Gençler de ölür mü?

Gençler de ölür mü?

DKM Üniversite seminerlerinde bu hafta “Gençlik ve Ölüm” konusu işlendi

Ömer Faruk Kaya’nın haberi
RİSALEHABER –Diyarbakır Kültür Merkezi’nin hazırladığı Üniversite Seminerlerinde bu hafta Telhan Vural, “Gençlik ve Ölüm” konusunu işledi. “Ahirzamanda Gençlerin Ölümü Unutması”, “Ölüme Hazırlık” ve “Gençler de ölür mü?” başlıkları altında yapılan seminer içeriğinden bazı notlar ise şöyle:

DKM Üniversite Seminerleri - Telhan Vural

Allah insanoğlunu bu dünyaya göndermiş ve bir sınava tabi tutmuştur. Onların sadakatini ve itaatlerini ölçüyor. Yaptıklarının karşılığını vermek için ölüm hakikati ile mükafat ve mücazat alemine gönderiyor.

İşte İslam inancına göre ölüm bir hal değişikliğidir. Bir yokluk değildir. Sonsuza açılan bir kapıdır. Bu konu hakkında Üstad Hazretleri şu ifadeleri beyan etmiştir. “Mevt, vazife-i hayattan bir terhistir, bir paydostur, bir tebdil-i mekândır, bir tahvil-i vücuddur, hayat-ı bâkiyeye bir davettir, bir mebde'dir, bir hayat-ı bâkiyenin mukaddimesidir.”

AHİRZAMANDA GENÇLERİN ÖLÜMÜ UNUTMASI

Evet bu ahir zamanda ahlakları bu kadar yozlaşmış ve adeta hiç ölmeyecekmiş gibi gençlik hevesatıyla asıl vazifesini unutan gençliğe dünya bütün şaşasıyla yüzüne gülüp gençleri mıknatıs gibi içine çekiyor. Büyük vazifelerin bulunduğu küçük daire yani kalp dairesine çok az çalışıp yada hiç çalışmadan bütün mesaisini belki bazen vazifelerinin bulunduğu cezibedar olan büyük daireye sarfediyor.

Hayatın her alanında günahlardan uzak kalmanın zor olduğu bu dönemde televizyon programları ve internet sitelerinin gençlerin cebine taşınmasıyla hislerini okşayarak gaflete düşürüyor adeta aklı ve kalbe iptal ediyor. Çünkü hayat tarzımızın Allah ve Resulü’nün istediğinin yanında oradakileri kendimize örnek yapıp onlar gibi yaşamaya, giyinmeye, konuşmaya başladık.

Dönemimize baktığımız zaman gençlerin önünü kesmek zorlaşmıştır. Peki bu gençlik nasıl bu hale geldi? Toplum içerisinde günahları meşrulaştırılması, nasihat istersen ölüm yerine gençlere zehirli bal hükmünde sefahat ve dünya eğlencelerinin tavsiye edilmesi, aslı saadetin ahirette olduğunu unutturup sanki bu dünyadaymış gibi gösterilmesi, ölümünü düşünüp ahiretine çalışan gençlik yerine dünyayı düşünüp ona çalışan bir gençliğin türetilmesi gibi nedenler etkili olmuştur. Ayrıca ihtiyarların bu zamanda ölümü unutmak için genlere tempo tutmaları da işin hayret verilen yönlerinden bir tanesidir. Üstad Hazretleri bu konuyla alakalı bir Hadis-i Şerifi şöyle yorumlamaktadır. "En hayırlı genç odur ki; ihtiyar gibi ölümü düşünüp âhiretine çalışarak, gençlik hevesatına esir olmayıp gaflette boğulmayandır. Ve ihtiyarlarınızın en kötüsü odur ki; gaflette ve hevesatta gençlere benzemek ister; çocukçasına hevesat-ı nefsaniyeye tâbi olur. "

İşte bütün bu etkilerin sonucunda dünyaya dalan gençliğin neticesi ne olabilir? Evet bu sarhoşluklarıyla ve gafletleriyle dünyasını zehirlemenin yanında ahiretini dahi mahvedip insanlığın başına bela olur. Örneğin bir dakika intikam lezzeti için hapiste dört-beş sene azab çeker, tövbe edip günahlarından pişman olmaz ise canavar bir hayvan hükmüne geçer, hem dünyasını hem ahiretini mahvetmiş olur. Bunun için Bediüzzaman Hazretleri ahirzaman gençlerinin haline çok acımıştır.

Ölüme hazırlık

Peki bu sarhoş gençliğin önüne geçip durdurmanın bir çaresi yok mu? Elbette bu ahir zamanın fitneleri karşısında biz gençlerin imdadına Kur’an’ın dersiyle Resul-i Ekrem (ASM)’ın talimiyle yazdırılmış olan manevi bir ilaç hükmündeki Risale-i Nur’dur.

Sizdeki gençlik kat'iyyen gidecek. Eğer siz daire-i meşruada kalmazsanız, o gençlik zayi' olup başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem âhirette kendi lezzetinden çok ziyade belalar ve elemler getirecek. Eğer terbiye-i İslâmiye ile o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak iffet ve namusluluk ve taatte sarfetseniz, o gençlik manen bâki kalacak ve ebedî bir gençlik kazanmasına sebeb olacak.”

Bilindiği üzere bu kısacık hayatın her alanında sınavlar olduğu gibi büyük sınav olan ölüm dahi hiç kaçışı yoktur ki gelecek. Dünya lezzetlerine dalsak da, gaflette boğulsak da sarhoşlukla unutmaya çalışsak da, yatsak da, çalışsak da bu sınav gerçekleşecektir. Fakat bu sınava hazırlamanın iki yolu vardır. Birinde kanun ve nizama tebaiyet vardır diğerisin de ise serbestiyet ve hürriyet vardır. Kanun ve nizama tebaiyetin bulunduğu yolda külfet içinde emniyet ve saadet vardır diğerinde ise serbestiyet içinde bir rahatlık varsa da zahmet ve sıkıntı vericidir çünkü cismi bir ağırlıktan kurtulmuş olsa da kalbi binler batman ağırlıkları altıdadır. Bunu bir örnek ile açalım.

Mesela geçtiğimiz pazar arkadaşlar YGS sınavına hayırlısı ile girdiler. ÖSYM’nin tanıdığı süre içinde sınava tabi tutuldular. Bu tanınan süre içerisinde onlara sınav görevlileri atadı, kitaplar bastı. En iyi kazanma ve çalışma yolarını göstermiştir. Bunlardan dünya zevklerinden, lezzetlerinden ve rahat döşeğinden feragat edip çalışanlar YGS barajını geçip kazanırlar. Ancak muallimleri dinlemeyen, kitaplara kulak asmayan ve dünya lezzetleri peşinden koşan ve hazırlık yapmayan öğrenci ise YGS barajı altında kalıp kazanamaz.

Aynen öyle de Allah bizi ölüm sınavına girmek için belli süreliğine dünyaya göndermiştir. Bu ölüm sınavı hazırlığında Peygamberler göndermiş ve kitaplar indirmiştir. Her asra uygun hazırlık çalışmasının nasıl olacağını göstermek için mücedditler göndermiş. Bunun üzerin eğer insanoğlu dünya zevklerinden, lezzetlerinden ve rahat döşeğinden feragat edip peygamberleri ve kitabı dinleyip hayatına tatbik ederse bu sınavı geçip ebedi bir saadete ulaşacaktır. Ancak peygamberleri dinlemeyen ve kitaplara kulak asmayanlar ve dünya lezzetlerine dalarsa ölüm sınavında iman barajı altında kalır ve cehennem ile cezalandırılır. Nitekim Resul-i Ekrem (ASM) “Lezzetleri tahrip edip acılaştıran ölümü çok zikrediniz buyurmuştur.” buyurmuştur.

Tekrarı olan dünyevi sınavlara bu kadar çalışılıp sadece bu dünyamızı kazandıracakken baki bir alemi ve ebedi bir saadetin girişi olması hasebiyle ve tekrarı olmayan ölüm sınavı için ne kadar çalışılması gerektiğini tahmin edebiliriz. Bu ölüm sınavına herkes kendi imanın derecesine göre giriş yapacaktır. Çünkü ölüm için renk, makam, para, şöhret, ırk gibi unsurların hiçbiri fayda vermeyecektir. Nitekim Allah (cc) bir ayeti kerimenin mealinde şöyle buyurmaktadır. “…Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstün olanınız takva bakımından en üstün olanınızdır…” Mesela Karunlar, Firavunlar, Nemrutların malları dünyevi makamları yüksek olmalarına rağmen zamanlarının peygamberlerini ve kitaplarını dinlemedikleri için Allah’a itaat etmeyip helak olup gitmişlerdir. Fakat sahabe hazretlerine baktığımız zaman en fakirleri Allah’a ve Resule tabiiyeti ile birlikte ebedi bir saadet ve cennet gibi büyük bir makam sahibi olmuşlardır zenginleri ise mallarını Allah yolunda sarf ederek ebedileştirmişlerdir. İşte ölüm sınavı günü ebedi hayatımızı kurtaracak olan ne dünya zevkleri ne de sefahatlerdir yalnızca Allah’ın rahmeti ve amellerimizdir. Buda gösteriyor ki dünya malları ancak kabir kapısına kadar insana eşlik eder.

Evet ölüm ömrünü Allah’a ve Resul’üne adamış insanlar için sevdikleri ile buluşmadır. Ama ömrünü boş yere heba edenler için ise çetin bir gün olacaktır. Nitekim Allah ve Azrail as meleği arasında ki konuşma bizlere bu gününün çetinliğini göstermektedir. Ve ölüm meleğine der ki : “Öl Ey Ölüm Meleği” Ve ölüm meleği ölür… Ölüm sarhoşluğunu hissettiği zaman diyecek ki: “Ey azamet ve izzet sahibi Rabbim, Eğer ölüm sarhoşluğunun bu kadar can yakıcı olduğunu bilseydim, Sen’den kullarının ruhlarını kabzettiğim için af dilerdim.”

Böyle masum ve günahsız bir meleğin ölüm anı bu kadar zor ise hayatını günahlarla geçirenler için ise ne kadar zor olacağını tahmin edebiliriz. Ancak ölüm sadece bir başlangıçtır. Başlangıcı bu zor olan bir girişin ahiret aleminde zerre kadar işlediğimiz günahların hesabının sorulacağı günün ne kadar zor olacağını kafamızda diri tutmamız gerektiğini düşünüyorum. Onun için günah işlemeye bu kadar müsait olan gençlik döneminde bu ölüm gününün kolay olması için ancak Sünneti Seniyye ittiba ve Kur’an’ı Kerim’e sarılmakla olur tek kurtuluş yolu budur.

GENÇLERDE ÖLÜR MÜ?

İnsanların gençlik dönemlerinde uzun emelleri olduğundan sonsuza dek yaşayacağına dair sanki elinde senedi varmış gibi o değerli ömrünü değersiz işlerle geçirebiliyor. Dünyaya rahatlıkla sevk ediyor dünya meşgaleleriyle uğraştırıp gaflet uykusuyla uyutuyor. Örneğin; “daha üniversiteyi kazanacağım, iş sahibi olacağım, evleneceğim ondan sonra zaten ihtiyarlık gelecek ibadetleri o zaman yapacağım” gibi zanlara kapılıyor. Nitekim bu örneği gençlerden sürekli duyabiliyoruz çevremizdeki gençlere (Tabi çevremizdeki gençler deyince okul da içtimai hayata karşılaştığımız bazı kişilerden bahsediyorum) niçin ibadet etmiyorsunuz diye sorduğumuzda verdikleri cevap maalesef ölüm celladının gizli ve her an kafamızı kesebilir hakikatiyle hiç bağdaşmıyor. Daha gencim ne ölümünden bahsediyorsun hele bir yaşlanayım o zaman Hacca da gideriz, namaz da kılarız gibi sözleri rahatlıkla duyabiliriz. (ancak bizimde bu tür sözleri söylemememizin temel sebeplerinden olan Risale-i nur için Allah’a şükretmeliyiz ve sorumluluğumuzun daha fazla olduğunun farkında olup ve ehli dünyadan çok daha fazla çalışmalıyız. Biz Risale-i nur okuyan gençler olarak hizmetimizi ne kadar iyi yapsak zaten manevi kazançları yanında maddi kazancıda vardır.

 

1- Rızıkta bereket,

2- Kalbde rahat ve sürur,

3- Maişette sühulet,

4- İşlerinde muvaffakıyet,

5- Talebelik faziletini almakla, bütün Risale-i Nur talebelerinin dualarına hissedar olmak olduğu ve bunların yakında gençlik tarafından idrak olunup üniversitenin bir Nur Mektebi haline döneceği yazılıyor. Ayrıca bizim ilkokul, ortaokul, lise dersleri gibi derslerimiz var özellikle bu derslere katılanlar çocukları olanlar oğlum paşa olsun derken ebedi hayatlarını tehlikeye atmayalım çünkü bu sözleri söyleyenler ya amcamızın çocuğu ya teyzemizin çocuğu ya komşumuz olduğunu unutmayalım)

Hadise; bir zamanlar bir adam Allah’a sürekli dua edermiş Ya Rabb’i bu şeytan insanları sürekli aldatıyor ve yoldan çıkartıyor. Onu karşıma bir çıkar da bir döveyim neyse şeytan karşısına çıkar adamda şeytana bir tane geçirir. Şeytan o an ona bakıp şöyle der; Ulan senin yüzyıl ömrün olmasaydı sana ne yapardım görürdün adam şaşırır yüzyıl mı der şeytan evet der. Adam şöyle bir hayal eder doksan yılını sefahate ve eğlencelere verse on yılda veli bile olurum ve artık dünyaya dalar ve bir gün ansızın Azrail AS karşısına çıkar ve o an adam bütün gerçeklerin farkına varır. Ancak iş işten geçmiş oluyor. Aynen öyle de ölümü kendisi için hiç hayal etmeyen sürekli daha büyükler içinmiş gibi hareket eden biz gençler daha ölüm gelmeden Azrail AS kapımızı çalamadan dünyevi arzular ve emeller bizi sürekli bu dünya da kalacakmış hissini vermesi ile bizi aldatmasın yoksa sonu cehennem azabı olur.

Zira bu gençlik nimetini Baki-i Hakiki için kullanmazsak insana ancak cehennem kapılarını açacak çirkin bir surete girer ve O Bakiye müteveccih olan gençliği bu boş, fani çirkin işlerde kullanmak insanı uyuşturur deve kuşu gibi başını gaflet kumuna sokar. Ama insan fani olduğunun farkında olsa o zaman ölüm hakikatını hatırlamakla sürekli diri olur uyanık olur yaptığı işlerde Allah’ın rızasını gözeterek yapar. Üstad Hazretleri ihlas risalesinde şöyle diyor

Ey hizmet-i Kur'aniyede arkadaşlarım! İhlası kazanmanın ve muhafaza etmenin en müessir bir sebebi, rabıta-i mevttir. Evet ihlası zedeleyen ve riyaya ve dünyaya sevkeden, tûl-i emel olduğu gibi; riyadan nefret veren ve ihlası kazandıran, rabıta-i mevttir. Yani: Ölümünü düşünüp, dünyanın fâni olduğunu mülahaza edip, nefsin desiselerinden kurtulmaktır. Evet ehl-i tarîkat ve ehl-i hakikat, Kur'an-ı Hakîm'in كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ ٭ اِنَّكَ مَيِّتٌ وَاِنَّهُمْ مَيِّتُونَ gibi âyetlerinden aldığı dersle, rabıta-i mevti sülûklarında esas tutmuşlar; tûl-i emelin menşei olan tevehhüm-ü ebediyeti o rabıta ile izale etmişler.

Mesela Osmanlı padişahları odalarının kapısına musalla taşını bırakırmış ta ki ölümü unutmayıp yaptığı işlerde Cenab-ı Allah’ın rızasını unutmasınlar. Peki bizim ne yapmamız gerektiğine dair şöyle söyleyebilirim? En hayırlı genç odur ki; ihtiyar gibi ölümü düşünüp âhiretine çalışarak, gençlik hevesatına esir olmayıp gaflette boğulmayandır. ’’ gibi vecizeleri ve bize ölüm hakikatını hatırlatan ayetleri hadisleri evlerimize iş yerlerimize asarak ve bulunduğumuz ortamlara dikkat ederek bu derslere katılarak belki bu hakikatı hatırlamamıza yardımcı olur. Ayrıca her on beş günde bir okunması gereken İhlas Risalesinde ölümün sıkça geçmesi ölüm hakikatının tekrarlanılması gereken önemli bir husus olduğunun kanısındayım. Bizler dahi bütün duygularımızın uyanık olduğu bu gençlik döneminde Risale-i Nurdaki ölümle ilgili bahisleri okumak bizleri zinde tutacaktır.

Son olarak Arap şairinin dediği gibi Keşke gençliğim bir gün dönse idi; ihtiyarlık benim başıma neler getirdiğini şekva ederek haber verecektim. " Demeden Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve feraizle zînetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz düsturunu rehber yapıp ölüm denen darağacını kendimize basamak yapalım ve mukadderatı beşer olan saadeti ebediyeti kazandıran o bileti alalım.


Kaynak: Risalehaber.com

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.