Latif SAKARYA
Cemaatler ve ferd – 4
Önceki üç yazımda; cemaat ferd ilişkisini yüzeysel olarak irdeleyerek, ferdin ve cemaatin birbirine muhtaç olduğunu anlatmaya çalıştım. Ferd ve cemaat ilişkisini fikri düzeyde teferruata girmeksizin irdeledim. Bununla birlikte “Ferd mi cemaat için vardır, yoksa cemaat mi ferd için vardır?” şeklindeki sorumun somut bir cevabını sizlere aktarmadım. İşte bu sorumun cevabını bu yazımda vereceğim.
Öncelikle direkt olarak “ferd cemaat için vardır” veya “cemaat ferd için vardır” şeklinde düz bir cevap vermek gerçeği ifade etmeyecektir. Çünkü cemaatin devamı ferdlere bağlı olduğu gibi, ferdlerin saadet ve huzuru da cemaate bağlıdır. İki örnekle bu hakikate yakınlaşmak gerekirse;
İlk olarak “ferd cemaat için vardır” dediğimizde, “vela teziru vaziratün vizra uhra” yani “hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez” mealindeki adalet-i mahza kanunu karşımıza çıkar. Şehitlere bile kul hakkı ile huzura gelinmemesi ihtar edilirken, cemaatlerin kul hakkını gasp etmesi gibi bir durum söz konusu olamaz. Yani cemaatin selameti, huzuru, rahatı, güvenliği vb. gerekçelerle ferdin hukukunun zayi edilmesi zulümdür. Yani “ferd cemaat için vardır” demek, zulümdür! Yalnız ferd olarak kişi, kendi gönlü rızası mucibince fedakarâne “ben cemaat için varım” ya da “hayat sermayem bu cemaatin selametine feda olsun” diyebilir.
İkinci olarak “cemaat ferd için vardır” dediğimizde ise suistimallere kapı açılmış olur. Efradın nazarları kendilerine döner. Bu anlayışın somut örneğini günümüzde milletimizin devlet kapısına göz dikilmesinden görüyoruz. Ya da manevi bir teşekkül olan ve dünyevi gayeleri bulunmayan cemaat yapılanmaları içerisinde hasbelkader hayat bulan şirket yapılanmalarına baktığımızda da, işin ehli olmamakla birlikte cemaatin önde gelenleriyle bağlantısı hürmetine makam mevki sahibi olmuş olan kimselere rastlamak mümkündür. İşte bu ve benzer durumların temelinde, cemaatin belli bir sınıfa veya efrada hizmet et(tiril)mek için var olduğu düşünülmesi ve cemaat içerisinde sosyal sınıf tabakaları oluşturulması yer almaktadır.
Peki, doğru olan nedir? Gerçek ve mutlak doğrunun Allah katında olduğunu hatırlayarak şunu derim ki:
Yerine göre ferd ve cemaat arasında öncelik sırası değişir. Mesela çekirdek bir aileyi ele alalım. Çocuklar hayatı öğrenene kadar anne ve baba çocukların tüm ihtiyaçlarına koşar, tüm hizmetlerini görür. Ancak bu süreç içerisinde çocuklarına hayatı öğreterek gelişimlerini de sağlar. Daha sonra çocuklar büyür ve anne veya baba olurlar. Bir yandan çocuklarına hizmet ederken diğer yandan yaşlanan anne ve babalarına da hizmet ederler. Yani ilk etapta aile kurumu (anne ve baba) ferdlerine hizmet ederken, daha sonra ferdler olgunlaşınca kendilerini aile kurumuna feda ederek, hem ailenin devamını ve hem de muhafazasını sağlayarak ailelerini koruyarak geleceğe taşıyabildiler. Ve bu arada aile kurumunu muhafaza ederek genişletmeyi de başardılar.
İşte büyük bir aile kurumu gibi düşünebileceğimiz cemaat kurumu da öncelikli olarak cemaati (yaş küçüklüğü veya geç tanıma sebebiyle) yeni tanıyan kişilerin cemaati ve cemaat hayatını tanımaları doğrultusunda ferd eksenli olmalıdır. Yani en büyüğünden en küçüğüne kadar cemaatin dayandığı temel prensipleri hal ve kal diliyle verebilmelidir. Cemaat içi eğitim sadece sohbetler ve okuma programlarından ibaret olmamalı, cemaatin tüm faaliyetlerinde keyfiyet ve eğitimden vazgeçilmemelidir. Cemaat reflekslerini de bu cemaat içi fıtrî eğitim belirleyeceği unutulmadan aslında cemaat, efrad ve eğitim keyfiyeti muhafaza edilmelidir. Cemaat otoritesi bu keyfiyetle birlikte cemaatin çocuklarını da muhafaza etmek adına ve de yeni katılımcılara su-i misal teşkil etmemek açısından mutlak surette adalet-i mahza ile hükmetmeye mes’uldür.
Diğer yandan; ilk örneğimizdeki çocukları temsil eden cemaat ferdleri de, maddi ve manevi keyfiyetlerini tamamladıktan sonra ya da bu süreç doğrultusunda cemaat bünyesinde fedakâr, sadık, hamiyetperver, cefakâr birer dava adamı olabilmelidir. Bununla birlikte kendinden önceki ve sonraki cemaat ferdlerinin ikisine birden sorumlu olduğunu unutmadan gücünün yettiğince adalet-i mahza ölçüsünde cemaat otoritesine yardım etmelidir. Tabi burada tekrar hatırlatmam gerekirse, ferdin bu keyfiyetini sağlayacak olan cemaattir. Cemaat, ferden ferda hizmet bilincini vererek bu keyfiyette ferdler yetiştirebilmelidir. Yetiştiremeyecek bir yapıdaysa, ya yapılanmasını bu doğrultuda düzenlemeli veyahut da cemaat otoritesini tanımayan ferdlerine hain-i millet nazarıyla bakmamalıdır.
Sonuç itibariyle; “cemaat ve ferd birbiri için vardır” demek daha güzeldir, belki de en güzelidir. İnşallah bir sonraki yazımda “cemaat burjuvazisi” konusunu işleyeceğim...
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.