Fatma Mebrure ŞENLER

Fatma Mebrure ŞENLER

Karıncalar Çiftliğindeki İnanılmaz Sır-2

Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalayıp, yutmak için İngilizi, Fransızı, Yunanı tüm düşman devletleri boğazımıza çökmüştü. Kumandanlarımız, askerlerimiz ve halkımız canını dişine takmış yedi düvelle savaşıyordu. Tüm halk bir olmuş, özgürlük mücadelesi veriyordu. Her savaş ortamında fırsatçılar halkın üzerine çöktüğü gibi savaş zenginleri, eşkiyalar çaresiz halkın üzerine saldırıp, varını yoğunu alıyorlardı. Bunların büyük kısmını da Ermeni çeteciler oluşturuyordu.

Çeteciler’in yamçılı (atlıların giydiği pelerin) adamları ara sıra köyde görünüyordu. Elif’in korku dolu bakışları arasında bir sabah Gazi’nin evine de geldiler. Savaşlardan konuşuyorlardı. Savaş kaçkınları, savaşlara gitmiş gibi bilgiç bilgiç konuşuyorlardı. Gazi onların savaşa cephane taşıyan kadınlar kadar bile yanaşamadıklarını anladı. Onların yalanlarını yüzlerine vurmayıp, düşmanlığını belli etmemeye özellikle de dostluk göstermeye çalıştı. Tütün sarıp verdiler. Gazi tütün sarmadı onlarla. Oysa hep, “ah, birazcık tütün olsaydı…” derdi. Elif, Gazi’nin tütün ikramını geri çevirmesine pek mutlu olmuştu. Adamların ellerinde filinta tüfekleri, bellerinde kamalar, başlarında kalpaklar, ayaklarında uzun çizmeler vardı. Adamlar Gazi’nin ihtiyar annesinin ölmeden önce bütün tarlalarını sattığını söylediler. Besbelli, annesinin yarım çuval karşılığında, çaresizlik içinde, bu el adamlarına gidip tarlaları sattığı, gözü önüne geldi, Gazi’nin. Gazi adamlara hiç bir şey sormadı. Yanlız adamlar, Gazi’ye bu köyde kalırsa açlık çekeceğini anlattılar.

Atlılar giderken Elif arkalarından nefretle baktı. Gazi Elif’e gülerek bakıyordu. Elif:

-“İnanmadın değil mi Gazi beyim? Atları da kendileri gib süslü adamlara…”

Gazi, bu sefer Elif’i takdir eden bakışlarla süzdü.

-Kolpacı bunlar kızım. Dedi. Elif:

-Bildiydim zaten onlara kanmadığını, iyi ama onlar silahlı, senin bir bıçağın var…

Gazi kaşlarını çattı. Elif’in ödü kopuyordu. Azarlanmaya hazırdı. Gazi öfkesini yuttu.

-Gün doğmadan neler doğar, dedi.

Gazi askere giderken Ankara’dan Eskişehir’e kadar bölge ormanlıktı. Ankara’dan kaçan bir sincap ağaçtan ağaca atlayıp Bursa’ya kadar gidebilirdi. Gazi askerden gelince köyünü tanıyamadı. Kırk elli top meyve ağacı kalmıştı. Bunun sebebi trenlerin odunla çalışmasıydı.

Lokomotiflerde savaş yüzünden kömür yerine odun kullanılması ormanları yok etmişti. Düşman ölülerini, kamyonlarını, generallerini, silahlarını bırakıp, kaçıyordu. Türk süvarilerinin atları bakımsızdı, piyadelerin ayakkabıları yoktu. Süngüleri bıçaklardan bozmaydı. Fakat hepsinin gözünde zafer parıltıları vardı. Gazi köyün gençleriyle tanıştı, kaynaştı onlara şunları söyledi:

-“Yedi düşmana karşı savaşı sizin babalarınızla verdik. Şimdi de şu kıraç topraklarda, şu meyve ağaçları kesilmiş, gül yerine diken fışkırmış bahçelerde, sizinle bir savaş vereceğiz. Bu toprakları dünyanın en güzel yerleri yapacağız. Sizlerle omuz omuza olursak bunları yaparız. İşte o zaman çocuklarımız bize dua ederler… Şehitlerimiz boşa ölmedik diye bizden hoşnut olurlar” diyordu.

Savaş kaçakları olan çeteler ele geçirdikleri tarlaların, savaştan dönmeye başlayan kahramanlar tarafından geri alabilecekleri korkusuna kapıldılar. Süslü atlarıyla çevre köylerde daha bir çalımlı çalımlı dolaştılar. Gazi, toprağı elden çıkmış olanların umudu oldu.

(Orhan Seyfi Şirin’in Karıncalar Çiftliği adlı kitabından alıntıdır.)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum