Nurullah HALİLOĞLU

Nurullah HALİLOĞLU

Kıyamet ve ümmetin içinde bir taife

Peygamberimiz (asm) iki mübarek parmaklarını göstererek, “Kıyamet bunların birbirine yakınlığı kadar zamanımıza yakındır” mealindeki ifadesiyle, sahabilerini ahirzamanın fitnelerinden korunmaları için ikâz etmiştir. Dünya ve insanlık ömrü göz önüne bulundurulduğunda ve Hz. Peygamberin ahirzaman peygamberi olduğunu düşündüğümüzde, kıyametin bizlere oldukça yaklaştığını kabul etmek zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.

Bediüzzaman Said Nursi, Kastamonu Lahikasında “Ahirzamandan Haber Veren Mühim Bir Hadis” başlığı altında, “Ümmetimin içinde bir taife gelecek, ta Allah’ın emri (olan Kıyamet) gelene kadar galibane bir şekilde hak üzere devam edecektir” mealindeki hadis-i şerifi cifir hesabıyla izah ederken şöyle bir sonuca varmaktadır: “Cay-ı dikkat ve hayrettir ki, üç fıkra bilittifak bin beş yüz tarihini göstermeleriyle beraber, tam tamına manidar, makul ve hikmetli bir surette bin beş yüz altıdan ta kırk ikiye, ta kırk beşe kadar üç inkılab-ı azimin ayrı ayrı zamanlarına tetabuk ve tevafuklarıdır. Bu imalar, gerçi yalnız bir tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil, fakat birden ihtar edilmesi bana kanaat verdi. Hem kıyametin vaktini kat’i tarzda kimse bilemez; fakat, böyle imalarla bir nevi kanaat, bir galib-i ihtimal gelebilir.”

Üstad, “Gaybı Allah’tan başka kimse bilemez” hükmünü de sık sık hatırlatarak izah ettiği bu meseleyi şöyle bir sonuçla bitiriyor: “...remze yakın bir ima ile, Risalet’in-Nur şakirtlerinin taifesi, ahirzamanda o taife-i kübra-i azamın ahirlerinde bir hizb-i makbul olacağını işret eder diye def’aten birden ihtar edildi.”

Şimdi 1430 hicri yılında olduğumuza göre, 1506 hicri yılına kadar Risale-i Nurla yapılan iman ve Kur’an hizmetinin galibane devam edeceğini, 1506’dan 1542 yılına kadar ise ehl-i imanın gizli ve mağlubiyet içinde varlığını devam ettireceğini, 1545 yılında ise kıyametin kafirlerin başında kopacağı ihtimalini bu metinden çıkarabiliriz. Elbette bu önemli hadisenin gerçek yılını, hele ayı ve günlerini tam olarak bilmemiz mümkün değildir. Zaten bunlar sadece Allah’ın bilgisi dahilindedir. Ancak Bediüzzaman Said Nursi gibi bir Kur’an Müfessirinin de bunları durup dururken söylemeyeceğini bilmemiz gerekir. Haşa, onun, sadece Allah’ın ilmi dahilinde olan bir mesele hakkında kendiliğinden bir şeyler söylemesi mümkün değildir. Zaten bunları izah eden Üstad defaatle bu bilgilerin kendisine ihtar edildiğini belirtmektedir.

Bu bilgilerden hareket edersek, aslında kıyametin alametlerinin tümünün gerçekleştiğini, beklenen, gerek ıslah edici zatların, gerekse ifsad edici kişilerin gelip geçtiklerini ve bunların manevî hükümlerinin varlığını devam ettirdiğini söyleyebiliriz. Zaten ahirzamanda beklenen Mehdinin ve Deccalın açık olarak bilinmesi imtihan sırrına aykırıdır. Bunu ancak arif olanlar iman nuruyla bileceklerdir.

Siyaset canibinde bir zatın gelip dünyada açık bir şekilde, galibiyet içinde hükmünü devam ettirmesi hadisesinin beklentisi içinde olanların ehl-i iman içinde var olması da, aslında imtihan sırrının bir sonucu değil midir?

Gerek kıyamet gününün yakınlaşması ve gerekse insanların ölmesi gerçeğinin her zaman tahakkuk edebilmesi ihtimali, aslında aklı başında olan insanlara bu dünya hayatının faniliği konusunda önemli dersler vermesi gerekir. Ancak ne yazık ki dünya hayatının çekiciliği şeytanların işini kolaylaştırmakta ve bir kısım insanların imtihanı kaybetmesine sebep olmaktadır. Bu İlahî bir kanundur, imtihanı kaybeden insanlara engel olabilecek bir gücümüz da bulunmamaktadır.   

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.