Duada Esmaü’l-Hüsna Kullanmak ve Duanın Makbuliyeti

Cevşenü’l-Kebir’den Marifetullah Nükteleri-2

Hz. Peygamber (ASM), canlılık mekanizmasının, varlığın ve kâinattaki her şeyin ve her olayın bir veya çok sayıda Esma-yı Hüsna’ya dayandığını tahkiken bildiği, gözüyle gördüğü için herhangi bir konuda dua yapacağı zaman o saha ile ilgili Esma-yı Hüsna’yı kullanırdı. Bu şekilde hem tevhidi ilan eder, hem Allah’ın ismini zikreder, hem talebesi olan sahabelere ders verirdi. Mesela Kur’anın verdiği ders-i hikmetle uyku ve ölümün mekanizmalarını bildiği ve gördüğü için “Uyku, ölümün küçük kardeşidir[1] der; uyumayı bir ölüm, uyanmayı bir diriliş olarak kabul ederdi. Bu noktada Hz. Huzeyfe (RA) şöyle der: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem geceleyin uyumak istediği zaman elini yanağının altına koyar sonra da:

" Allahümme bismike emûtü ve ahyâ (Allahım! Senin isminle ölür, senin isminle dirilirim) derdi. Uykudan uyandığı zaman:”Elhamdülillâhillezî ahyânâ min ba‘di mâ emâtenâ ve ileyhi’n–nüşûr. (Bizi öldürdükten sonra dirilten Allah’a hamdolsun. Diriltmek sadece O’na mahsustur) buyururdu.[2] Bu cihetten Hz. Peygamber (ASM) dua ve Esma-yı Hüsna birlikteliğini daima işlemiş; Cevşenü’l-Kebir’de 2 babı bu konuya ayırmıştır: 30. Bab ve 59. Bab…

30. ve 59. Bablar, “istif’al vezni” nden yapılan talep ve duanın kabule mazhariyetini anlatıyor. İstif’al, bir şeyi yapmayı ve yapılmasını istemek demektir. Bu iki Bâb, garanti veriyor: “Sen, o makbul talep ve duayı yap, mutlaka kabul göreceksin.” Demek iş, Esma-yı Hüsna’da değil kulun istemesinde bitiyor. Yine bu iki bâb, enfüsî ve âfâkî iki meşrebin terakki kademelerini gösteriyor. 30. Bâb, âfâkî meşrebin terakkisini; 59. Bâb ise, enfüsî meşrebin inkişafını anlatıyor.

Âfâkî meşreb, Hz. Musa (AS) gibi, halktan kaçıp kendini koruma altına almak istiyor. Onun yolculuğu “İsti’sam, istirham, intinsar, istihfaz, istikram, istirşad, istiâne, istiğâse, istisrah ve istiğfar” dan geçiyor. (Daimi korunmayı isteyeni koruyan; daimi rahmet isteyene rahmet eden; daimi zafer verici yardım isteyene yardım eden; daimi saklanmak isteyeni saklayan; ikram talep edene ikram eden; rüşde ermek isteyeni irşad eden; zayıflıktan yardım isteyene yardım eden; ihtiyaçtan sıkıntıya düşeni sıkıntıdan kurtaran; ağlayıp feryad edenin feryadına cevap veren; günahlarının silinmesini isteyeni bağışlayan Allah’ım!)

Enfüsî meşreb ise, Hz. İbrahim (AS) gibi, Allah ile yetinme talebine geçiyor. Onun yolculuğu “İstikfâ, istihdâ, istiklâ, istid’â, istişfâ, istikdâ, istiğna, istivfâ, istikva, istivlâ” dan geçiyor. (Kendisiyle yetinmek isteyene kifâyet eden; Kendisinden hidayet isteyene hidayet veren; Kendisinin koruma şemsiyesi altına girmek isteyeni koruyan; Kendisine dua edeni Kendisine çağıran; Kendisinden şifa isteyene şifa veren; Kendisinden hükmünü ortaya koymasını isteyene cevap veren; Kendisinden zenginlik isteyeni ve Kendisiyle yetineni zengin eden; Kendisinden ihtiyaçlarının yapılmasını isteyene cevap veren; Kendisinden kuvvet isteyene kuvvet veren; Kendisinden dostluk talep edeni dostu kılan Allah’ım!)

Cevşen’de Nur ve Hayat Hakikatleri

Hz. Peygamber (ASM) yaratılış âleminin merkezi konumda olan hayata, hayatın kaynağı olan ruha ve ruhun özü olan nur hakikatine ehemmiyetine binaen Cevşenü’l-Kebir duasında 2 babı ayırmış ve bu hakikatleri kuşatarak zihinlere sunmuştur: 47. Bab (Nur   Bahsi) ve 69. Bab (Hayat Bahsi)

47. ve 69. Bâblardan her birisi, doğrudan doğruya 2 hakikati bütün yönleriyle ele alıyorlar: Nur ve Hayat… Her yönden ele aldıkları için Evvel-Âhir-Zâhir-Bâtın bütün yönlerine dair ifadeler var. Bir şeyi gerçek manada bilmek onun evvel-âhir-zâhir-bâtın yönlerini bilmekle olur. Yani “Nereden gelir, menbaı nedir?” (Evvel) “Nereye gider, hedefi ve faydası nedir?” (Âhir) “Necidir, ne vazife görür?” (Zâhir ve Bâtın) Bu 4 cihet, bir meseleyi ihata etmeye vesile olur. İhata ise, ilim hakikatinin en temel sırrı ve olmazsa olmaz gereğidir.

Bu noktada mesela: 47. Bab nûr hakkında şöyle der: “Yâ nûren kalbe külli nûr * Yâ nûren ba’de külli nûr * Yâ nûren fevka külli nûr * Yâ nûren leyse mislehu nûr” (Ey bütün nûrlardan önce var olan, Ezelî Nûr * Ey bütün nûrlardan sonra da var olan Ebedî Nûr * Ey bütün nûrlardan üstte zâhir olan Hakiki Nur * Ey hiçbir nûr Kendisinin misli olmayan Mutlak ve Hak Nûr)

Buna benzer olarak 69. Bâb hayat hakkında şöyle der: “Yâ hayyu kalbe külli hayy * Yâ hayyu ba’de külli hayy * Yâ hayyüllezi lâ yübihuhu şey * Ya hayyullezî leyse kemislihî hayy” (Ey bütün hayat sahiplerinden önce diri olan Hayy-ı Ezelî * Ey bütün canlılardan sonra da diri olan Hayy-ı Ebedî * Ey hayat-ı zâtiyesiyle hiçbir şeye benzemeyen Hayy-ı Kayyum * Ey Kendi diriliğinin misli olmamakla tanınan Hak, Mutlak ve Lâyemût Hayat   Sahibi)

(Devam edecek)

[1] Beyhakî, Tirmizî, Taberânî.

[2] Buhârî, Daavât 7, 8, 16. Ayrıca bk. Müslim, Zikr 59; Ebû Dâvûd, Edeb 98; Tirmizî, Edeb 28; İbni Mâce, Duâ 16. Benzeri için bkz. 1459, 1461

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum