Muhammed Numan ÖZEL
Hizmet edenlere bir tiryak
“Bir Nur talebesi Risale-i Nur Külliyatı'nı mütalaası ile -üniversitenin herhangi bir fakültesine mensub da olsa- hissen, fikren, ruhen, vicdanen ve hayalen tam manasıyla tatmin edilmiş oluyor.
Nasıl tatmin edilmez ki, Risale-i Nur Külliyatı, Kur'an-ı Kerim'in cihanşümul bahçesinden derilen bir gül demetidir. Binaenaleyh onda, o mübarek ve İlahî bahçenin nuru, havası, ziyası ve kokusu vardır...” (1)
“Risale-i Nur bir alemdir, ünvandır. Bu zamanda zuhur eden Kur'anî hakikatler manzumesidir.” (2)
“Risale-i Nur, bu zamanda ve istikbalde bir seyf-ül İslâm'dır. Risale-i Nur ruhların sevgilisi, kalblerin mahbubu, âşıkların maşuku, canların cananı olmuş; îcabında bu canan için canlar feda edilmiştir.
Risale-i Nur, beşerin sertacı ve halaskârı mevki-i muallâsında hizmet yapmış ve yapmaktadır.
Risale-i Nur, Kur'anın son asırlarda beklenen bir mu'cize-i maneviyesi olarak tulû' etmiş ve başta müellifi Bedîüzzaman Said Nursî olarak milyonlarla talebeleri ve kardeşleri, bu hakikat-ı Kur'aniye etrafında pervaneler gibi dönerek onun nuruyla nurlanmışlar, ondaki Kur'an ve iman hakikatlarını massetmişler (emmişler), imanlarını kuvvetlendirmişler ve bu hakikat-ı kübrayı bütün dünyaya ilân etmek ve ölünceye kadar onu okumak ve ona hizmet etmek gayesini azmetmişlerdir.” (3)
Risale-i Nur ve hizmetinin bu zamanda kadr u kıymetini beyan etmeyi fuzuli görüyorum. Çünkü ortada güneş varken onu tarif etmek abes ile iştigaldir. Lakin karşı tarafın o cismin güneş olduğunu da derk etmiş olması şartıyla. Kaşı taraf bilmiyorsa ne kadar da tarif ve tavsif edilse gene de azdır.
Risale-i Nur hizmetinde üslub ve karşı tarafa davranışlar çok ehemmiyetlidir. Çünkü, “Risale-i Nur'un mesleği, nezihane ve nazikane ve kavl-i leyyindir.” (4) Yani “karşı taraf nasıl anlarsa anlasın beni alakadar etmez ben tebliğ ettim gerisi ona kalmış” gibi bir ifade söz konusu değildir. Bunu nereden anlıyoruz bu “Nezihane, nazikane ve kavl-i leyyin” kelimelerinden. Çok defa lügate bakmak için tenezzül bile etmeyiz bu üç kelime için. Halbuki bu makalenin temelini bu üç kelime teşkil edecek.
Nezihane, iyi, temiz ve güzel manalarını ihtiva ediyor.
Nazikane ise, nazik kimseye yakışır şekilde, kibarlıkla, terbiyelice.
Kavl-i leyin ise, yumuşak söz. Sert olmayan söz. Enâniyetli olmayan söz.
Şimdi bu üç hasiyeti macun yapıp kendimize tiryak ve hizmetimizde bir prensip teşkil edelim.
Daire içerisine yeni girmiş veya eskiden girmiş ama hizmette koşturması azalmış kimseler için tebliğ, görüşmeler ve kanaat belirtmelerdeki metodumuz bu üçü ile olmalıdır. Yani “zaten o gevşemişti. Hak etmişti. Ne anlar” gibi sözler kavl-i leyyine sığmayan sözlerdir. Çünkü bizler kavl-i leyyini ekseriya yumuşak söz diye biliyoruz. Ama muhteviyatına bakınca karşımıza enaniyetten teberri etmek çıkıyor. Demek ki bu enaniyet kokusu sirayet etmiş olan kelamlara Nur hizmetinde ve kendisine nurcu ünvanını veren kimselerde olmaması gerekiyor. Şayet varsa o kimse kendisine çeki düzen vermesi gerekiyor demektir.
Nazikane kelamı ise, terbiye manasını ihtiva etmektedir. Terbiye Rububiyete bakmaktadır. Yani Cenab-ı Hakkın razı olacağı ve olduğu tarzda demektir. Çünkü onun zıllinden tereşşuh etmektedir.
Nezihane ise, güzel manası burada daha ağır basmaktadır.
Bu üç hasiyeti terkib edince bakın ne çıktı. Birisiyle alakadar olurken Rabbimizin razı olacağı şekil ve metod ile (Rububiyete bakan) enaniyetten ve tepeden bakan söz ve fiillerden uzak (Kav-i leyyine bakan) bir surette güzellikle ve güzelce (Nezihane) muamele etmektir.
Bu üç hasiyeti kendimize tiryak ederek, hizmette prensip edersek daima kazanan biz oluruz.
Medrese ve kitap merkezli olan Risale-i Nur hizmetinde, içtimailerle ve medreselerde kalan gerek yeni gerek eski talebelerle de amirane, mürşidane değil bu tiryakı kullanarak hizmet etmek esas olmalıdır. Çünkü bu hizmet kimsenin babasından miras kalmadı ve bu hizmete intisap ederken de kimsenin tasdikine ihtiyaç duyulmadı. Seneler sonra başkalarının hizmetini akamete uğratmak ve hizmetten soğutmanın acısını, ıstırabını çekmemek için buna dikkat edilmelidir. Okunanlar tatbik edilmezse, ülfet ve sathi nazara düşüp enaniyete müptela olmak kaçınılmaz olacaktır. Hafazanallah.
1-Tarihçe-i Hayat (20)
2-Tarihçe-i Hayat (28)
3-Tarihçe-i Hayat (155)
4-Lem’alar (176)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.