Dr. Okan İMRE
Gençliğin Kurtuluş Reçetesi: Gençlik Rehberi
Serdar, Lisede okurken benden iki dönem üst sınıftaydı. Çatık kaşlı, karşısındaki kişiye baskı kurmaya çalışan, sert mizaçlı bir yapısı vardı. Yatalak babasını dövmeye çalışabilecek kadar kalbi kasavetliydi. Ailesi ve yakın çevresi onun bu huyundan çok şikayet ederdi. Zamanının çoğunu kitap okuyarak geçirir ve kendisini geliştirmeye çalışırdı. Felsefe kitaplarıyla çok haşir neşir olmasından bazı arkadaşları ona Sokrates derdi. Okuduğu kitapların etkisiyle inançsız olmuştu. Bir yaratıcının olabileceğini düşünmüyor ve ahiretin varlığını inkar ediyordu. Kendince her şeyi akıl ve bilimle izah etmeye çalışırdı! Ben tıp fakültesi altıncı sınıfa geçerken o bir öğretmenlikte ancak ikinci sınıfa gelebilmişti. Konuştuğunda, kelimeleri sihirli birer ok gibi muhatabına saplanır ve onu zehirlerdi. Köydeki birçok genci tesiri altına almıştı. Çoğu genç onun yüzünden inançsızlığın uçurumuna gelmişti.
O zamanlar ben 22-23 yaşlarındaydım. Tıp fakültesi 6. Sınıfa yeni geçmiştim. Daha önce ihmal ettiğim külliyatı, bitirmeye karar vermiştim. Sınıftan bir arkadaşımın inançsızlıktan dolayı bunalıma girmesi ve benim de yetersizliğimden ona yardımcı olamamam bu okumamı tetiklemişti. Gece gündüz okuyor, geçmiş yılların susuzluğunu bir yılda gidermeye çalışıyordum. Daha önce birkaç kitap okumuş, ağır olduğunu düşünerek bırakmıştım. İnsan tam ihtiyacını hissederek okumalı ki anlayabilsin… işte ben bunun farkına varmıştım, artık okuduğumu anlıyordum. Cebimde daima kitap olurdu. Yolda, boş olduğum zamanlarda sürekli okurdum.
Bir gün fakülteye dolmuşla giderken, bir sonraki durakta o bindi. Dolmuşta gözü bana ilişti ve yanıma oturdu. Doktorların kaderi bu olsa gerek, mutlaka size sağlık ile ilgili bir şey danışırlar. Yer çok önemli değildir. Bu bir asansör olabilir veya evdeyseniz kapıya gelebilirler veya telefon açıp malumat almak isteyebilirler. Bu sefer dolmuşun içiydi. Kısa bir hal hatırdan sonra, son birkaç aydır çok kötü olduğunu, bunalımlar geçirdiğini ifade ederek benden yardım istedi. Bulunduğu şehirde bir kıza aşık olmuş fakat kız onu kabul etmemişti. Reddedilmenin verdiği üzüntüyle kendini karamsarlığa kaptırmış, hayat için kendince bir amacı kalmamıştı. Onun inancına göre sadece bu dünya vardı ve bu yüzden her lezzeti tadabilmeliydi. Oysa lezzet alacağı yerde çok acı çekiyordu.
O zamanlar henüz öğrenci olduğum için psikiyatriye görünmesini söyledim. Fakat psikiyatriye gitse ne değişecekti ki. Bir antidepresan hayatına anlam katabilecek miydi? İçindeki boşluk hissi dolacak mıydı? O esnada ne yapabilirim diye düşündüm. Risale-i Nur bilgim çok iyi olmadığı için, acaba yanlış yapar mıyım diye çekindim. Ayrıca karşımdaki kişi her türlü tartışmada bana galip gelebilecek düzeyde bilgi birikimine ve ikna kabiliyetine sahip muhalif biriydi. Dinden, imandan bahsetsem zaten dinlemez. Ben tam dolmuştan inerken son bir hamle yapıp abi senin derdinin devası burada var, diyerek tereddütlü bir şekilde cebimdeki Gençlik Rehberi’ni uzattım. “Beğenirsen, bulunduğun yerde herhangi bir camiye git, kitapların devamını nerede bulabilirim diye sor, mutlaka bir bilen çıkacaktır” dedim. Vereceği olumsuz tepkiyi görmek istemezcesine, arkama bakmadan hızlıca uzaklaştım.
Kitabı iştiyaklı vermediğimden mi veya bu adam nasılsa dönmez şeklindeki önyargımdan mı sonradan akıbetini takip etmedim. Birkaç ay sonra evlerine ziyarete gittiğimde kardeşi ile karşılaştım. Kardeşi abisine ne yaptığımı sorarak “Her ne yapmışsan abim öyle bir değişti ki; yatalak babamı dövmeye kalkan o sert adam gitmiş yerine pamuk gibi bir adam gelmiş. Annem sana bol bol dua ediyor” dedi. “Annemin namazına karışan adam şimdi camiden çıkmıyor, sabah akşam namaz kılıyor” diyerek camiyi gösterdi. Camiye gittiğimde onu birkaç gence hararetli bir şekilde Risale-i Nur okurken gördüm. Gözlerime inanamadım. Kitabı okumuş, zihnindeki eski malumatlarına ateş vermiş, bütün bilgileri nurlanmıştı. Selam verip dersine iştirak ettim. Beni görünce yüzünde tebessüm oluştu. Hal hatırdan sonra “kitabı okuduğunu, çok hoşuna gittiğini, dertlerine tam merhem olduğunu, kitapların devamı için camiye gittiğinde imamın direk onu medreseye götürdüğünü ve şuan medresede kaldığını” söyledi.
Onun hidayete ermesi köydeki dine muhalif gençler arasında şok etkisi yapmıştı. Akıl hocalarının bu dönüşüne inanamıyor ve her yerde onu konuşuyorlardı. O ise özellikle eskiden yoldan çıkardığı gençleri teker teker dolaşıp hakikati anlatmaya çalışıyordu.
Nerede gördüysem elindeki Gençlik Rehberi ile mutlaka ders yapıyordu. En son karşılaştığımızda “bu felsefe nasıl bir illettir ki, insana mağrurane bir enaniyet ve insafsızcasına bir tenkid fikri veriyor. Daha önceden beni dinleyip yoldan çıkan kimseler şimdi beni dinlemiyorlar” diyerek yakınmıştı.
Özet; Hidayet Allah’tandır. Hidayetin kime nasip olacağını bilemezsin. Çekinmeden ve neticeyi düşünmeden tebliğ vazifesini yapmak lazım.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.