Mustafa ÖZCAN
Darbeciler gibi tetikçiler de susturulmalı
Dün benim için, tam bir sinir harbi yaşadığım gün oldu. Cuma günü benim için mutsuz bir biçimde başladı. Sabahleyin kahvaltı yaparken telefonla aradılar. Dost Tv’den dostlar arıyor ve benimle alakalı garip bir haberden bahsediyorlardı. İnternethaber isimli site Hüseyin Gülerce’nin yazısından yola çıkarak Gülen’in sağ kolu olarak bilinen Mustafa Özcan’la alakalı bir haber yapmış. Buraya kadar her şey normal. Bundan sonrasında ise işler karışıyor. Tabir caizse Rufailer veya iyi saatte olsunlar devreye giriyor.
Herkesin potansiyel olarak suçlanabileceği, yaş ve kurunun birlikte yanabileceği hassas bir dönemden geçiyoruz. Bulanık havada herkes birbirini avlamak ve bakiye, devretmiş hesaplarını görmek istiyor. Söz konusu, Kaynak Holding’in eski yöneticilerinden Mustafa Özcan’la alakalı haberde iki tür fotoğraf kullanmışlar. Bunlardan birisi emekli vaiz Mustafa Özcan’a ait fotoğraflar. İkincisi de benim fotoğraflarım. Ardından da kokteyl şeklindeki farklı fotoğraf kümesi arasında senaryo köprüsü kurmuşlar. Güya Mustafa Özcan benim fotoğrafımdaki duruma gelebilmek için kılık ve imaj değiştirmiş, Avrupaileşmiş!
Emekli vaiz Mustafa Özcan ile İlişkim isim benzerliğinden ibaret. Hal böyle iken benimle ilgili olmayan habere bol bol benim fotoğraflarımı serpiştirmişler. Açığı da senaryoya başvurarak kapatmışlar.
Ben gazeteciyim yolum hiçbir zaman Diyanet’e uğramadı. Kimsenin sağ veya sol kolu da değilim. Söz konusu Mustafa Özcan haberini benim fotoğraflarımla birlikte görünce kan beynime sıçradı. İnternethaber'e ulaşmak için bir telefona sarıldım ama nafile. Açmıyorlardı. Lakin dostlarım ve tanıdıklarım benden evvel yetişmişler, devreye girerek haberdeki fotoğraf hatasını veya skandalın veya rezaletin düzeltilmesini sağlamışlar.
Lakin artık internet habercilik anlayışının hızdan başka veya ‘kes ve kopyala’dan başka kuralı kalmadığından dolayı kötü haber çoktan yayılmıştı bile. Ateşin kuru ot yığınında yayılması gibi. Cuma namazına gittim geldim bu defa da başka arkadaşlar aradı ve dinihaberler.com sitesi devreye girmiş ve artık internethaber’i de atlatmış, daha üst aşamaya geçerek fotoğraf türünü teke indirmiş. Böylece ‘emekli vaiz Mustafa Özcan ve terör örgütünün ikinci adamı’ biz olmuş olduk. Bu durum aklıma bir Erzurum fıkrasını getirdi. Bir baba oğluna sahte baldan bahsederken dikkatli olmasını tembihlemiş. Bunun üzerine çocuk balcıların arasından geçerken birisine ballarının durumunu sormuş. Demişler ki bizde sahte bal olmaz. Nasıl diye karşılık verince şöyle demişler: Eskiden arıyla insanlar balı ortak yapıyorlardı. Biz ise arıları devre dışı bıraktık sadece kendimiz imal ediyoruz. Dolayasıyla yüzde yüz orijinal Artık haberin öteki unsurlarına ihtiyaç yok. Hepsini bu beyefendiler üretiyorlar. Haber unsuruna ihtiyaç yok senaryo kafi geliyor. Muhabirlerin yerini sanal medya ve senaristler aldı.
Cuma namazından geldikten sonra öğle sonrası da bu haberlerle meşgul olurken berbat oldu. Bunun üzerine ikindiye başka bir camiye gittim. Haberler orada da peşimi bırakmadı. Bu defa da Mustafa Güven adlı bir arkadaş aradı ve Tevhit Haber diye İran nüfuz casuslarının kurduğu ve telefonu bile olmayan bir haber sitesinin bana karşı besledikleri geçmişten gelen kin ve garezlerini kustuklarını haber verdi. Lakin biraz daha insaflı davranarak iki fotoğrafı birden kullanmışlar. Demek ki molla rejimi biraz olsun kendilerine müspet tesir icra edebilmiş! Onlara da ulaşmak üzere boşuna iletişim bilgileri aradım. Tetikçiliklerini telafi edebilecek bir mekanizma bulamadım. Adamlar tamamen korsan çalışıyorlar. Bu adamların sapla samanı karıştırmalarına niye izin veriliyor? Onca kapatılan site arasında bunların ismi niye hiç geçmiyor?
Mustafa Güven’in yeni uyarısından sonra biz iyice işkillendik ve söz konusu haberle ilgili Google’dan küçük bir arama tarama yaptık ve karşımıza Akşam gazetesinin portalı çıktı. Bu sitenin haberinde ise çarşaf çarşaf, boy boy bizim fotoğraflarımız yer alıyordu. En kallavisini bunlar yapmıştı. Haber öbür Mustafa Özcan’a, fotoğraflar ise tamamen bize aitti. Görsel daha etkili olduğuna göre haber bizim üzerimize bina edilmişti. Doğrusu iyi bir karışım yapmışlardı. Bunun üzerine Akşam gazetesine bağlandık ve bizi gazetenin sitesine yönlendirdiler. Muhatabımız durumu anlamakta biz de anlatmakta zorlanıyorduk. Neyse öfkeyle izah etmeye çalıştım ve daha sonra bu haberi iptal ettiler. Elbette sinirlerim gerildi ve muhatabım site yetkilisine şunu söyledim: "Bu haberi yapanların veya siteye yerleştirenler iki ayıbı birden işlediler. Beni ve haberin öznesi diğer Mustafa Özcan’ı tanımayarak!" Acaba tanımaya çalıştılar mı yoksa Mustafa Özcan diye Google’dan ilk bulduklarını habere mi eklediler? Halbuki, 30 yıldan beri bu camianın içindeyim. Ne beni ne ötekisini tanıyorlardı. Halbuki son sıralarda medyatik ve fotoğrafı herkesçe malum oldu. Başarısız darbe öncesinde kapağı yurtdışına atanlardan. Biraz habere özenselerdi bunlardan hiçbiri olmazdı. Belli ki onların yerine haberi Google yapıyor!
Kaldı ki fotoğraflarımın birinde A Haber’in logosu da var. Bu durumda onlara, ‘olsam olsam paralel imamı değil, hükümet imamı olurum’ dedim.
Daha önce de Hanefi Avcı’nın avukatı Fidel Okan A Haber’de böyle bir vukuat yapmıştı. Canlı yayında ekranda, ‘Paralel yapı Vahdet gazetesini çıkartıyor delili de Mustafa Özcan’ın yazması’ demişti. Biz de o sırada olacak ya A Haberi dinliyorduk; çocuklarla birbirimize bakıştık kaldık! Canlı yayında infazımıza tanık olmuştuk! Neyse ki ekrandaki diğer arkadaşlar durumu düzelttiler. Sanki diğer Mustafa Özcan makale yazan bir adam veya yazar!
Bu haber sitelerinden hiçbirisi mesleklerinin gereğini yapmadıkları gibi ahlakın gereğini de yapmadılar. Mesleki olarak haberlerini tashih edip ahlaki olarak da özür dilemeleri gerekirdi. Sanki hiçbir şey olmamış gibi davrandılar.
Beni tanımamaları artık gazetecilikte devamlılığın bittiğini gösteriyor. Anlaşıldığı kadarıyla kimse kimseyi tanımıyor. Başka sektörler tarafından tanınmayabilirim ama basın sektöründe tanınmamam veya öteki Mustafa Özcan’ın tanınmaması skandal ve rezalet boyutunda bir durum.
İkincisi, neden sol basın bu tür konuların üzerine acemice veya bodoslama atlamıyor? Bizim basın çok meraklı? Benimle ilgili fotoğraflara hiçbir sol kaynakta rastlamadım? Bunun tek izahı var mesleki düşüklük ve onun ötesinde ahlaki düşüklüktür.
Haber 7 portalına ulaştım oradaki arkadaşlardan haber yapmalarını istedim oralı olmadılar. Bol bol nasihat dinledik. Halbuki, yorumlarımla her zaman onlara katkı sunmaya çalışmış bir insanım. Beni Anadolu Ajansı gibi yerlere yönlendirdiler. Yorgunu yokuşa sürdüler. Velhasıl koşturdum ama derdimi tam olarak kimseye anlatamadım.
Demek ki çaresiz kaldığında bu camia ses vermiyor. Herkes kendi hesabı içinde. Bununla birlikte ferdi düzeyde dostlarım bana son derece yardımcı oldular, sahip çıktılar. Söylediğim gibi en azından internethaber ve dinihaberler.com’daki yanlışların düzeltilmesine vesile oldular. Bu nedenle onlara şükran borçluyum.
Bu tetikçilik ve infaz durumu başımdan ilk kez geçmiyor. En son Vahdet gazetesinde yazıyordum ve sonuçta yaprak dökümü sonrasında ben de ayrılmaya karar verdim. Daha önce de zaten bırakacağımı ihtar etmiştim. Son yazım, Erbakan Hoca ve grubunun Suriye politikası ve yaklaşımı üzerine denk geldi. Aslında planlı değildi. Sehm-i kaza gibi oldu. Bana sürekli ayar vermelerinden bıkmış ve sıkılmıştım. İran yanlısı politikaları da sanki onlar yürütmüyor gibi gayet rahat davranıyorlardı. Sorguluyorlar, sorgulatmıyorlardı. Dolayısıyla Erbakan Hoca hakkındaki sarih fikirlerimden bazılarını söyledim. Bizim ayrılmamızı hazmedemeyen gazete yöneticileri Erbakan hamiliği üzerinden manevi olarak kazanç sağlamak, prestij kazanmak istediler ve ayrılık meselesini Erbakan Hoca meselesi gibi takdim etmeye kalkıştılar. Çok fazla umurlarında olsaydı zaten yazıyı yayınlamazlardı. Erbakan taraftarlarının da vaveyla koparmasını fırsat bilerek Rota Haber portalı üzerinden benim gazeteden kovulduğumu ilan ettiler. Halbuki, hilafı hakikatti. Delili şu ki en son ayrılan ben oldum. Beni tutmasalardı en son ayrılan olmazdım herhalde. Ve herkes ayrıldığı halde kimseye böyle bir çirkin yaklaşımda da bulunmadılar. Bu benim farklığımı da gösterir. Ben kendilerine bunu tekzip edin dedim etmeyince de Hilal Haber üzerinden gerekli tavzihatta bulundum. Gazete kurulduğundan beri onları hazzetmeyenler kendilerini paralel yapının bir uzantısı olarak görüyorlardı. Neyse bu başka bir fasıl.
Soru şu: Rota Haber neden böyle bir çiğlik yaptı? Böyle bir çirkinliğe alet oldu? Oradaki bazı kimselerin benim Suriye ve İran yaklaşımlarımdan hazzetmedikleri belli. Dolayısıyla ayrılığı hesaplaşmaya çevirdiler. Bunlardan bazılarıyla geçmişten gelen tanışıklığımız da var. Ben buna bağladım. Bu nedenle ortak infazın tarafı oldular. Şimdi Tevhit Haber adıyla anılan tetikçilerin yaptığı gibi.
Bu gidiş hayra alamet değil. Bilhassa internet yayıncılığı tehlike saçıyor. Yasaklansın demiyoruz ama kalite ve mesleki ahlak getirilsin. Tetikçilerin av sahası olmasın! İnsanları dakikada karalayabiliyorsunuz. Bunun tehlikesi daha ziyade zor zamanlarda ortaya çıkıyor.
Yazıyı bitirmeden Faruk Beşer hocanın gelişen bu tehlikeyle alakalı olarak yazdıklarını paylaşmak istiyorum:
“Hükümet edenlerimize bir uyarı
Millete, devlete, dine kast eden bu terör örgütü mensupları mutlaka cezalandırılmalıdır. Bunda kimsenin şüphesi yoktur ve her vicdan bunu böyle ister. Ancak manzaranın düşündürücü yönleri de var. Sevmediği birisini bu olayla ilişkilendirip ayağını kaydırmak isteyenler çıkabilir. Bunlara oldum olası itibar edilmesi toplumda korku, endişe ve huzursuzluğa yol açar. İnsanlar olmadıkları gibi görünmek zorunda kalırlar. İşin bir de şeytani boyutu var; aslında örgüte mensup olan bazıları bile ateşli birer gece nöbetçisi haline gelmiş olabilirler.
Benim aklıma şöyle bir tedbir geliyor: Birilerini örgütle ilişkilendirenlerin bunu delillerle, ya da en azından ikna edici karinelerle ispat edememeleri halinde onların da hesaba çekilmeleri gerekir. Aksi halde pek çok insan mağdur olur, vicdanı burkulur, sevgisini ve güvenini kaybeder.”
Evet, toplumumuz paranoya ve korkuya teslim olmamalıdır.
Daha fazla yol kazaları olmadan tetikçiler durdurulmalı. Şimdi anın en büyük vacibi pusuda bekleyen ve puslu havada av arayan nadanlar ve alçaklarla mücadeledir. İçimizde haberin değil infazın şehvetine kapılmış insanlar hatta kitleler var. Bunlar başımıza bela olmadan toplumu kutuplaştırmadan önlem almalıyız. Kazif ve kazip haber kaynağı haline gelmeden kendimize çeki düzen verelim. Cahit Zarifoğlu’nun dediği gibi bir değirmendir bu dünya: Keser döner sap döner gün gelir hesap döner! Muhtaç olmadan elimizdekinin kıymetini bilelim…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.