Yahya KAYGUSUZ
Dizilerle yola getireceğiz herkesi
Türkiye’nin sosyolojik hareketliliğine, psikolojik çöküntüsüne, kültürel dezenformasyonuna muttali bir akademisyen tarafından bir röportajda beyan edilen sözler kendini bilen herkesin kanını donduracak nitelikteydi. Şöyle diyordu akademisyen:
“Eskiden anneler bize, kızında veya oğlunda karşı cinse olan meylin olması gereğinden fazla dışa vurduğunu ve bunun onu yanlışa sevk ettiğini ve ne yapılması gerektiğini bize sorarlardı, şimdilerde ise anneler bize kızının veya oğlunun karşı cinsle arkadaşlık etmediklerini ve ne yapmaları gerektiğini soruyorlar.”
Son zamanlarda müspet dediğimiz gazete ve televizyonlarda dahi, sürekli başkasına kendini onaylatma refleksi ile birkaç Arap devletinin televizyonlarının bizdeki dizileri alıp yayınlamalarını çok önemli bir olaymış gibi sunmaları ve yazmaları karşısında şaşırmamak elde değil.
Neymiş efendim dizilerimizin bu şekilde Arap televizyonlarında gösterilmesi sinema sektörünü canlandıracakmış da, o ülkelerden turist akını yaşatacak ve bu şekilde ülke ekonomisi kazanacakmış da, kültürümüzü bu vesile ile dışarıya tanıtacakmış da… buna benzer bir çok zırva.
Bundan dolayı canlanacak sektör de, iyileşecek ekonomi de, tanıtılacak kültür de olmaz olsun.
Haydi bu işten para kazanan, nemalanan veya gerçekten turizmin gelişeceğine, kültürlerinin tanıtılacağına ve ülkelerinin ekonomisinin düzeleceğine insanlar bir tarafa; bu sektörün ortaya koyduğunun bu ülke insanı ile bağdaşmadığını, kültürümüzü yansıtmadığını, insanımızın ve şu an yaşayanlarla beraber gelecek nesillerin bundan ne kadar etkileneceğini bilen etkili ve yetkili insanlarımızın bu işe dur dememesine ne demeli.
Çağdaş devletin görevlerinden birisi de insanını çeşitli zararlı etkenlerden korumak ve sağlam nesiller yetiştirmekse, bir devletin en önemli çekincesi insan unsuru ise, ülkede hak, adalet, ahlak ve kamu düzenini korumaksa, insanının bir arada yaşaması için gerekli tüm şartları sağlamaksa… o zaman nerelerdesin ey devlet?
Dinen koruma altına alınan beş şey vardır. Can, mal, akıl, nesil ve din.
Televizyonlarımız maalesef öyle yayınlar yapıyor ki uzaydan gelen biri bu yayınların öncelikli hedefinin bu beş şeyi ortadan kaldırma amaçlı olduğunu sanır (pek de yanılmış olmaz herhalde).
Üç kuruşluk borcunu ödemeyen birini alıp herhangi bir dizide seyrettiği bir sahnenin etkisinde kalıp diri diri yakan ve buna benzer birçok olayın yaşandığı bir ülkede can güvenliğinden bahsedilebilir mi?
Fuhşu, çeşitli sapıklıkları normalmiş gibi gösteren bir sürü dizi ve filmi herkesin seyrettiği saatlerde gösteren bir zihniyetin nesil kaygısından bahsedilebilir mi?
Kapitalizmin çarkında kendini eriten, dini imanı, her şeyi para olan, benden canımı isteyin vereyim ama para istemeyin, diyen bir zihniyetin kendisine ait olmayan, amme malını koruma ve gözetme gibi bir kaygısı nasıl olsun ki?...
Herkes seyretmek zorunda değil, kapatırsın kanalı veya televizyonu olur biter, demek işin kolaycılığı ve kendini düşünmekten başka bir şey değil. (Yani “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın”cılık bir yerde).
Mü’min insan kişisel bela ve musibetin farkına varabildiği gibi toplumsal musibetleri de bilen ve başkasının bilerek veya bilmeyerek gördüğü zararı sineye çekmeyen insandır. Mü’min insana İslam’ın aşıladığı ahlak ve yaşam tarzı onun bu gibi toplumsal bela ve musibetlere karşı refleksini de harekete geçirmelidir. Mü’min insan kelebek etkisinin farkındadır ve bu şuurla da yapılması gerekeni her şartta yapandır, yapmaya çalışandır.
Zira mü’min insan “Nev-i beşerin hayat-ı dünyevisinde en cemiyetli merkez ve en esaslı zemberek ve dünyevi saadet için bir cennet, bir melce, bir tahassungah aile hayatıdır ve herkesin hanesi küçük bir dünyasıdır” hakikatinin farkında olan insandır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.