Senai DEMİRCİ
''Din nasihattir' demek de ne demek?' diyen kardeşime cevabımdır
''Din nasihattir' demek de ne demek?' diyen kardeşime cevabımdır
Kendisini tanımadığım, dikkati ve inceliği için müteşekkir olduğum İbrahim Faik Bayav kardeşim, eski bir yazım (http://senaidemirci.net/yazilar.php?kategori=1&makaleid=502) üzerine yeni bir eleştiri yazısı yayınladı. (http://www.aktifkalem.com/yazilar/ibrahim-faik-bayav/4336/senai-demirci-ye-mektup--.html )
Makaleme “eski” diyorum ama konusu olan hadis hep yeni ve her daim yenileyicidir. Bu anlamda “eski” yazı da olsa eskimeyen hadisle gündemimizi yenilediği için müteşekkirim kendisine.
İbrahim Faik Bayav’ın yazısı çok güzel ve yerindedir; çünkü;
1. Hak ehline yaraşır insaflılıkta ve düzeylilikte, suçlamalardan ve toptancı yaklaşımlardan uzakta, üstenci ve aşağılayıcı hiç değil. Mümine yakışır bir eleştiri yazısı.
2. Bir hadisi ve sonuçta ayetleri tartışmamıza vesile oluyor, gündemimize hiç gelmeyen asıl gündemi taşıyor; keşke hep böyle gündemlerle heyecanlansak.
3. Yazıyı yayınlanmadan önce bana göndermiş olması ise ayrı bir nezaket; benim ihlal ettiğim bir incelik ve sabır; Rabbim ondan bana da nasip eylesin.
Yazının içeriğine gelince;
1. Yazıya konu olan "keşif" yazıdan da anlaşılacağı üzere halen diyanet reisimiz olan değerli hadis alimi ve arif bir insan olan Prof. Mehmet Görmez'e aittir; hocamız hem özel sohbette açtı bu mevzuu hem de ilgili makalesini tavsiye etti. (Üstelik yakın zamanlarda bana bir hadisle ilgili bir sırrı daha ifşa etti ki, onu da açık ettiğimde siz de sevinecek belki şaşıracaksınız, belki itiraz edeceksiniz.) Bu notu görüşümü Mehmet Görmez hocama yaslamak için ya da onun arkasına saklanmak için söylüyor değilim. Referansımın hakkını vermek için kaydediyorum. Ben de ikna olmuş haldeyim hocamın söylediğine, farzımuhal hocam vazgeçse bile ben ömür boyu arkasında dururum bu kanaatin.
2. İbrahim Faik kardeşimizin makalesinde "parantez içi "dediği ifadeler parantez içi değil; yani hadis rivayetinin orijinalinde var; zaten M. Görmez hocam da "Allah'a nasıl öğüt verilir ki!" çelişkisinden hareket ederek "nasihat"i içtenlik/samimiyet olarak anlamlandırma arayışına girmiştir.
3. İbrahim Faik kardeşimin, "nasihat hepten ve her yerde içtenlik anlamına gelmez" hükmü haklıdır ve yerindedir; zaten nasihati her yerde içtenlik olarak yormaya çağırmıyor bu yazı. Aksine, "n-s-h" kökünden müştak bir kelimenin birincil anlam alanının "içtenliği" gözettiği söyleniyor. İşbu gözetme nasihatin "öğüt" anlamını dışlamadığı gibi, "öğüt"/"tavsiye" anlamını pekiştiriyor; çünkü bir "öğüt"ün "nasihat" sayılması için öğüt verenin "içten" ve "içtenlikle" söylemesi gerekir. Yani öğüt anlamındaki nasihati, nasihat yapan da "içtenlik"le söylenmesidir; yoksa herkesin her söylediği, dilinin ucuyla öylesine söyledikleri nasihat cümlesinden değildir. Gün görmüşlük, ders almışlık vardır nasihatin arkasında; yani damdan düşmüşlüğün içtenliği vardır; damdan düşenleri sadece bilenlerin lafazanlığı değil..
4. Ayetlere gelince;
a. Ayetleri ne sebeple olursa gündemine alan ve gündemime bir problematik olarak sunan her kardeşime ömür boyu müteşekkir olacağım, en azından üç ömür borçluyum İbrahim Faik kardeşime. Hemen bakıyorum yazıda sözünü ettiği ayetlere..
b. Araf, 62: "Allah hakkında sizin bilmediğinizi biliyorum" diye de çevrilebilecek bir sözün sahibi bir elçi; elbette ki "nush"unu "içten bir öğüt" yani nasihat olarak sunar; zaten ayetteki "tebliğ" de önce kendine mübelliğ olmayı içerir ki, bu nasihatin içtenlik anlamını taşıyor zaten; ister “size rabbimin mesajlarını tebliğ ediyorum ve bu konuda size samimiyim” diye de okunabilir ister “bu konuda size samimiyetle öğüt veriyorum” diye okunabilir. Yani nasihat kelimesi, sadece yatay düzlemde, kişiler arası olarak okunmakla kalmamalı, kişinin kendisi ve rabbiyle ilişkisi düzleminde, dikey kesitle de anlaşılmalı.
c. Araf, 79: Salih peygamber'in kavmine yönelik sözü de içtenlik ve öğüt arasında bir tercihe zorlamıyor bizi. Yani, öğüt deseniz de içtenlikli bir öğüt/yani nasihat var işin içinde. Üstelik, buradaki nasihatin, araf 78'de açıkça belirtilen helâkin ardından gelmesi, Salih peygamberin nasıl içi acıyarak, “ben size ne söylediysem hepsi hakikatti, hepsinde sizin için samimiydim” vurgusunu daha da öne çıkarıyor değil mi? Burada da "tebliğ" kelimesinin "n-s-h"dan önce gelmesi "tebliğ"in önce nefsine yani elçi'nin kendisine yaptığını, nefsini ıslah ederek başkalarını ıslah etme içtenliğini benimsediğini haber veriyor.
d. Hud, 34: Bu ayet de başından beri söylediğim gibi hem öğütü hem içtenliği içerecek biçimde anlaşılabilir zaten; ne öğüt anlamı hatırına içtenlik manasını yok saymak, ne de içtenlik adına öğütü görmezden gelmek zorundayız. Unutmamak gerek ki, "ben size ne kadar samimi/içten olursam olayım..." manası da akışı bozmuyor... İçtenliğin her hali; konuşması da, susması da, durması da yürümesi de "öğüt" değil midir?
5. Hasılı, İbrahim Faik Bayav'ın söyledikleri ile bendenizin makalesinin ima ettikleri arasında bir anlaşmazlık yok. Anlaşmazlık olsa bile hakikatin farklı yorumları olabileceği konusunda anlaşabiliriz. Bu tür bir ihtilafı; birbirimizin "rüzgarını kaybeden" "nizalaşma" anlamıyla değil, birbirimize rahmet olan "ihtilaf etmek" olarak anlamlandırmalıyız. (Bakınız, İhlas Risalesi'nin serlevhası olan enfal 46 ayeti)
6. Sözün özü: Benim yazdığım ve yazdığım üzerine bana yazılanı, bana yazılan üzerine benim de yazdığım bu makaleyi, belki benim yazdığıma da yazılacaklar ümit ediyorum ki bir "nasihat" olur; yani “içtenlikli bir öğüt” olarak, kelimenin tam anlamıyla “nasihat” olarak kalır.
Selam ve dualarımla.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.