Abdulkadir MENEK
Denizli ve iki fedakâr kahraman
Her Nur Talebesini için Denizli’nin çok özel ve biraz da hazin hatıralarla dolu bir yeri vardır. Denizli hapsine 1943 yılımda gönderilen Üstad Said Nursi, burada dehşetli bir zulüm ve haksızlığın muhatabı edilir. Gözleri kararan din düşmanları, bir türlü mağlup edemedikleri bu Kur’an’i sesi, artık tamamen susturmak için, çılgına dönmüş bir şekilde tezgâhladıkları oyun ve planları devreye sokarlar.
Fakat yaptıkları bütün planlar yüzlerine gözlerine bulaşır. Said Nursi’ye düşman etmek istedikleri hapishanedeki mahkûmlar ve kabadayılar, birer birer kendisine dost ve yardımcı olmaya başlarlar. Hapishanedeki Nur halkası giderek genişler ev Denizli Hapishanesi bir Medrese-i Yusufiyeye dönüşür.
Meyve Risalesi, bu hazin ve tarassut dolu hapsin güzel bir meyvesi olur. Ruhlarda ve gönüllerde bahar çiçekleri açar. Yüz yirmi altı talebesi ile birlikte Denizli Hapsine giren Üstad Said Nursi, bu zulüm ortamında, bir bu kadar daha yeni talebe ve dosta sahip olur.
Kara yüzlü, kara düşünceli ve menhus ruhlu ustalarından emir alan Süfyan’ın yardımcıları, Üstad Said Nursi’yi zehirleyerek öldürmeye çalışırlar. Bu hapishanede Üstad’a verilen zehir çok tesirlidir ve kesin olarak öldürmeye yöneliktir. Zehirlenen Üstad datam bir sekerat hali yaşar. İşte iki fedakâr kahramandan birincisinin tam olarak kendini göstereceği zaman gelmiştir. Üstad’ın tecrid-i mutlak içinde tutulduğu koğuştan iniltiler duyan Hafız Ali, bütün Nur Talebelerine ve diğer mahkûmlara haber verir. Üstad’ın koğuşu kilitlenmiş ve içeride ölüme terk edilmiştir.
Bütün mahkûmlar kapıya yüklenir ve demir kapı açılmaz. Gardiyanların elinden anahtarlar zorla alınır ve kapı açılır. Üstad sekerat halini yaşamaktadır. Herkes büyük bir umutsuzluk ve hüzne gömülür. Kur’anlar, cevşenler ve dualar okunmaya başlanır. Hafız Ali’nin fedakârlık zirvelerine çıkacağı an, işte tam da bu andır. Bir abdest alır ve kılınan namazın ardından yapacağı duaya, bütün cemaat tarafından ‘’Âmin’ denmesi için önce herkesten söz alır. Ve duasına başlar:’’Ya Rab. İslam âleminin, bu Zat’a ihtiyacı var. O’nun ruhu yerine benim ruhumu al ve ömrümü de O’nun ömrüne ekle.’’
Bu duaya herkes ‘’âmin’’ der. Fakat Hafız Ali’nin kalbinden dudaklarına akan ‘’Amin’’ bir başka mana ve fedakarlık yüklüdür. Bu muhteşem dua, tesirini hemen göstermeye başlar. Kısa bir süre içinde, Üstad yavaş yavaş kendine gelmeye ve Hafız Ali rahatsızlanmaya başlar.
Hafız Ali, bir yıldız olarak Denizli Hastanesine uğurlanır ve burada ‘’Üstad’ın yerine ve O’nun bedeline’’şehiden vefat eder. ‘’ Mahkeme-i Kübra haşrinde Nur talebelerinin alemdarı olarak’’ haşir meydanına gelecek zamanı beklemek üzere istirahate çekilir.
Ve bu kahraman şehid, Üstad Said Nursi için, vefatına kadar unutamayacağı ve her daim dualarla yâd edeceği bir büyük fazilet ve kahramanlık numunesi olarak hatırlanmaya devam edilir.
Hafız Ali’nin vefatından sonra Rabbimiz ikinci bir Hafız Ali olan ve O’nun sisteminde hizmet edecek bir büyük kahramanı teselli kaynağı olarak Üstad’a hediye eder. Bu kahraman, Denizli’nin asil ve faziletli bir evladı olan Hasan Feyzi Yüreğil’dir. Şair, mutasavvıf, edip ve muallim olan bu Zat tarikat berzahı ile dine hizmet ederken, daha önce kendilerine muştulanan Zat’a kavuşmanın aşkı ve heyecanı içinde Nur hizmetine sarılır.
Hasan Feyzi, çok büyük bir kahramandır. Zübeyir Gündüzalp gibi O da elli bir yaşında vefat etti. Hatta dehşetli komiteler tarafından zehirlendiğine dair bazı görüşler de ifade edilmiş olmakla birlikte, bu konuda kesin bir hüküm verecek durumda değiliz.
Fakat çok kısa bir süre beraber kaldığı ve görüştüğü Üstad Said Nursi’den bu kadar fazla etkilenmesini, ancak ve ancak manevi keşif kapılarının açıklığı ile ifade etmek mümkündür. Üstad hakkında yazdığı ve Üstad’ın Denizli’den ayrıldığı bir sırada istasyona kadar giderek takdim ettiği şiiri, hakikaten çok halis bir ruh halinin ve derin bir sadakatin nişanesi olarak kabul edilmelidir.
Nur Talebeliği sadece iki buçuk yıl kadar sürmüş ve vefat ettikten sonra ardından, Nur hizmetini çok mükemmel bir şekilde anlatan harika şiirler bırakmıştır. Yapmış olduğu büyük hizmet, ancak uzun bir ömre sığabilecek ehemmiyet ve ulviyettedir.
Üstad Said Nursi tarafından çok az insana nasip olabilecek yoğunlukta takdir ve tebrik duygularına muhatap olmuştur. ‘’Dahi nezrim bu ki canım sana kurban olacak’’mısrası ile ifade ettiği dilek ve temennisi gerçekleşmiş ve hatta Üstad’ın ifadeleri ile O’nun yerine vefat etmiştir.
Hasan Feyzi vefat ettiği sıralarda Üstad, Emirdağ’da kendisini defalarca zehirleyerek öldürmek isteyen zalimlerin şerrinden Allah’a sığınıyor ve Nur hizmetin çok dehşetli bir cendere ve tarassut altında yapmaya çalışıyordu.
Hatta Emirdağ hayatı, bu dehşetli baskı ve zulümler neticesinde Üstad’a Denizli Hapsini aratacak bir mahiyete bürünmüş ve Üstad ev hapsinde ve kimse ile görüştürülmeyecek elim bir vaziyete maruz bırakılmıştı.
Hafız Ali ve Hasan Feyzi ile birlikte diğer Denizli Kahramanlarının rahmet ve minnetle yâd edileceği panel nasip olursa 7 Nisan Pazar günü Denizli’de yapılacak ve bir şükran vazifesi daha yerine getirilecektir.
Denizli’nin ve Denizli Kabristanının iki medar-ı iftiharı bu mağfur ve mazlum şehidlere, Rabbimden gani gani rahmet ve mağfiret niyaz ediyorum.
Denizli, bu fedakâr kahramanlarla ne kadar iftihar etse, yine de azdır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.