Ahmet Nebil SOYER

Ahmet Nebil SOYER

Cazibenin cazibesi devam ediyor

Bir yerde Cazibe kelimesi dünya ile güneşi birbirine bağlayan bir olayı izahta kullanılıyor, cazibe-i rahmet şeklinde. Cazibenin maddenin mahiyetinde mi gizli olduğu yoksa onun dışında mı olduğu konusu açıklığa kavuşabilir mi? Yani bir madde mi yoksa mana mı? Olayın madde olan yanı var çünkü iki kütleyi bir çok menfaatler doğuracak şekilde faydalı bir kesişme noktasında tutuyor. Ona fayda noktası da denebilir ama müphem olduğu kesin. Çünkü o irtibatın sayısız insan ve evrenin hayatına faydası var. Bütün bu faydaları o cazibe-i rahmete bağlamak veya bir başka türlü telaffuz etmek…

Cazibe dünya ile güneşi birbirine bağlayan sihirli bağ olmanın yanında bir hücrenin içinde hücrenin faydasına olan maddeleri ve mana ilgilerini çekmesi ve kullanılmasını sağlamak da cazibenin bilinmez sihirli özelliklerinden. Çok küçük olan hücre de sekiz değişik görev yapan vazifelilerin içinde birlikte bir faaliyet yürütülüyor bizi faydaları celbeden cazibede. Yani akıl mebhut, kalp meşbu.

Bir otel penceresinden ağaç yapraklarının hem dikkat çekici hem de dans niteliğindeki oynayışları cazibenin yeni keşfi. Yapraklarla ağaç arasında cereyan ediyor bu olaylar. Adeta bir Mevlevi dervişi gibi ağaç yaprakları iki şekilde hareket ettiriliyor ve ilgi çekiyor.

Yine bir yerde incizap ve cazibe kelimesi kullanılmış daha geniş anlamda, hem çeken yani cezbedar hem de ilgi duyulan. Her mana ve maddenin mahiyetinde ilgi çekmeyi sağlayan mana veya madde.

Burada havaya yüklenmiş cazibe havanın insan hayatına hizmet etmesi esnasında hava ile bağlantılı maddeleri çekmesi ve hava ile başkalarına iletmesi yine açık ve kapalı ama sihirli bir fiil ve olay.

Cazibe kelimesi sosyolojik ve hamasi bir manayı anlatıyor. Cazibe, vatan ve benzeri şeylerin birliği insanlar arasında bir cazibe meydana getirir. Bu birlik bir kuvvet doğurur. Bu kuvvet ile atalarımız tarihte büyük zaferler kazanmışlar. İslamda birbiri ile kaynaşmış olan Müslüman devletlerin de aynı şekilde birlikteliğinden bir cazibe oluşur, bu da büyük başarıların kazanılmasına neden olmuştur. Ortak değerlerin birlikteliği bir güce dönüşüyor. Yine cazibenin mahiyeti konusunda insan zihninde meydana gelen müphem fakat açık anlamlar…

“Evet, fenn-i menafiü’l-a’zanın şerh ve beyan ettiği vecihle, insanın cisminde, herbirisi bir menfaat için takriben iki yüz küsur kemik vardır. Ve herbirisi bir fayda için altı bin damar vardır. Ve hüceyrata hizmet eden yirmi dört bin mesame ve pencere vardır. O hüceyratta cazibe, dafia, mümsike, musavvire, müvellide namıyla, herbirisi bir maslahat için beş kuvvet çalışıyor. Alem-i asgar böyle olsa, insan-ı ekber ondan geri kalır mı? Ruha nisbeten ehemmiyetsiz olan ceset bu derece israftan uzak bulunsa, ne suretle cevher-i ruhla asarında, emellerinde, efkarında ve maneviyatında israf olur. Çünkü, saadet-i ebediye olmasa, bütün maneviyat kurur. O hakikatler, israf memleketine kaçarlar. Acaba dünya kadar kıymetli olan bir cevhere malik olmakla, hem daima onun zarfını ve gılafını muhafaza ettikten sonra, o cevheri birden bire yere vurup kırmak ihtimali var mıdır? Hangi akıl kabul eder? Hem bir şahsın bünyesindeki kuvvet, azasındaki sıhhat, istidadındaki kabiliyet, o şahsın yaşayışına ve tekemmülüne delil olduğu gibi, kainatın ruhuna kadar nüfuz eden hakikat-i sabite ve devam ile yaşayışını ima eden intizamındaki kuvvet-i kamile ve tekemmülüne giden nizamındaki kemal acaba haşr-i cismani yoluyla saadet-i ebediyeye delil olmaz mı? Zira intizamını ihtilalden ve bozulmaktan kurtaran, saadet-i ebediyedir. Ve tekemmüle vasıta olur. Ve o kuvveti inkişaf ettiren odur.”

Yukarda büyük bir fenn-iz menafiül aza uzmanı profesörü var, çünkü fizyolojiden hareketle ahiretin varlığına gidiyor, böyle bir yorum yok. Bir hazineye malikiz ama hazine toprak altında mı kuyumcu dükkanında mı yoksa başka yerde mi? Cemaat suskun adamlar istiyor, konuşan, eleştiren adamların itibarı yok. Peki bu hakikatler nasıl yer yüzüne, kamu alanına çıkacak? Devlet ve adamları görmüyor, ülkede eğitim yok, liseyi bitiren öğrencilerin kafasını tarıyorum, din, tarih, edebiyat ve bunlara bağlı alanlarla ilgili bilgi damlaları yok. Kafalar on yılı aşkın süre hergün pompalanan siyaset ile meşbu, her an ihanete hazır, ne yapsın kimse vermemiş ki ona göre düşünsün. Bakan bey ortaokul ve liseleri dolaş, bak öğrenci ne biliyor. YÖK başkanına sesleniyorum. 4 yıl Osmanlıca okuyan elliden fazla öğrenci nimetşinas kelimesini okuyamamış ama yüksek lisans öğrencisi olmuş.

“His yok hareket yok taş mı kesildin
Hayret veriyorsun bana sen böyle değildin” diyor Akif. Elli yıldır sınıfa giriyorum denetim yok, cehaletin elinde bir eğitim, vallahi billahi memleket elden gidiyor. Sayın Cumhurbaşkanı, meclis başkanı, bakanlar, hasta ayakta iken ilaç verilir, toplum bilgisizlikten hastalık ötesi bir durumda Allah’ım sen yetiş.

Yukardaki cümlede vücudu dolduran azaları sayıyor, bu kadar harika donatılan her birine yüksek görevler yüklenen insanın manevi ve maddi uzviyeti toprakta çürümek için olmaz, onlar daha değerli bir dünyayı temin için insana yerleştirilmiş. Bu metinler bu kafalarda değilse bunun hesabını birileri verecek. Heyhat!

Cazibenin cazibesindeyiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.