Nur KABADAYI DEMİR
Gönül bahçem
Tohum bir kez düştü mü toprağa, bırakın onu sinesinin en güzel köşesinde saklasın. Saklasın ki neşvü nema bulsun ve orada sabırla aydınlığa çıkmak için bazı zor süreçlerden geçsin.
Tohum bir kez düştü mü toprağa, zamanın ilerlemesiyle ondaki muhteşemlikleri seyredin. Çünkü Allah’ın (c.c.) “ol” emriyle topraktan rengârenk, süslü süslü, desenli desenli, yemişler, ağaçlar, çiçekler çıkacaktır.
İnsan hayatı da böyle değil midir? Günahların arasından tevbeyle temizlenirken, iman tohumuyla hayatı yeniden başlar ve hayata tekrar gelir.
İnsanın düşünceleri değişir, hal ve hareketleri değişir; en önemlisi kalbi ve ruh halleri başkalaşır. İnsanın gördükleri farklı gelir kendisine. İnsanın gözleri başkalaşır, bakışlarındaki anlam başkalaşır. İnsan başkalaşır ve tozlaşmış yaşamın içinde nurlanmış âlemleri görmeye başlar.
Hayat, iman ve imanı verenin sevgisiyle başkalaşır. Hayatın içindeki hayatlar, hayatın içindeki hayatların taşıdığı ruhlar başkalaşır.
Gönül başkalaşır, sıradanlaşan sevdalar başkalaşır; ebediyeti yaratana olan âşk doğar ve bununla beraber yaşam başkalaşır.
Tıpkı Hz. Ömer’in (ra)-iman etmeden evvel- bir gün Peygamberimize (s.a.v.) saldırmak için evden çıktığında: “O bir şair sözü değildir, siz çok az inanıyorsunuz” (Hakka S.41) ayetini duyduğunda; “Kalbimin her yerine İslam sevgisi düştü” dediği gibi, insanın kalbine de sevgiler düşer ve insanın iç âlemi başkalaşır.
Allah’a (c.c.) olan bağlılığın sırrı da düştü mü kalbe; insanın hayatı artık sırlarla ve hikmetlerle dolmaya başlar.
Dolmaya başlayan kalpte sedefler oluşur. Her kırılan sedeften de inciler dökülür. Burada kalp kırılmalarına üzülmek yersizdir. Mevlana’nın dediği gibi: “Kabuğu kırılan sedef üzüntü vermesin sana, içinde inci vardır.”
İnci sedeften çıkınca, kendini gösterdiğinde, etrafındakiler hayran kalır. Her şeyi bir nakış gibi işleyen Allah (c.c.), insanın kalbini ve ruhunu bunlarla beraber hayatını da nakış nakış işler.
Burada ki sır, koşulsuz olarak hayatın yönünü her şeye Mâlik olana çevirmektir.
“Bununla beraber, doğu da Allah'ın, batı da Allah'ındır. Artık nereye dönerseniz dönün, orası Allah'a çıkar. Şüphe yok ki, Allah(ın rahmeti) geniştir, O, her şeyi bilendir.” (Bakara S.115)
Yüzümüzü Allah’a (c.c.) dönmeyi öğrenebiliyorsak hayatın gidişatı da farklı ilerlemeye başlar.
Her bir varlık, varlık olduğu için değil de, O’ndan geldiği için sevilir. İnsan, her bir mevcudatın üzerinde artık eşyanın adını değil, yaratıcısının sikkesini ve mührünü görür. Her bir mahlûka ona göre muamele eder ve bu ölçüde yaşar.
İnsan, her bir varlıkta bir mühür görmeye başladığında iç âleminde yoğun duygularla karşılanır. Ve kimi zaman yetişemediği, anlam veremediği, belki de daha tanıyamadığı duygularla ilgilenir. Ve insan zamanla kâinata halife olduğunun bilincine varır.
İdrak eden insan, bir yıkanma, temizlenme, yoğrulma sürecine girer. Yoğrularak kıvam alırken, acılarla yumuşar kalbi ve kalp safileştikçesafileşir, inceldikçe incelir, şeffaf hale gelmeye başlar.
İnsanın idraki artarak, duygularını tanımaya başladıkça anlar ki, cennete has bir şekilde yaratılmıştır. Bununla birlikte, isteklerinin sonsuzluğunun, sevgilerin çokluğunun, doyumsuzluğunun da bundan ileri geldiğini öğrenir.
İnsan, cennete has yaratılan duyguları dünyaya sığıştıramayacağını da bilir ve bâki meyvelere ulaşmak için o duyguların hepsini fani âleme sarf etmez. Duygularını israf etmeden yaşayabileceği kadarını dünyaya verir gerisini emanetin sahibine geri iade etmek için sebatla muhafaza ederek, yoluna şükürle devam eder.
Lâkin akılsızlarsa daha yolun sonu gelmeden tüm sermayelerini bitirir ve dünya hayatlarını perişan ederken ahiret yurtlarını da harabeye çevirirler.
İmanın kalbe düşmesiyle anlam kazanan her şey bize mutluluk verir. Hayatın sırrı da iman nimetine ulaşabilmektir. Allah’ın (c.c.) insana en büyük hediyesi; kalbe düşen Allah c.c. sevgisi ve imandır.
Gönül’e ekilen iman tohumundan farklı farklı meyveler meydana gelir. Her bir meyveden farklı lezzet alır insan.
Sonsuzluğu isteyen ruhun gönlüne atılan iman tohumu sonsuzluğa gönderilen meyveler, yemişlerdir. Ayrıca sonsuzluğa gönderdiğimiz muhabbetlerdir.
Bundan dolayı gönlümüze düşenlere çok dikkat etmemiz gerekir. Bizi cennete de götürür, cehenneme de .
Şems-i Tebrizi’nin dediği gibi: “Cehennem gibi olmalı, cehennemi bile yakıp yandıracak bir gönül istemeli… Ki o gönlün önüne iki yüz deniz çıksa, hepsini de yaksın, yandırsın. Onun tek bir dalgası bilindik denizlere taş çıkartsın.”
“Ey gönüllerin sahibi! Gönüllerimize düşen âşk ateşiyle yanarken; “Ey ateş serin ve selametli ol” dediğin gibi serinlik ver gönüllerimize.
Gönüllerimizin yanlış yerlere sürüklenmesinden Sana sığınırız. Ebediyete uzanan bu yolda giderken gönüllerimizi ve gönüllerimizde sakladıklarımızı muhafaza eyle.
Gönüllerimizden semalara yükselen hamdlerimizi kabul buyur.”
amin.amin.amin.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.