İşte edebiyat budur!

Sabahattin Ali’nin Sırça Köşk’ü yeni bitti. Muhabbetle ve lezzetle okuduğum kalemlerden biri Sabahattin Ali. Dili Peyami Safa’nın dilinden bile güzel. İnsanlara ve hadiselere bakış tarzı hakeza öyle. Sırça Köşk günümüzü, halimizi, melalimizi hulasa eden bir öykü. Daha doğrusu masal. Bütün sırma köşklerin yıkılışı halktan birinin elindeki beyinsiz, dilsiz, gözsüz kelleyi fırlatabilme cesaretini gösterebilmesine bağlı. Ondan sonra en dikkate şayan olanı Kurtla Kuzu öyküsü. Çendan hepsi güzeldi ama bu öykü bir başka idi. Hayatta en acı olan şey, bir mahkumun celladına, bir koyunun kasabına gülümsemek zorunda kalması.

Her bir öykü bir içimlik su. Yıllar önce Kuyucaklı Yusuf, Kürk Mantolu Madonna, İçimizdeki Şeytan isimli üç romanını okumuştum. Hepsinin mümeyyiz vasfı harika üslubu. Bütün romanlarda içerik az-çok aynıdır, onları farklı kılan üslupları. Kemal Tahir’in üslubu yoktur, en büyük zaafı işbu üslupsuzluğu. Devlet Ana, Yol Ayrımı, Esir Şehrin İnsanları, Esir Şehrin Mahpusu bundan dolayı yarıda bıraktığım bazı kitapları.

İlk dönem bütün yazarlarda bir üslup hassasiyeti, bir üslup takıntısı vardı. Süleyman Nazif, Yakup Kadri, Halide Edip, Refik Halit, Halit Ziya, Abdülhak Şinasi, Tanpınar, Peyami Safa, Necip Fazıl, Reşat Nuri, Samiha Ayverdi, Safiye Erol, Cemil Meriç, Nurettin Topçu… Sonraki dönemlerde bu hassasiyet ve takıntı pek gözetilmedi. Orhan Pamuk iyi bir romancı ama üslubu çok insicamsız ve derbeder. Okurken damağınızda edebi bir lezzet bırakmıyor. Sabahattin Ali’nin bir öyküsünden aldığım edebi lezzeti Pamuk’un bütün romanlarından alamadım.

Yıllar önce bir ramazan ayında iftardan sahura kadar Yakup Kadri okuduğumu hatırlıyorum. Panorama, Kiralık Konak, Yaban, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Ankara, Bir Sürgün, Hep O Şarkı, Sodom ve Gomore, Erenlerin Bağından, Okun Ucundan, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları hâsılı bütün külliyatını okumuştum. Beni eserlerine bağlayan şey içerikten çok üslubuydu. Sonra sırasıyla diğer mezkûr yazarlar takip etti. Sebep yine üsluptu. Uzun yıllar bu üslup takıntısı ve hassasiyeti ile yaşadım. Dünya klasikleri çeviri olduğu için böyle bir şeyi test etme imkanım yoktu.

Bir ara Hugo’nun Sefiller ve Notre Dame’ın Kamburu’nun üslup zevkine varmak için Fransızca öğrenmeye karar verdim. Ama bütün diğer kararlarım gibi akim kaldı. Sanatta ve edebiyatta iyi-kötü yoktur, güzel-çirkin vardır. Bunun miyarı ise üsluptur. Bugün Sabahattin Ali’den zihnimde kalan enfes üslubudur. Üslup mütemadiyen akan bir ırmak değildir, zaman zaman gösterir kendini. Bir edebi eserin mes’elesi olmalı elbette ama bu mes’ele muhteva değil, üslup meselesi olmalı. Hayatta neyi anlattığınız önemlidir ama nasıl anlattığınız ondan daha önemlidir. İşte edebiyat budur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum