Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

Meyveler...

بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ

ثَلُ الْجَنَّةِ الَّتٖي وُعِدَ الْمُتَّقُونَؕ فٖيهَٓا اَنْهَار
ٌ مِنْ مَٓاءٍ غَيْرِ اٰسِنٍۚ وَاَنْهَارٌ مِنْ لَبَنٍ لَمْ يَتَغَيَّرْ طَعْمُهُۚ وَاَنْهَارٌ مِنْ خَمْرٍ لَذَّةٍ لِلشَّارِبٖينَۚ وَاَنْهَارٌ مِنْ عَسَلٍ مُصَفًّىؕ وَلَهُمْ فٖيهَا مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ وَمَغْفِرَةٌ مِنْ رَبِّهِمْؕ كَمَنْ هُوَ خَالِدٌ
فِي النَّارِ وَسُقُوا مَٓاءً حَمٖيماً فَقَطَّعَ اَمْعَٓاءَهُمْ

Takvâ sahiplerine vaad edilen Cennetin durumu şöyledir:

Orada her dem taze sudan ırmaklar vardır.

Tadı değişmeyen sütten ırmaklar vardır.

İçenlere lezzet veren bir şaraptan ırmaklar vardır.

Süzme baldan ırmaklar vardır.

Orada onlar için her türlü meyve vardır;

Rablerinden de bağışlanma vardır.

Bu nimetlere erişenler, ateşte sürekli kalacak olan ve kaynar su içirilip de bağırsakları parçalanan kimse gibi olur mu? (Muhammed Suresi 15. Ayet-i kerime, Ümit Şimşek Meali)

O’dur gökten su indiren… Onunla biten her şeyi filizlendiriyoruz. Ondan yeşillik çıkartıyoruz.
Ondan da dizilmiş hububat çıkartıyoruz…

Hurma ki, tomurcuklarından sarkan salkımlar vardır;
üzüm bağları, zeytin ve nar bahçelerini de birbirine benzeyerek ve benzemeyerek çıkartıyoruz.
Meyve verdiklerinde meyvelerine ve o meyvelerin olgunlaşmalarına bakın.
İşte bunlarda inanan bir toplum için nice ayetler (deliller) vardır.

En' am Suresi 99.Ayeti kerime ( Bahaddin Sağlam Meali)

***

28.Mektup' tan:

Lezzetli bir nimeti [elmayı] insan yese; eğer şükür etse, o yediği nimet o şükür vasıtasıyla bir nur olur, uhrevî bir meyve-i Cennet olur.

meyve.jpg
Antalya Diyanet Eğitim Merkezi duvarı dibinde; bir düzine sebil/vakıf kayısı, incir ve karadut meyve ağaçları.

مِنْ قَبْلُ
"Yani, 'Bundan önce yediğimi meyvelerdir veya dünyada yediğimiz meyvelerdir.'

Çünkü Cennetin meyveleri, birbirine benzediği gibi, dünya meyvelerine de zahiren benzerler.
وَاُتُوا بِهِ مُتَشَابِهًا
Yani, 'Rızıkları birbirine
müteşabih olarak getirilir.'

Hadîste de vârid olduğuna göre, Cennetin meyveleri suretçe birdir, ama tatları, taamları bir değildir." (İşarat'ül İ'caz/ Bakara Suresi 25.ayetin tefsiri)

***
On Birinci Şuâ
Denizli Hapsinin Bir Meyvesi:

meyverisalesi.jpg

Zındıka ve küfr-ü mutlaka karşı Risale-i Nur’un bir müdafaanâmesidir.

Ve bu hapsimizde hakikî müdafaanamemiz dahi budur.

Çünkü yalnız buna çalışıyoruz.

Bu risale, Denizli Hapishanesinin bir meyvesi ve bir hatırası ve iki Cuma gününün mahsulüdür.

Said Nursî

***

2.Şua'dan:

"Evet, herbir çiçek, herbir meyve,
herbir yaprak, herbir nebat,
herbir hayvan;

öyle birer mühr-ü ehadiyet,
birer hâtem-i samediyettir ki,
herbir ağacı birer mektub-u Rabbânî
ve herbir tâife-i mahlûkatı birer kitab-ı Rahmânî
ve herbir bahçeyi birer ferman-ı Sübhânî sûretine çevirerek,
o ağaç mektubuna, çiçekleri adedince mühürler ve meyveleri sayısınca imzalar ve yaprakları miktarınca turralar basılmış.

Ve ism-i Âhir’le işaret edildiği gibi;
herbir ağacın neticesi ve meyvesi
öyle bir tarifenamedir ki,
o ağacın eşkâlini ve ahvâlini ve evsafını, ve öyle bir beyannamedir ki,
onun vazifelerini ve menfaatlerini
ve hassalarını;
ve öyle bir fezlekedir ki,
o ağacın emsalini ve ensâlini ve nesl-i âtisini o meyvenin kalbinde bulunan çekirdeklerle beyan ediyor, ders veriyor."

***

2. ŞUA: [2. Şua 3 Tevhid MEYVESİdir.]

"Allahu Ehad İsm-i Âzamına dair yedinci nükte-i âzam ve altı İsm-i Âzamın altı nüktesinin yedincisi.

İhtar: Bu risale benim nazarımda çok mühimdir. Çünkü, içinde çok mühim ve ince olan esrar-ı imaniye inkişaf ediyor.

Bu risaleyi anlayarak okuyan adam imanını kurtarır inşaallah.

Maatteessüf, ben burada kimseyle görüşemediğimden, kendime tebyiz edip [düzelterek] yazdıramadım.

Bu risalenin kıymetini anlamak istersen;

başta bulunan İkinci ve Üçüncü Meyve'yi ve âhirdeki Hâtime'yi ve Hâtime'den iki sahife evvelki Mesele'yi evvelce dikkatle okuduktan sonra, tamamını teennî ile mütalâa eyle.

Altı İsm-i Âzamın altı nüktelerinin Allahu Ehad'e dair yedinci nükte-i âzamıdır."

وَبِهِ نَسْتَعِينُ (Ancak O'nun yardımını isteriz)

فَاعْلَمْ اَنَّهُ لاَ إِلٰهَ اِلاَّ اللهُ ("Bil ki Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur." Muhammed Sûresi, 47:19.) âyetinin bir muhteşem nüktesiyle, meşhur bir kasem-i Nebevînin işaretiyle ve ilhamıyla hissettiğim gayet güzel ve çok şirin ve nihayet derecede üç lâtif üç meyve-i tevhid ve üç muktazîsi
ve üç hüccetine dair bir nüktedir.

***

7. Şua - 2. Bab: Üçüncü âyet:

(Nahl Suresi 67.ayet)

وَمِنْ ثَمَرَاتِ النَّخٖيلِ وَالْاَعْنَابِ تَتَّخِذُون
َ مِنْهُ سَكَراً وَرِزْقاً حَسَناًؕ اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ

Bu âyet nazar-ı dikkati hurma ve üzüme celbedip der ki:

"Aklı bulunanlara, bu iki meyvede tevhid için büyük bir âyet, bir delil ve bir hüccet vardır."

Evet, bu iki meyve, hem gıda ve kut, hem fâkihe (yaş meyve) ve yemiş (kuru meyve), hem çok lezzetli taamların menşeleri olmakla beraber;
susuz bir kumda ve kuru bir toprakta duran bu ağaçlar,
o derece bir mucize-i kudret ve bir harika-i hikmettir
ve öyle bir helvalı şeker fabrikası
ve ballı bir şurup makinesi
ve o kadar hassas bir mizan ve mükemmel bir intizam ve hikmetli
ve dikkatli bir san’attırlar ki,
zerre kadar aklı bulunan bir adam;

"Bunları böyle yapan, elbette bu kâinatı yaratan zât olabilir" demeye mecburdur.

***

32. SÖZ'den:

İKİNCİ MAKSADIN HÂTİMESİ:

Bir zaman, ehadiyete dair bir tefekkürde bulunduğum zaman, odamın yanındaki çınar ağacının meyvelerine baktım;

Arabiyü’l-ibâre bir silsile-i tefekkür kalbe geldi...

Bütün meyveler ve içindeki tohumcuklar,

hikmet-i Rabbâniyenin birer mu’cizesi,

san’at-ı İlâhiyenin birer harikası,

rahmet-i İlâhiyenin birer hediyesi,

vahdet-i İlâhiyenin birer bürhan-ı maddîsi,

âhirette eltâf-ı İlâhiyenin birer müjdecisi,

kudretinin ihatasına ve ilminin şümulüne birer şahid-i sadık oldukları gibi,

şunlar; âlem-i kesretin aktârında ve şu ağaç gibi tekessür etmiş bir nevi âlemin etrafında vahdet âyineleridirler. Enzârı kesretten vahdete çeviriyorlar.

Lisan-ı hâl ile herbirisi der:

“Dal budak salmış şu koca ağacın içinde dağılma, boğulma.

Bütün o ağaç bizdedir.

meyve2.jpg

Onun kesreti, vahdetimizde dahildir.”

Hattâ her meyvenin kalbi hükmünde olan herbir çekirdek dahi,
vahdetin birer maddî âyinesi oldukları gibi,
zikr-i kalbiyy-i hafî ile,
koca ağacın zikr-i cehrî suretiyle çektiği ve okuduğu bütün esmâyı zikreder, okur.

***

32. SÖZ İkinci Mevkıf:

"Hem o meyveler, tohumlar,
vahdetin âyineleri oldukları gibi,
kaderin meşhud işârâtı ve kudretin mücessem rumuzâtıdır ki,
kader onlarla işaret eder ve kudret o kelimelerle remzen der:

“Nasıl ki şu ağacın kesretli dal ve budakları birtek çekirdekten gelmiş
ve şu ağacın san’atkârının icad ve tasvirde vahdetini gösteriyor.

Sonra şu ağaç, dal ve budak salıp tekessür ve intişar ettikten sonra,
bütün hakikatini bir meyvede toplar,
bütün mânâsını bir çekirdekte derc eder, onunla Hâlık-ı Zülcelâlinin halk ve tedbirindeki hikmetini gösterir.

Öyle de, şu şecere-i kâinat;
bir menba-ı vahdetten vücut alır,
terbiye görür.
Ve o kâinatın meyvesi olan insan, şu kesret-i mevcudat içinde vahdeti gösterdiği gibi,
kalbi dahi, iman gözüyle kesret içinde sırr-ı vahdeti görür.”

Hem o meyveler ve tohumlar;
hikmet-i Rabbâniyenin telvihatıdır. [Levhaları]

Hikmet, onlarla ehl-i şuura şöyle ifade ediyor ve diyor ki:

“Nasıl şu ağaca müteveccih küllî nazar,
küllî tedbir,
külliyetiyle ve umumiyetiyle birtek meyveye bakar.

Çünkü o meyve o ağaca bir misal-i musağğardır.

Hem o ağaçtan maksud odur.

Hem o küllî nazar ve umumî tedbir,
bir meyvenin içinde herbir çekirdeğe dahi nazar eder.

Çünkü çekirdek umum ağacın mânâsını, fihristesini taşıyor.

Demek, ağacın tedbirini gören Zât;

o tedbirle alâkadar bütün esmâsıyla,

ağacın vücudundan maksud ve icadının gayesi olan herbir semereye müteveccihtir.

Hem şu koca ağaç, o küçük meyveler için bazan budanır, kesilir, tecdid için bazı cihetleri tahrip edilir;
daha güzel, bâki meyveler vermek için aşılanır.

Öyle de, şu şecere-i kâinatın semeresi olan beşer;
kâinatın vücudundan ve icadından maksud odur ve icad-ı mevcudatın gayesi de odur.

Ve o meyvenin çekirdeği olan insanın kalbi dahi;
Sâni-i Kâinatın en münevver ve en câmi' bir âyinesidir.

İşte şu hikmettendir ki, şu küçücük insan;

neşir ve haşir gibi muazzam inkılâplara medar olmuş kâinatın tahrip ve tebdiline sebep olur.

Onun muhakemesi için dünya kapısı kapanıp âhiret kapısı açılır.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum