Emirdağ’da Nurani Bayram

Seher vaktini, saba yelini, cıvıl cıvıl ötüşen kuşları sevmemek ne mümkün. Uyanışı, bereketi idrak etmek, yeni günün aheste aheste doğuşunu doya doya seyretmek ne büyük zevktir bir bilseniz. Sabah namazına bütün çocuklarını uyandıran ve eve sabahın bereketi dolsun diye pencerelerini sonuna kadar açan çok mübarek aileler tanıdım.

Her sabah yeni yeni heyecanlara, başlangıçlara müsait bir zemin. Yarının heyecanını geceden duymayan, ya da hiç heyecanlanmadan başını yastığa koyan kimse, ertesi güne, yani seher vaktinin heyecanlı dakikalarına kolay kolay misafir olamaz.

Gece Emirdağ’a ilk defa gidecek olmanın heyecanıyla başımı yastığa koydum. Geç yatmama ve uykumun da derin olmasına rağmen sabah namazından tam bir saat önce uyandım. Çünkü sabah namazını müteakip çıkacaktık yola. 

Hazırlık yaptım sabırla bekledim sabah namazını. Kılar kılmaz da yola koyulduk. Dışarısı serindi. Hafif de saba yeli esiyordu ve üşütüyordu. Neyse ki tedbirli davranarak montumu giymiştim.

Midibüsü biraz gecikmeli de olsa doldurup hareket ettik. Yolda Üstadın Emirdağ hayatını okuduk. O manevi havadan mümkün olduğunca fazla istifade edebilmek için eski bilgileri tazeledik, kalp ve ruhlarımızı hazırladık.

Taşıtımızın kilometresi 90 ile 100 arasına ayarlı idi. 100’ü geçince nabzı yükselen hastaya bağlı cihaz gibi feryada başlıyordu. Kahvaltıdan sonra gece az uyumanın verdiği rehavet yavaş yavaş üzerimize çöküyordu. Yan ve arka koltuklarda çoktan uykuya dalmış olanlar vardı. Maşaallah yol kaymak gibi kayıp gidiyoruz üzerinden hiç sarsılmadan. Gözlerim yolun ortasındaki şerite takılıyor, bir nevi bağlanıyor, hipnoz olmuş gibi. Dalmışım, az da olsa uyumuşum.

İki saat sonra Emirdağ karşıdan görünüyor. Hiç gitmediğim bir yer. Aslında Emirdağ Lahikasındaki mektupların satır aralarında gezinirken sanki Emirdağ’ın sokaklarında dolanıyormuş gibi oluyor insan. Bu nedenle daha önce görmüş gibi olduğum ve hayallerimde canlandırdığım 1944’lerin o eski kerpiç ve ahşap evlerden oluşan Emirdağ’dan eser yoktu karşımda. Ana caddeden şehrin ortasına doğru ilerliyoruz. Şimdi satır aralarında değil, sokak aralarındayız. Şehir büyüdükçe modernleşmiş, modernleştikçe de eski özelliklerini bir bir yitirmiş, Üstadın o faytonla gezdiği devrin neredeyse izleri bile kalmamış. Neyseki bir at arabası gördüm. O da zaman makinasının yanlışlıkla savurduğu bir aksesuar gibi geziniyordu ortalıkta ve kendi memleketinde garip ve yabancı kalmışları temsil ediyordu.

Şehrin meydanına geldiğimizde saat dokuzu gösteriyordu. Panelin yapılacağı kültür merkezi hemen oracıktaydı. Kapısına yaklaştığımızda Çalışkanlar hanedanı tarafından güler yüzle ve sıcak bir tebessümle karşılandık, ilk defa karşılaştık ve tanışmış olduk.

İçeri adımımızı atar atmaz da Anadolu Ağabeyleri meclisinde (sergisinde) bulduk kendimizi. Hepsi de çoktan hazırlıklarını tamamlamışlar bizi bekliyorlardı. Manen selamladılar, bizi karşıladılar, konferans salonuna kadar yalnız bırakmadılar. Her birinin anlatacağı çok şey vardı ve Üstaddan aldıkları derslerini anlatıyorlardı da. Konuşmaya ne hacet, sükutun altın olduğu bir boyutta yaşıyorlardı. Bir yandan Ceylan Ağabeyden, Hamza Emek ağabeyden hayatta olan yadigârlar, diğer yandan kendileri ve diğer Anadolu Ağabeyleri… Görülmeye değer bir tablo. Görmek için Türkiye’nin her yanından kopan gelmiş, coşan gelmiş, coşmak isteyen gelmiş, şevk almak isteyen gelmiş.

Üstad da bu tabloyu görüyordur muhakkak. Emirdağ’a getirildiğinde kendisine yapılan eziyet, baskı ve zulümleri affedebilecek kadar yine büyüklüğünü gösteriyordur. Saat kulesi ile sembolize edilen ve kendisi tarafından Gül fabrikası, Nur fabrikası gibi isimlerle markalaştırılan saff-ı evvel ağabeyleri yine güzel bir poster ile evrensel bir marka olarak görmek eminim onu çok sevindirmiştir.

Salon tıklım tıklım. Ayakta dikilenler, koridora oturanlar var. Herkes merak ve heyecanla bekliyor. Programı Abdurrahman IRAZ Ağabey kendine has ve güzel üslubu ile takdim ediyor.

Bu nurani meclisin cismani cephesinde;

AKAV Başkanı ve Panel Yöneticisi Prof. Dr. Gürbüz AKSOY, “Tesadüf değil bütün bunlar, hepsi Allah’ın ihsanıyla, tek tek seçimiyle oluyor, buluşturuluyor ve istihdam ediliyor. Her türlü engele rağmen başarılan bu harika hizmetin ve toplumsal hareketin üniversitelerde tez konusu yapılması gerekir” diyor.

Risale Akademi Kurucu Üyesi Dr. İsmail BENEK, “Çok çetin şartlarda, yılmadan ve ümitsizliğe düşmeden zoru başaran bu nur profillerini ortaya koyacağız, onları doğdukları yerlerde anacağız, belgesellerini hazırlayacağız, Emirdağ Lahikasını daha iyi anlamak ve tahlil etmek için Emirdağ Okulu açacağız” diyor.

Emirdağ Belediye Başkanı Cengiz PALA, “Asrımızın insanına barış, kardeşlik, müsbet hareket ve güzel ahlakı öğütlemiş olan Üstadın bu öğütlerine her zaman sahip çıkacağız” diyor.

Mehmet Fırıncı Ağabey, “Ben de Emirdağlıyım. Nurları tanıyınca Emirdağ da böylelikle hayatımıza girmiş oldu. Üstadın itibarının iadesi ancak adına bir üniversite açmakla veya üniversitelerde kürsü kurmakla olur. İnşaallah bu meclis buna bir vesile olur” diyor.

Panelist İbrahim KAYGUSUZ, “Sadece faytonun olduğu bir dönemde devlet işini gücünü bırakmış, bütün gücüyle sadece bir adamla uğraşırken, o adam imkânsızı başarmış. Üstadın Emirdağ hayatı başta sosyolojik olmak üzere bütün yönleriyle didik didik edilmesi ve mercek altına alınması gereken bir hayattır. Bunu yapmayı ben taahhüd ediyorum ve dualarınızı bekliyorum” diyor.

Panelist İhsan ATASOY, “Bediüzzaman ülkesinin dışına hicret etmeyi reddetti. Kaderin mahkûmuyum diyerek bir Said olarak terk ettiği yerlere beş yüz Said olarak geri döndü. Toplumun imanının inşasında Emirdağ’ın çok önemli bir yeri var. Çalışkanlar hanedanı Üstada bir Ensar ruhu ile sahip çıktı” diyor.

Panelist Prof. Dr. Ömer Rıza AKGÜN, “Tecrite rağmen Üstad 104 imani eseri telif etmeyi başarmıştır, şahs-ı manevisiyle buraya dönmüştür ve her yeri kuşatmıştır. Ceylan Ağabeyi Hz. Enes’e benzetirim hep. Çok zeki. Kısa sürede yetişiyor ve Üstadın kalemi gibi oluyor. Devlet emniyet ve asayişi, adaleti bir de adlarının sonuna “saray” eklese de sağlayamıyor. Nur talebelerinden asayişi ihlal eden bir kişi bile gösteremezsiniz. İşte size emniyet, işte size asayiş” diyor.

Panel, İhsan ATASOY tarafından Hekimoğlu İsmail’in o günlerde kaleme almış olduğu “Emirdağ’da Sabah” başlıklı duygu yüklü güzel bir yazısının okunmasının ardından son buluyor, hatıra fotograflarının çekiminden sonra bu ilmi ve nurani meclis Üstadın evinin açılışını yapmak üzere Yorgun Dede mevkiine doğru akın ediyor.

Emirdağ Belediyesi Bediüzzaman’ın kaldığı evin aynısını Yorgun Dede mevkiine kondurarak bir vefa borcu ödemiş. Ev şehre hâkim bir yerde. Üstad çok sever böyle yerleri. Zaten hiç inmemiş ki aşağılara, bir bakmışsın minare şerefesinde, bir bakmışsın dağın başında, bir bakmışsın çam ağacının tepesinde, bir bakmışsın çınar ağacının ağuşunda. 

Meclis muhteşem olur da namaz muhteşem olmaz mı? İhsan Atasoy ağabeyin imametinde tesbihatıyla birlikte muhteşem bir namaz eda ettik çok şükür. Ardından açılış merasimi yapıldı. Evin içini ziyaret ettik. İki rekatlık bir de şükür namazı kılmayı ihmal etmedik.

Emirdağ belediyesinin pilav ikramı ile karnımızı doyurduktan sonra gözlerimiz yola düştü. Tepeden şehre indik. Üstadın kaldığı otelin yerini gösterdi bir kardeşimiz. Yıkılmış ve yeniden yapılmış. Bu arada bir adamcağız ilgili bir şekilde bize bilgi vermeye başladı. Arkadaşlarımızdan birisi; “Çocukken sen de Üstadı gördün mü, elini öptün mü?” diye sordu. O da; “Başımı okşadı o benim ve bana para verdi.” dedi. Ardından; “Ben bu yüzden hayatta hiç sıkıntı çekmedim. Çok paralar kazandım. Kuyumculuk yapıyorum şimdi. İşte şurada dükkânım var.” dedi.

Üstadın namaz kıldığı tarihi merkez camiini gezdik. Caminin iç kısımlarındaki ahşap sütunlar, kaplamalar ve işlemeler göz dolduran cinstendi. Şükür namazlarını edadan sonra avlusunda halka çevirip birer ikişer çınaraltı çayı içtik. Oradan Üstadın dua yaptığı tepeyi de görelim dedik, yol yapımından dolayı erişemedik, uzaktan görmekle yetindik. Ceylan ağabeyin kabrinin başında Kur’an okuduk ve dualar ettik.

Vakit ikindiye yaklaşmıştı. Namaz için hazırlık yaptık ve Üstadın namaz kıldığı camide namazlarımızı eda ettik.

Yolculuk için midibüse doğru yürürken manavda gördüğümüz rahmet mutbahlarının kazanlarında pişmiş taze kavunların cazibesine dayanamadık. 5-6 tane satın alıp hemen oracıkta ayaküstü dilimleyip kendimize bir güzel ziyafet çektik.

Risale Akademi’nin bu tür panelleri yani Anadolu Ağabeyleri serisi, Ermenek, Karabük, İslahiye ve daha yenileri ile devam edecek.

Üstadın ve onun rahle-i tedrisinden ders alan ağabeylerin izini sürmek bizlere yeni bir şevk, yeni bir hareket kazandıracaktır. Şahsen ben çok müstefid oldum. Emeği geçenlerden Allah razı olsun.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum