Hz. Hatice’ye (r.a.) adanmış bir ömür: Nurdan Damla…

Bir rüya uğruna ya Rab….

 

Bu gün dünya kadınlar günü. Kadın sosyal hayatta her geçen etkinliğini biraz daha artırıyor. Cumhuriyetle birlikte kadın, son yıllarda ise muhafazakar kadın sosyal hayatın içinde çok fazla yer almaya başladı. Hayatın içinde “özne” olması gereken kadın hayatın edilgen unsuru, “nesne”si olarak toplumda dolaşıma sokuldu. Ayaklarının altında cennet saklı olan “anne” halinden, maddi ve manevi varlığı ayaklar altına alınan “kadın” haline getirildi. Son dönemde ise kadın “bay”ın rakibi ve alternatifi olarak “bayan” haline dönüştürüldü. Ekonomik nesne haline getirilen kadın ancak annelerde bulunabilecek şefkat ve merhamet duygularından arındırılarak  “sokağa atıldı”. Bir kısım kadınlar ise göz göre göre iş hayatına atılmak adına kendini “sokağa attı”.

Kamusal alanda başın örtülmemesi gerektiğini iddia eden bir takım çevreler kadını erkeklerin zevci olmaktan çıkararak zevk aracı olarak  tasarladı.Böylece onu bir çeşit “ kamu malı” haline getirdi.Bu haliyle kadın bütün erkeklere helal (!) hale getirildi. “Üretime” katılan kadın günün yaklaşık on saatini helali olmayan erkeklerle aynı ortamda bulunmak zorunda bırakıldı. Kocasından daha çok helali olmayan erkeklerle zamanını geçirmek zorunda kalan bir bayandan kadınlık ve annelik adına ne beklenebilir ki?

 

Kadının ticari ve nefsani bir metaya dönüştürüldüğü bu ortamdan Müslüman hanım da payını aldı. Müslüman hanımın sözde geçim derdi nedeniyle içine atıldığı iş hayatı zamanla kimlik sorununa dönüştü. Kendini “kamuda” kanıtlama derdine düşerek “ben de varım” diyen mümine zamanla modern dünyanın değerlerine göre kendini tanımlamak, tanıtmak ve tasarlamak zorunda kaldı.

Süreç ilk önce şekiller üzerinden kendini gösterdi. Şehirleşerek kıyafet noktasında kısmi bir dönüşüm yaşayan Müslüman kadın iş hayatına atılmasıyla birlikte yeni bir şekle/örtüye büründü. Bu örtü onun Müslüman kimliğini örterken, kadınlığını daha fazla ön plana çıkarmasına neden oldu. Gelinen nokta itibariyle örtülü Müslüman kadın (mümine) “örtülü kapitalizme” teslim olarak “muhafazakarlaştı. “Mümine” başkalaşım geçirerek “kadın” oldu.

Süreç bununla da kalmadı. Zira modern medeniyetle barışık yaşamak isteyen “muhafazakar kadın” kadındaki fıtrat, kainattaki fıtratullah, adetullah ve sünnetullah kanunları gereği kendi ile barışık değildi. Muhafazakar kadındaki şekli değişim kendini içerik noktasında da uyumlaştırma isteğini doğurdu. Modern medeniyetle barışan kadın, modern medeniyetten devşirdiği değerlerle kendi ile de barıştı. “Muhafazakar kadın”  “bayan”a dönüştü. Halbuki evden çıkan kadının yolu ancak camiye veya yalnızca kadınların eğitim ve iş gördüğü sanayi-i nefiseye (güzel sanatlar okulu) uğraması gerekmez miydi?

 

Toplum içinde kadın

 

Müslüman kadının gün geçtikçe toplum içinde daha fazla rol aldığını, bunun kadını fıtratından uzaklaştırarak ticari ve nefsani bir meta haline getirdiğini fark eden vicdan sahibi bazı yazarlar sadece toplum içinde değil, hayatın her alanında özelde Müslüman kadına, genelde bütün kadınlara rol model olabilecek kişiler üzerine çalışmalar ortaya koymaya başladılar. Hz. Muhammed (a.v.s.) her erkek için her çağda “rol model”di. Elbette hanımların rol modelleri de ilk elden kendi cinslerinden olmalıydı. Bu durum peygamber eşlerini bu tür çalışmaların odağı haline getirdi.

Gerçekten de toplumda kimliği sarsılan kadınları fıtrat doğrultusunda bir hayata sevk etmek için  Peygamber hanımlarına bu gün her zamankinden daha çok ihtiyaç var. Bu minvalde son yıllarda yazılı ve görsel medyada Peygamberimizin (s.a.v.) eşlerini değişik yönleri ile anlatan belgeseller çekiliyor, biyografiler, hatta biyografik romanlar yayımlanıyor.  Halisane yapılan bu çalışmalarda zaman zaman bilgi hatalarına ve ehl-i sünnet itikadına uymayan yorumlara rastlanabiliyor. “İlk yapıp, en mükemmel yapmak” ancak Efendimize (s.a.v.) mahsus olduğundan  bu tür çalışmalardaki imani ve ahlaki boyutta olmayan hatalara ve eksiklere hoşgörü ile bakmak, bununla beraber uygun bir dil ile söz konusu çalışmaları yapanları uyarmak gerekiyor.

Risale-i Nur özelde 4 hak mezhebi ve 12 hak tarikatı, genelde bütün dünyayı kucaklayan üslubuyla İslam’ı çağımız insanın idrakine en uygun şekilde anlatma misyonunu en güzel şekilde yerine getiriyor. Fakat Efendimizin (s.a.v.) eşleri ile ilgili söz konusu çalışmalarda zaman zaman Risale’nin bu üslubuna uyulmadığını üzülerek görüyoruz. Bununla beraber Risale’nin usulünü, üslubunu ve esasını çalışmalarına taşıyan kişilerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Nurdan Damla bu konuda Metin Karabaşoğlu, Senai Demirci ve Sadık Yalsızuçanlar ile birlikte dikkat çeken yazarlardan birisi.

 

“Aşka Adanmış Bir Ömür: Hz Hatice (r.a.)”

 

Nurdan Damla Peygamberimizi (s.a.v.) ve onun mübarek ailesini merkeze alan çalışmalar yapıyor. Bu çerçevede konferanslar veriyor. Yazılı ve görsel medyada konu ile ilgili programlara katılıyor. Kitaplar yayımlıyor. Damla bir süre önce Hz. Hatice’nin (r.a.) hayatını anlatan “Aşka Adanmış Bir Ömür: Hz Hatice (r.a.)” (Hayat Yayınları) isimli otobiyografik romanı ile bu çerçevedeki çalışmalarına bir yenisini daha ekledi.

Damla, kitabını hazırlarken yaklaşık on yıl içerisinde iki yüzü aşkın yerli ve yabancı kaynağı taramış.  En eski, el değmemiş orijinal kaynaklara inmiş. Yurt içi ve yurt dışından birçok destek almış. 'Hz. Hatice (r.a.) sevdalısı' bir grup gönüllünün duasını hep yanında hissetmiş.

İnsan yarım yaratılmış. “Yar”ını bulan diğer yarısını bulmuş da tamamlanmış. Her erkek Hz. Hatice’yi (r.a.), her kadın Muhammed Mustafa’yı (s.a.v.) arama fıtratı ile yaratılmış.Muhammed Mustafa’lar Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) gibi yaşadığı müddetçe Hatice’ler gelmiş onu bulmuş. Haticeler Hz. Hatice (r.a.) gibi yaşadığı müddetçe Muhammed Mustafalar gelmiş, onu bulmuş. İş Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) ve Hz. Hatice (r.a.) olmakta ve öyle yaşayabilmekte.

Bu dünyaya 1.400 yıl önce Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) ve Hz. Hatice (r.a.) gelmiş.  Hz. Hatice (r.a.) Hz. Muhammed Mustafa’ya (s.a.v.) layık izzeti, iffeti, fedakarlığı, feragatı, cesareti, sevgiyi, muhabbeti, şefkati, merhameti, kısacası bütün insani halleri en kemal derecesinde yaşayarak Muhammed Mustafa’ya (s.a.v.) ilk ve en birinci eş olmuş, son nefesine kadar ona “eşlik” etmiş.

Hz. Hatice (r.a.) ancak MeryemBint-i İmran, Fatma Bint-i Muhammed’de görülebilecek güzellikler ile Efendimize (s.a.v.)  gelmiş. “Madem ki ebedi bir hayat var. Bu dünyanın bin yılı ebedi alemin ancak bir gününe eşittir. Madem ki ebedi hayat bu dünyada kazanılır. O halde edebi hayatı kazanmak gerekir. Madem ki bir kadın ebedi hayatta sadece ebedi sevgili Muhammed Mustafa (s.a.v.)  ile yaşamak ister; o halde onun sevgisini ve rızasını kazanmaya bakmalı.  Zira on sekiz bin alemin Muhammed Mustafa’sını (s.a.v.) kaybeden neyi kazanır? Onu (s.a.v.) kazanan neyi kaybeder? Değil mi ki onu kazanan on sekiz bin alemi kazanır. Değil mi ki onu kaybeden hiçbir alemde yaşayamaz. Peygamber rüyalarını zayi eden neyi kazanır? O rüyaların gereğini yapan neyi kaybeder?O halde o rüyaları gerçekleştirmek için canları, cananları, bütün alemleri vermek gerektir… ” ifadelerinde karşılığını bulan sırra ererek ömür boyunca bu sırra uygun yaşamış ve bu sır ile Alemlerin Efendisine (s.a.v.) eş olabilmiş.

O canını insanlığın Cananının (s.a.v.) canına katmış. Onun (s.a.v.) canında edebi ve ebediyeti tatmış. Cananının (s.a.v.) şahsında ezelden ebede bütün kadınların canlarına can, canlarına canını katmış.  Efendimizin (s.a.v.) ezeli habibi, ebedi mahbubu olmuş. Her daim Onun (s.a.v.) yar ve yardımcısı olmuş. Onun (s.a.v.) en adil patronu, en maharetli öğrencisi vasfını kazanmış. Onu (s.a.v.) korumuş. Onunla (s.a.v.) kendini korumuş. Ona (s.a.v.) ilk ve en güzel iman eden olmuş. Bütün dünyayı karşısına alarak, bütün korkulara meydan okuyarak, bütün varlığıyla kendini O’na (s.a.v.) teslim etmiş. Bunun için o, Kutlu Nebi’nin: ''Herkes beni terk ederken o yanımdaydı. En zor günlerde beni o destekledi. Onun yerini kimse tutamaz'' iltifatını hak eden yegane insan olmuş.

Nurdan Damla’ya göre Hz Hatice’nin (r.a.) hayatında her şey bir rüya ile başlıyor. Bir rüya görüyor, dünyası değişiyor. Bir rüya ile bu alemden başka alemlere geçiyor. Bir rüya ile on sekiz bin alemin Muhammed Mustafa’sına (s.a.v) eş oluyor.Ebediyet yolunda Alemlerin Efendisine (s.a.v.) “ ‘eş’lik” ediyor.

Hz. Hatice (r.a.) rüyasında, ayın gökten inip koynuna girdiğini, nurunun koltuğundan çıkıp, bütün âlemi aydınlattığını görüyor. Bu rüyayı Varaka bin Nevfel'e anlattığında Varaka ona, ahir zaman Peygamberinin kendisiyle evleneceğini,  onun zamanında O’na (s.a.v.) vahiy geleceğini müjdeliyor. Rüya kısa süre sonra gerçekleşiyor. Hz Hatice’nin (r.a.) gönlüne ay doğuyor. “Doğru sözlü, güvenilir, emniyetli ve güzel huylu” iki cihanın Güneş’i (s.a.v), ilim, izzet, iffet, edep, cemal ve şeref timsali Hz. Hatice’nin (r.a.) kalbine doğuyor. Onunla Hz Hatice (r.a.) yeniden doğuyor. Onunla dünya yeniden doğuyor. Onunla dünyalar doğuyor. Ezelde kıyılan nikah şehadet aleminde ebediyyen tazeleniyor.

 

Bir rüya uğruna ya Rab….

 

Damla, eserinde bir “rüya” uğruna malını, mülkünü, servetini, saltanatını, bütün varlığını, en çok da canını Cananına (s.a.v) feda etmiş, Onda (s.a.v.) fani olmuş, Onunla (s.a.v.) ile beka bulmuş Hz Hatice’nin (r.a.) hayatını, Efendimiz (s.a.v.) ile  tanışmasını, ona  ezeli ve ebedi “‘eş’lik edişini” akıcı bir üslup ile anlatıyor. Hz. Hatice’nin (r.a.) eş, anne, müminlerin annesi, kardeş, komşu, tüccar gibi rolleri en mükemmel şekilde yerine getirdiğini belirtiyor. Alemlerin Efendisine (s.a.v.) “eş”lik eden” yüce ruhlu bu hanımın ezelden ebede alemin bütün kadınları için yegane rol model olduğunu ifade ediyor.

Hz. Hatice (r.a.), bir rüya uğruna “tatlı canım Sana (s.a.v.) feda olsun”  diyerek hayatını ona (s.a.v.) feda etmiş. Günümüzde dünya hayatını ahiret hayatına feda eden, ebedi hayatın güzelliğini unutup, fani dünyanın güzelliklerine (!) kendini kaptıran bir çok  kadın ise rüyadan çok daha gerçek olan, daha dünyada iken cennetle müjdelenen,  Alemlerinin Efendisinin (s.a.v.) biricik eşi Hz. Hatice’nin (r.a.) hayatını rol model olarak hayatlarının merkezine koymakta zorlanıyorlar. Hayatlarını Hz. Hatice’nin (r.a.) hayatıyla renklendirmekte tembellik gösteriyor. Bunun için de Hz. Hatice (r.a.) gibi muhabbet timsali Muhammed Mustafalara ulaşamıyorlar.

Doğu cephesi böyle iken batı cephesi farklı mı sanki. Günümüzde bir çok erkek de Hz Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) hayatını kendisine örnek almakta zorlanıyorlar. Hayatlarını onun (s.a.v.) hayatı ile düzene koymakta tembellik gösteriyorlar. Bundan dolayı Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) gibi iffet ve izzet timsali Haticelere ulaşamıyorlar.

Oysa Habibullahın (s.a.v.) ve O’nun (s.a.v.)  biricik habibi Hz. Hatice’nin (r.a.) Rabbi her kadına en az bir kez Hz Hatice (r.a.), her erkeğe de en az bir kez Hz Muhammed Mustafa (s.a.v.) olma şansı verir. Yeter ki bir kadın bir kez de olsa Hz. Hatice (r.a.), bir erkek bir kez de olsa Hz Muhammed Mustafa (s.a.v.) olmaya niyetlensin.

 “Aşka Adanmış Bir Ömür: Hz Hatice (r.a.)” isimli kitabı okuyunca bu çağda Hz Hatice (r.a.) misali Muhammed Mustafa’sını arayan kadının Muhammed Mustafa’sına er yada geç kavuşabileceğini, Muhammed Mustafa (s.a.v.)  gibi Hatice’sini arayan erkeğin de er yada geç Hatice’sine kavuşabileceğini bir daha anlıyorsunuz.

Bu gün mümin erkek “Peygamber bize gelse ne yapardık?”  sorusunu kendi içinde cevaplandırmak zorunda olduğu gibi, mümine de “Hz. Hatice (r.a.) bize gelse ne yapardık?” sorusunu cevaplandırmak zorunda.

Bir yazar olarak beni tamamıyla ifade ettiğini düşündüğüm kitaplar var. Said Nursi’nin 19. Mektup (Mucizat-ı Ahmediyye) ve 19. Söz (Risalet-i Ahmediyye)Risalelerini, Metin Karabaşoğlu’nun “Peygamberin Bir Günü” kitabını, Sezai Karakoç’un Efendimiz (s.a.v.) için yazdığı “Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine” şiirini yazabilseydim şu dünyadaki gayemi gerçekleştirmiş sayar ve kemal-i huzurla ölümü beklerdim.  Nurdan Damla’nın  ''Aşka Adanmış Bir Ömür:Hz. Hatice (r.a.)'' kitabını okuduktan sonra listeye bu kitabı da ekledim. Okuyucunun da bu düşüncemi paylaşacağı kanaatindeyim.

Bu gün dünya kadınlar günü. Nurdan Damla’nın kitabını okuyunca bütün dünya kadınları bir yana, Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) Hatice’si (r.a.) bir yana diyorsunuz. Bütün dünya kadınlarını terazi kefesinin bir yanına, Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) Hatice’sini (r.a.) diğer kefesine koysanız; bütün dünya kadınlarının Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) Hatice’sine (r.a.)kafi gelmediğini, gelemeyeceğini anlıyorsunuz. Onun için dünya kadınlar gününde ondan Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) Hatice’sinden (r.a.) daha büyük bir rol model olmadığını anlıyorsunuz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
8 Yorum