Ahmet AY
İçimizdeki aşkın delilidir hep şiire dökülenler
Ne zaman ki nesir yetmez derunumuzdaki manaları anlatmaya, o zaman nazmın kollarına atılırız biz de. Yabancımız değildir, kucaklar bizi şiir. Annemiz gibi şefkatlidir. Anlar naçar çocuklarının halinden. Bize seslenir: “Gelin yavrucuklarım. Nesir babanız sizin canınızı mı sıkıyor? Dediklerinizi yapmıyor mu? Aşkınızı kalıplara mı sokuyor? O zaman koşuverin kollarıma. Diyeceklerinizi, hem demek istediklerinizi, hem açıkça bilinmesini istemeyeceklerinizi ben anlatacağım lisanımla. Siz bana gelin. Âlimlerin dilini nesir biliyorsa, âşıkların dilini de ben bilirim. Ahengimle süslerim ben onları. Hem bilmek isteyene, arayana türlü sırlarla bildiririm.”
Evet, şiirin sanat dünyamızda böylesi bir yeri var. Ne zaman ki, derunundaki hislerin şiddetinden sıkılır bir biçare müellif, hemen onun dingin yamaçlarına çıkar. Hem söyler, hem söylemez. Hem diler, hem dilemez. Türlü türlü sanatlar giydirerek o huri misal mananın üzerine (ve fakat nasıl bir kumaştan ise o) buna rağmen kemiğindeki iliği gizlemez. Şiir böyledir işte... Şiir, fikrini değil sadece, hissini aşikâr etmek isteyenlerin zikridir. Bu babda sözlükler sükût eder.
Böylesi bir kitap okudum ben de bugünlerde. Şiir okumakta çok mahir değildim halbuki. Fakat ne garip, tadını bilmediğim o yamaçların yokuşlarında solukladım o güzeli... O güzeli, yani güzeller güzelini (a.s.m.) ... Zaten kim ki bir güzele hissini arz etmek ister; ya mektuba sığınır, ya şiire... Belki önce şiir şiir yazdığını, sonra cesaret bulursa mektup ile arz eder. (Mektup belkidir, şiir kesin.) Ben de bu kitapta, peygamber âşıklarının derunlarında “sancı sancı” sakladıkları muhabbetlerini “mısra mısra” arzlarına şahit oldum. Yalnızca şahit olmadım, bahtiyar oldum.
Kimler yoktu ki? Yunus Emre, Yaman Dede, Itrî, Mevlana, Şeyh Galip... Her birisi (onu (a.s.m.) anmakla daha bir güzelleşmiş) en güzel mısralarını sundular bana 282 sahifede.
Bir gül bahçesine değil, bir güle âşık bülbüller bağına girdim ben o sayfalarda. Kimisi; “Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım!” diye inlerken ardından gülün, kimisi de “Cemalinle ferah-nak et ki, yandım ya Resulallah!” diye yalvarıyordu. Sanki Güller Gülü (a.s.m.) bir bağın ortasına dikilmişti de evrenin her bir köşesinden koşup gelen bülbülleri ona methiyeler diziyordu. Elbet de gülün güzelliğini bilmek için şiire gerek yoktu, göz kafiydi. Fakat o bülbüller asırlar asırlar üzerine ses sese katınca, ortalık bir musiki-yi harika ile tütsülenip, bu hal daha bir delil-i harika, bir şahid-i sadık hükmüne geçiyordu.
Nasıl ki, Ayetü’l-Kübra isimli eserinde asfiyaların ve evliyaların varlığını Hz. Peygamberin risaletine bir delil olarak sunuyordu Bediüzzaman Hazretleri, ben de gücüm yetse işte bu şiirleri sunacaktım münkir yüzlere aynı kuvvetle ve hiddetle: “Hakkında bu kadar güzel şeyler yazılmış birisi ancak güzeller güzelidir, sizin bahsettiğiniz, iddia ettiğiniz gibi çirkin olamaz” diyecektim.
Aşk-ı Muhammed imiş bu kitabın adı. Ne güzel tevafuk. Evet, şu mümin kalplerde gezen cezbe bir delil değil midir ki, ortamızda bir cazibedar var. Nasıl dünya, merkür, venüs ve sair seyyareler bir güneşin etrafında dönüyorlar. Biz de asırlar değişse de aynı nübüvvet güneşinin etrafında dönüp duruyoruz. Asr-ı Saadet’te Hassan bin Sabit (r.a.) söylüyor bu şiirin ilk dizesini, son dizesini günümüzde Nurullah Genç tamamlıyor. Aynı şiir bu, aynı şarkı. Bütün kâinat bunu söylüyor.
Yazar Mine Sultan Ünveri ve Ekrem Altıntepe’yi Timaş Yayınları’ndan çıkardıkları bu kitap için tebrik ediyorum. Evet, bizim böylesine şiir kokulu öykülere ihtiyacımız vardı. Zira şiire bir küskünlüğümüz vardı. Şiiri unutmamak, şairleri unutmamak, o şiirlerin hakkında yazıldığı Fahr-i Kainat’ı unutmamak adına böyle bir çalışma yapılmalıydı. Öyle ya, her bir naat o güzelin güzelliğinin bir tecellisi. Bize o güzeli daha iyi tanımak için bir değil, bin ayna gerek. Şimdi bu kitapta onlarcasını bulduk. Devamını önce Cenab-ı Hak’tan diler, sonra diğer müelliflerden bekleriz. Naatları öyküleriyle anlatan Aşk-ı Muhammed, cidden yudum yudum okunabilecek bir eser. Şiirleri ve öykülerini sevenlere tavsiye ediyorum. Hepinize güzel okumalar...
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.