Hüseyin EREN
Bir hiçlik yolcusu
Yakın yanım uzaklaşırken uzak yanım yanıma geliyor. Kaçtıkça üzerime düşüyor, uzak baktıkça gözlerimin içine düşüyor; düşlerimi dağıtıyor, hülyalarımı uçuruyor. Aşina yolları, tanıdık simaları silikleştiriyor, sokakları çıkmaza çıkarıyor. Ben gidiyorum, o gitmiyor.
Yakın hissim, enis dostum, sevimli dostluğum müfsit nazarın kollarına düşüyor. Yaz sıcağında üşüyorum; yara bıçak gibi yüreğimi ikiye ayırıyor. Ben gidiyorum; yollar benden önce gidiyor. Ne sürgündeyim ne vuslatta. Araflar arası dostsuzlukta düş kuruyorum. Kelimeler kalbimi kırıyor, bakışlar acıtıyor, nazarlar rahatsız ediyor. Ben gidiyorum, yollar benden önce gidiyor.
Mahrem duvarlara tuğla dayanmıyor; ya tavan çöküyor, ya taban kaynıyor. Kalabalıklar ağlatıyor, kabalıklar incitiyor. İncinme incilerini bir araya getirsem kaç saray yapardım. Bahçesiz sarayın gülsüz günü geçmek bilmiyor. Geceler geçiyor gün be gün, an be an. Ne bir gülüm var, ne bir gül sevdam. Çiğnedim gülleri, çiğnendi güllerim. Müstehzi gülüşler; günü geçirme gayretleri.
Yolların ve yılların yakın izinde, uzak menzillere uzanma arzusu yerimden kımıldatmıyor; aynı yollar, aynı yıllar, aynı yüzler. Keşifsiz ağır adımlar, solgun soluklar, yılgın bakışlar; Kafdağı Kaf dağının ardında; bir adım ötede, bir lahza menzilde. Ben gidiyorum, yollar benden önce gidiyor.
Keyif, keyif vermiyor, lezzet lezzet. Arzularım arzın öbür ucuna çoktan uzandı; bense burada yalnız ve adımsız. Adı yok bir günün akşamında adı yok yaşıyorum. Yaşım ömrün yarısına geçeli çok oldu; hayatın ölümsüz anlamı gönlümün duvarlarına daha yansımadı. Dilimde kelimeler, ağzımda lakırdılar; susarken konuşmayı, uyurken görmeyi öğrenemedim. İnsan-ı kâmil, insaniyet-i Kübra nedir ki; kim öğretir, kendi kendine öğrenilir mi?
Sürgün düşünceler, sürgülü nazarlar, süngülü saldırılar… Neredesin en hakikat, en asılası gerçek; gidin yollar benden önce gidin; ben sürgünde, ben gülsüz, ben günsüz. Gün doğarken gece ağlar; gün ortası yalnızlıklar bir başka ağlatır. Hızır nerede hazır; hangi sıkışmışlıkta, hangi darda, hangi daralmada?
Müfsit nazarlar çevrelerken, yakın yüreklerin uzaklaşması ne hazin gurbet. Yollar ister gidin ister kalın; ben yüreğimin yaranını bekliyorum, bir akşamda bir sabahta gözlüyorum onu. Onun umudu yaşatan, onun haberi hareket ettiren, onun ışığı yol ve yön gösteren.
Yollar özgürsünüz; bense özgünlüğünü arayan bir öksüz özgür. Kağnı adımlarla çölleri geçmeyi göze alan bir yetim. Yıllar yardımcım, yıllar yandaşım, yıllar yoldaşım. Toza belenen yüzüm, toza bulanan yüreğimle yürüyorum; gönlüme yakın, gönlümden ırak. Bazen zamanın içinde, bazen dışında; bazen de her ikisi, bazen hiç biri. Bir hiçlik yolcusu…
Bin yıl yaşasa ne olur, yüz yıl yaşa ne olur?
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.