez.
Risalelerin telif edilerek günümüze kadar ulaşmasına vesile olmaları cihetiyle onlara şükran borcumuz vardır. Bu kadirşinaslığı, Risale-i Nur vasıtasıyla imanlarını kurtaran ve Allah için sevmenin ne demek olduğunu bilen insanlar yapar. Risalelerden istifade ettiği halde nankörlük yapanlar değil. Tabii ki bu şahıslar insandır, melek değildir. Hata ve kusurları elbette ki olacaktır. Hatta kendileri ile tali derecedeki bazı konularda, farklı düşündüğümüz abilerimiz de olmuştur. Ancak bahse konu olan hizmetleri nazara alındığında, bunlar çakıl taşı mesabesinde, görülmeyecek kadar küçüktür.
Hata ve kusur işlenmesinde, niyet ve kasıt önemlidir. Herbir insan bilmeyerek veya farkında olmayarak aldanabilir, ifsada alet de olabilir. Çevrelerinde kripto, münafık, müfsid insanlar da bulunabilir. Farkında olmadan onlar tarafından yönlendirmeler de olmuş olabilir. "Sahabeler, nazar-ı velayetle neden müfsidleri keşfedemediler? Ta Hulefa-i Raşidin’in üçünün şehadetini netice verdi?" (Mektubat, 54) sualinin cevabı okunduğunda mesele anlaşılacaktır. Çünkü ehl-i velayet gaybı; bildirilmezse bilemezler. Bediüzzaman’ın Talebeleri için de bu ihtimal mümkündür. Tevbe kapısı bunun için vardır. Ayrıca bu durum hepimiz için geçerlidir.
Dessas ve fitnekarların işi, insanları aldatmak ve saptırmaktır. Heleki, zındıka tarafından daima gözetim ve takibat altında bulunan, Risale-i Nur hizmetine girmiş gibi görünen ve ifsad edenler elbette ki olacaktır. Bundan dolayı istiaze edip devamlı Allah’a sığınmak gerektiğini Risaleler bize ders vermektedir.
Üstadın bizzat kendisi de, Divan-ı Harb-i Örfide, gazetelerin kendisini yanılttığını belirtmektedir. Dolayısıyla ilk talebelerinin de bizim de aldanmamız, yanılmamız her zaman mümkündür. Ancak bu yanılma ve hataları ileri sürerek, bu bahane ile o mümtaz şahsiyetlerin bütün hasenatlarının üzerine çizgi çekmek ne insafla, ne iz’anla ne de İslami prensiplerle bağdaşır.
Gerçek hainlik bunu bahane ederek, fitne çıkarmaktır. Hele hele, bunu bahane ederek, onları, ihanetle, gladyonun aleti olmak veya ajanlıkla itham etmek, cehalet değilse, gerçek ajanlık ve gladyoculuğun ta kendisidir.
Fetö hadisesinde yanılmayan ve aldatılmayan insan sayısı çok azdır. Münafığın en bariz vasfı bukalemun gibi her ortama uyum sağlamaktır. "Hiçbir müfsid ben müfsidim" demediğine ve daima "suret-i haktan göründüğüne" ve insanların içindeki niyet ve düşüncelerini okumak mümkün olmadığına göre, mesele nasıl anlaşılacaktır? Tabii ki tahkik ve araştırmak, delil ve akıbete bakmak şarttır... Ancak bu da zamana bağlı bir husustur. Çünkü karşıdaki ifsad komitesi çok dessasane, münafıkane hareket etmek suretiyle kendini kamufle etmiştir. Önemli olan onun gerçek yüzünün ortaya çıktığı ve deşifre olduğu tarihten sonraki tutum ve davranışlardır. Nitekim foyalar dökülünce mesele anlaşılmış ve hoşgörü sona ermiştir.
Risale-i Nur cemaatlerinden tepki: Şeytaniyet, alçaklık, ahlâksızlık, aptallık!
Bu tarihten önce de Nur talebelerinin bir çoğu bu hareketi tasvib etmemiş, tepkisini ortaya koymuştur. 15 Temmuz'dan sonra ise, bu harekete sempati ile bakan bir tek Nur Talebesi kalmamıştır. Şayet kalmış ise o da Nur talebeliğinden çıkmış demektir. Ayrıca, o tarihlerden önce de, hiçbir Nur Cemaati, Fetö cemaatine iltihak etmemiştir. Her cemaat kendi faaliyetinde devam etmiştir. Sadece sempati duyanlar olmuştur. 15 Temmuz'dan sonra da bu sempati nefrete dönüşmüştür.
Şimdi malum zındıka çevreleri gibi, ısrarla Nur cemaatlerini fetö ile iltisaklı göstermeğe çalışmak, malum çevrelerin maşası ve avukatı olmak değil de nedir? Bu tecavüzkar davranış ve iftiraları geçmişte Risale-i Nurlara düşman olan en azılı kimseler bile yapmamıştır. Geçmişte bu harekete iltihak etmemiş, sadece İslami bir faaliyet olarak görüldüğü için sempati ile bakmış, mahiyeti ortaya çıktıktan sonra da pişman olmuş, lanetlemiş ve nefretini açıkça deklare etmiş olanları "fetö taraftarı veya uzantısı", "paralel yapı", "gladyo" ve "ajan" olarak itham etmek; kendini gizlemek ve kamufle etmek isteyen gerçek ajan ve provakatörlerin işidir. Bu şekildeki tamamen kasıt ve art niyetle yapılmış bir karalama kampanyası ancak Risale düşmanlarının işi olabilir.
Sahi bunlar gladyo ve ajan idiyse bunlarla uzun yıllar nasıl beraber oldunuz? En önemlisi de, neden bu suçlamaları, onların vefatlarından sonra başlattınız? Çünkü ölüler konuşamaz. Ancak onların davasına gönül vermiş, milyonları susturamazsınız.
Karın ağrınızı biliyoruz. Çünkü iftira attığınız bu şahsiyetler sizin "Şerh" adı altındaki Risaleleri tağyir ve tahrifatınıza asla onay vermedi, karşı çıktı. Çünkü sizin fasit faaliyetiniz önünde bilhassa "Mehdiyet" iddialarınız karşısında bu topluluk büyük bir engel teşkil ediyordu. Onun için onların sağlığında değil de vefatlarından sonra bu karalama kampanyasını başlattınız. Bu da sizin gerçek kimliğinizi deşifre etti.
Bütün ifsad planlarınız deşifre oldu, cascavlak ortada kaldınız. Yani bu genel itham ve karalamalar sizi ele verdi... Çünkü cami duvarını pislediniz... İftiralarınızın esas sebebi budur. Diğer hususlar bahane...
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.