Kur’an bir amel-i salih kitabıdır diyebiliriz

Kur’an bir amel-i salih kitabıdır diyebiliriz

Şekercihan YouTube kanalındaki “Bir Bayramdır Ramazan” programının 21. gün sohbeti “Kur’an’da Salah-Fesad (Amel-i Salih)” başlığı altında Namık Kemal Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ensar Nişancı ile gerçekleşt.

Haber: Mehmet Kaplan

Nişancı, “Dinlerin dünyasında aylar var, modern dönem insanlarının dünyasında günler var. Ramazan ayı hem ferdî hem de ümmet olarak idrak edilen bir ay. Ramazan’ın içinde Cuma günleri var, geceler var ve geceler günden önce gelir ve o gecelerden birisi Kadir Gecesi. Bu anlamda Ramazan ayı demek Kur’an ayı demek ve Kur’an ile anlam kazanıyor, Kur’an’a hazırlık ayı. Zaman zaman sorarım öğrencilerime; tek bir cümle yazacak olsanız ve başka cümle yazacak hakkınız olmasa ne yazardınız? Tek bir kitap seçecek olsanız ne seçerdiniz? Tek bir kavram seçecek olsanız ne seçerdiniz? Tek bir kelime seçecek olsanız ne seçerdiniz? Tek bir insanla görüşme hakkınız olsa kiminle görüşmek isterdiniz? Seçeceğiniz insan, mekân, ay, kitap, kavram, kelime ve yazacağınız cümle aynı zamanda sizin neye değer verdiğinizi ve sizin nasıl birisi olduğunuzu gösterir. Bu bağlamda benim seçeceğim ay Ramazan, seçeceğim kitap Kur’an, seçeceğim kavram ‘ikra’ (oku!), seçeceğim kelime bismillah olurdu” diyerek başladığı sohbetini şu açıklamalarla sürdürdü:

KAVRAMLAR PENCERE GİBİDİR

“Bir tane kavram tercihiniz var, o kavramı tercih edeceksiniz, diğer kavramları bilemeyeceksiniz. Tercih ettiğiniz kavram üzerinden âleminize ve dünyaya bakacaksınız. Kavramlar pencerelerdir. Pencere dinamik bir şeydir, resim gibi değildir. Pencere sürekliliğe ve sonsuzluğa açık olan bir şeydir. Ama resim ve fotoğraf sonsuzluğa açık değildir, sabitlik üzerine kuruludur. Bir şeyi fotoğrafladığınızda dondurursunuz. Bir şeye pencere açtığınızda onu dondurmaz, tam aksine onu açarsınız. Farklı boyutlara açar, dinamikleştirir ve sonsuzlaştırırsınız. Kavramlar pencere gibidir, resimler fotoğraf gibidir. Pencere dışarıya açılır ve dışarı ile içeri arasındaki geçiş noktasıdır. Arapçası nâfizedir, nüfuz yeridir, hareketlilik ve cereyan yeridir. O yüzden pencere olmuştur.

Kavramlar, mefhumlar ya da ibareler pencereler gibi akış yerleridir. İnsanın enfüsî âlemi ve varlıkla, dış dünya ile alışverişinin gerçekleştiği yerdir. Burada bir insanın hangi kavramı tercih edip onun penceresinden âleme baktığı da önemlidir. Nefsin, vicdanın, iktisadın ve siyasetin penceresi vd. ile dünyaya bakabiliriz. Burada önemli olan şey şu: Ben en çok hangi kavrama değer veriyor, tercih ediyor, ona yöneliyor ve onun penceresinden kendime ve dünyaya bakıyorum? Bu tek tercihler bizim mahrem varlığımızın ne üzerine bina edildiğini gösteriyor. Peki insanın en mahrem olduğu yer neresidir diye sorduğumuzda, İslami terminoloji içerisinde bunun da bir karşılığı var: niyetleri. İnsan mahreminin tek kitabı, tek cümlesi, tek kavramı, tek penceresi niyetidir. O niyet üzerinden her şeye açılıyoruz. Âleme açılan penceremiz bizim niyetlerimiz.”

KUR’AN, RUHU FETHEDİYOR

Metin Karabaşoğlu: “Niyet ile de nüve, yani çekirdek aynı kökten geliyorlar.”

Ensar Nişancı: “Benzer şekilde, habbe, yani tohum ile muhabbet de aynı kökten geliyor. Yani bir insanın muhabbet edebilmesi için âleminde açılmaların, fetihlerin olması gerekiyor. Kalbin, aklın, vicdanın fethi… Bu anlamda Kur’an ruhu fethediyor, bu açılışları ortaya çıkarıyor. Kalbi fethedip muhabbeti, sevgiyi ortaya çıkarıyor. Biz de Kur’an’a hürmeten, o sevgiliyle karşılacağız ya, Kur’an ayı Ramazan’da sanki yeni nazil oluyormuş gibi onunla karşılaşmak için oruç tutuyoruz, onunla karşılaşmaya hazırlanıyoruz. Ramazan ayı bu anlamda çok önemli. En özel anlarımı hep Ramazan’da yaşamışımdır. Kur’an bir pencereler toplamıdır ve okumakla bitecek bir şey değildir. Kur’an asla tüketilemez, bitirilemez. İnsan da öyle, tüketilemez bir varlıktır. Tüketmek demek ya da bitti demek bitirmektir, dondurmaktır. Müslümanın kariyeri bitmez, ebedi hayatta da devam eder. Kur’an bize doğru okumayı öğretiyor.

Kur’an’ın bir şeyini keşfettim, terkip yok onda, basit bir kitap. Su gibi… Su iki hidrojen bir oksijenden müteşekkildir ama biz ona su deriz ve bütün canlılar içer, zorluk çekmez, hatta ferahladım der. Ama H2O dediğimizde o başka bir zemine, ilim zeminine kayar. Kur’an’ın bana mesajı nedir sorusunu kendime hep soruyorum. İkinci sorduğum bir soru da, bu kadar insan vardı, Ensar niye oldu? Bu soru otantikliğini bulabilme sorusudur. Bana ne gerek vardı? Varlığa gelmeye karar vermedim ve ben kendimi hayatta buldum, yani tercih etmedim ve hazır buldum. Bunlar bana emanet. Bu sorular bir konumlanma sorusu: Necisin, nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun soruları. Benim okumalarıma göre, bunların en net ve kesin cevapları Kur’an’da.”

İSLAM DİNİ ZORLAŞTIRICI DEĞİL, KOLAYLAŞTIRICI BİR DİN

Mehmet Kaplan: “Ensar hocam, hayatımda en özel anlar ve açılımlar hep Ramazan ayında oldu dediniz. Biz Ramazan sohbeti içinde size salah ve fesad kavramını teklif ettik, başka bir kavramla değiştirmeyi de tercih etmediniz. Bu safhada sizde salah-fesad ve amel-i salih kavramları nasıl açıldı?”

Ensar Nişancı: “Tercih hakkım olduğunu bilmiyordum, ama belki de iyi oldu. Salah diye bir pencere keşfettim, âlemim salaha açıldı, salah kavramı âlemime açıldı. Kur’an üzerinden bu kavrama bakma kaydını da koydunuz. Kur’an’a bakınca, amel-i salih ya da salih amel kavramının çok sık kullanıldığını gördüm. Basitleştirerek gidersek, İslam dini zorlaştırıcı değil, kolaylaştırıcı bir din. İkinci olarak Kur’an çok basit bir kitap. Kur’an’da terkip yok denecek kadar az. Basitliği onun değersizliği anlamına gelmiyor, tam aksine çok değerli olduğu anlamına geliyor.

Biraz önce bahsettik, onun üzerinden gidersek, su çok bilinen bir şeydir, maruf bir şeydir. Çoğu zaman su üzerine düşünülmez. Halbuki hayat su üstüne kuruludur. Suyun çok farklı halleri var, herkes su aşağı akar der. Buharlaşıp yukarı çıkmasa, su olarak aşağı akar mı? Suyun akışkan olduğu hep akla gelir, fakat donduğunda buz keser, kaskatı bir şey olur. Su mütevazı bir varlıktır, girdiği kabın şeklini alır ama öyle güçlüdür ki çeliği bile parçalar. Su rahmetin kapısıdır, yağmura rahmet denmiş ama aynı zamanda su tsunami de olabilir. Burada bir örnek üzerinden, çok basit olan şeylerin çeşitli hallerinin farklı bağlamlarda, mekânlarda, zamanlarda, durumlarda ne kadar değişkenleştiğini, farklı haller aldığını ve sonsuzluğa açıldığını görüyoruz. Aynı şey Kur’an’daki kavramlar için geçerli. Sonsuz okumalara açık ve ahirette de okuyacağımız kitap o. Bir şey mürekkep oldukça zaman ve mekân ile kayıtlanır. Bir şeyi zaman ve mekânla kayıtlayan şey onun terkip haline dönüşmesidir. Basitleştikçe de zaman ve mekânın üstüne çıkar.

KUR’AN’IN DÜNYASINDA SALİH AMEL İMAN İLE ANLAM KAZANIYOR

Kur’an’da amel-i salih kavramı çok basit kullanılıyor, su gibi, pencere gibi… Salih amel genelde Kur’an’da terkipsiz gelmiş, sade gelmiş. Sade başlayıp terkibe gidiyor. Bu bağlamda okuduğum kitaplar aklıma geldi; felsefe basitle başlamıyor, kompleksle başlıyor. Yani felsefenin öğrencisi sıradan olamaz. Ama Kur’an’a dair, bugün çıkıp sokakta sorsak, salih amel nedir, iyilik nedir, herkesin bu soruya kolayca vereceği cevaplar var. Yardımseverlik, temizlik, ikram etmek, mütevazı olmak, öfkelenmemek, bağışlamak güzeldir gibi cevaplar alabiliriz. Bunlar herkesin anlayabildiği basit şeyler. Ama o basit olan şey, üzerinde düşünmeye başladığımız an pencereye dönüşüyor ve onun içinden dünyalar çıkıyor.

Dediğim gibi, Kur’an’da amel-i salihle ilgi ifadelerde dikkatimi çeken şeylerden birincisi basitlik. İkincisi ise nerede amel-i salih geçiyorsa mutlaka ‘iman ederler ve amel-i salih işlerler’ beraberliği var. Yani iman, amel-i salihten önce geliyor. Başka önemli bir nokta, Kur’an’da amel-i salih ibaresi yüzden fazla kere kullanılıyor. Dolaylı kullanımlarını da düşündüğümüzde belki yüzlerce kez kullanılıyor. Bu kullanımlarla bakınca, Kur’an bir amel-i salih kitabı diyebilirsiniz. Salih amelin bir de bileşenleri var; salih olmayan amellerle birlikte düşündüğümüzde çok farklı boyutlara açılır. Burada benim için önemli soru şu: Neden iman amel-i salihin ön şartıdır? Kur’an’ın dünyasında salih amel iman ile anlam kazanıyor. Ahlaki davranış salih amel değil midir sorusu akla geliyor? Evet etik davranışlar tek başına salih amel kategorisine girmiyor. Önce Allah’a inanacaksınız, vahyi kabul edip iman edeceksiniz, ondan sonra yaptığın fiil salih oluyor; yoksa değil. Namaz için abdest lazımdır. İman, insana doğru vizyon veriyor. Şems sûresi, benim nazarımda amel-i salihi nasıl anlayalım sorusunun kurucu sûresidir. İnsanı en iyi konumlandıran sûrelerden biridir. İnsan gelişigüzel ortaya çıkmıyor, her şey onun için yaratıldı ve dengeli şekilde yaratıldı ve her şey uyumlu. O zaman sen başıboş yaşayamazsın, çünkü bunlar sende emanet. İkinci bir şey var: İnsan ahsen-i takvimde yaratılıp arzın halifeliği konumuna oturtulmuştur.

HER TERCİH BİR VAZGEÇMEKTİR

Emanet ve hilafet makamı ile insan çok değerli bir varlık olarak yaratılmış. O halde bu varlıktan istenen şey amel-i salih. Kur’an’da amel-i salihin oturtulduğu mevki, mahal böyle bir zemin. İnsan ancak amel-i salih işleyebilir. Onun dışındaki ameller ifsad ve fesaddır. Fesad yapmamanın yolu, Şems sûresinde anlatılan o bütünlüğü görmek ve konumlanarak Bismillah demekle mümkündür. İmana uygun hareketler salih amel oluyor. İman ettin; bazen de nefis, ego vb. şeyler o amelleri aslından saptırabilir. Bunun için de emaneti vereni bilip kabul etmek gerekiyor. Mahşerde hesap vereceğimin farkında olacağım. Aslında fıtrata uygun hareket etmek amel-i salih demek. Kur’an bir anahtar ve şifre gibi ruhumuzu, kalbimizi, aklımızı kodluyor ve bizi fıtratımızla buluşturuyor. Bu buluşma yaşanınca salih ameller ortaya çıkıyor. Fıtrattan uzaklaştıkça fesad ve ifsad ortaya çıkıyor. Her günah bir ifsad hamlesidir. Bu yanlış hamleleri ıslah edeceğiz. Sulh da salah ve amel-i salih ile aynı kökten geliyor. Sulh da fıtratla barışık olmaktır; ben insanım deyip, tanrılığa girişmemektir. Sulh boş iddiaların peşinde olmamaktır. Salih amelin Kur’an’ın büyük kapı ve pencerelerinden birisi olduğunu fark ettim. Bir şey daha var: Bu noktada fiil ile amel aynı şey değildir. Her amel bir fiildir, ama her fiil bir amel değildir. Fiil hareketi ifade eder, eylemdir. Ama davranış dediğimiz şey karar sonucunda ortaya çıkan şeydir. Amelde akıl devrede, irade devrede, kalb devrededir. Davranışın başında insani bir duruş, bir tercih, bir değerlendirme söz konusudur. Her amel bir yönelmedir ve başka bir şeyden vazgeçmektir. Her tercih bir vazgeçmektir. Ben sizinle şimdi konuşuyorum, bir başkasını dinlemekten vazgeçiyorum. İşte ameli, amel-i salih yapan, kuralı koyanın istediği çerçevede gerçekleşmiş olmasıdır. Allah’ın emanet olarak verdiğini Allah’a malı satmak, donanımlarını O’nun yolunda kullanmak, hayatı O’nun rızasına göre yaşamak amel-i salihtir. Tersi olan durumlar fesaddır.

Şuurla yapılan ve önem arz eden şey, normal bir fiilden öte, amel oluyor. Oyun kuran ya da bozan şey amel oluyor. İnsanın amelleri insanı ve çevresini değiştiren şeydir. Fark ederek başlamak gerekiyor, konumlanma zaten bununla ilgilidir. İnsan olmanın yükünü taşımak çok zor. İnsanın her amelinin bir karşılığı var, penceremizi ya açıyor ya kapatıyor. İnsan amelleri ile felah buluyor. İnsan kendi potansiyelini ubudiyet toprağında nemalandırmalıdır. Kur’an’da risalet anlatılırken, peygamberler şu özellikleri ile karşımıza çıkıyorlar: uyarıcıdırlar (gaflete düşüp Hesap Gününü, mahkemeye çıkacağını unutma, amellerinden sorumlusun), müjdeleyici (sen görünürde fanisin, ama bekaya gidiyorsun; üzülme, sevin), şahitlik (varlık dünyasını doğru şekilde okumak ve okutturmak, yani bütün varlık âlemi Allah’ın varlığını ve birliğini anlatan kitaplardır). İnsan bu üçünü öğrendiğinde amel-i salih işlemeyi öğreniyor. Bu üç anahtarla baktığı zaman amel-i salihin pencerelerinden bakabiliyor ve kapılarını açabiliyor.”

SADECE KENDİNE SALİH OLMAYI, SALİHLİK İÇİN YETERLİ ZANNEDENLER VAR

Metin Karabaşoğlu: “Bir not olarak paylaşmak istiyorum. Hûd sûresi 112. ayette ‘Emrolunduğun gibi dosdoğru ol’ dendikten sonraki sıralamalar başlıbaşına manidar. ‘Emrolunduğun gibi dosdoğru ol’ ayetinin devamında, ‘adalet’ emri geldi, hemen arkasından 113. ayette de ‘Zulmedenlere meyletmeyin, yoksa ateş size de dokunur’ uyarısı, 114. ayette ise ‘namazı ikame et’ emri geldi. Buradaki sıralama başlı başına önemli geldi bana. 115’te ise ‘sabır’ daveti var. Ondan sonra 116. ve 117. ayetlere geldiğimizde, salah-fesad denklemi çıkıyor karşımıza. Mealini okuyup Ensar hocamıza bırakacağım sözü: ‘Keşke sizden önceki nesillerden, yeryüzünde bozgunculuğun (fesadın) önüne geçecek söz sahibi insanlar olsaydı! Lâkin, onlardan kurtuluşa erdirdiğimiz pek azı bunu yaptı. Zulmedenler ise daldıkları refahın peşine düştüler de mücrim olup çıktılar. Yoksa Rabbin, ahalisi muslih kimseler olduğu halde beldeleri haksız yere helâk edecek değildi.’ Dikkat edersek, ayette salih kimseler demedi, muslihler dedi. Aslında salihlik ıslahı da içeriyor ama ayetteki tabir özellikle muslih. Çünkü gündelik hayatta da görüyoruz, sadece kendine salih olmayı gerçekten salihlik için yeterli zannedenler var. Ayet ise ‘Rabbin halkı muslih olan beldeleri helak edici değil’ dedi. Kendisi kadar başkalarının ıslahına da çalışmak…"

Ensar Nişancı: “Tamamlayıcı olduğunu düşünüyorum. Bu kavramları merkeze koyup diğer kavramları bunlar üzerinden yeniden okumaya ihtiyacımızın olduğunu anladım. Burada bize bir görev düşüyor. Bu Kur’an terminolojisini günümüz Müslümanları ve insanlarının yaşadıkları sorunları dikkate alarak yeniden okumaya, konumlandırmaya ihtiyacımız var. Bu kavramları kurucu kavramlar olarak hak ettiği yere taşımamız gerektiğini düşünüyorum. Kur’an’ın tilavet ettiğimiz zamanki kolaylığındaki bir kitap olmadığını ve çok derin bir kitap olduğunu fark etmemiz gerekiyor. Abdest alarak okuduğumuzda elbette istifade ederiz, ama abdest almanın ötesinde de bir şeyler yapıp zihnimizdeki mercekleri hareketlendirmeye, temizlemeye, parlatmaya ihtiyacımız olduğunu şahsen değerlendiriyorum.”

Program günün duasıyla son buldu…

“Bir Bayramdır Ramazan” programını, Ramazan ayı boyunca her gün saat 18.00’de Şekercihan YouTube kanalından takip edebilirsiniz.

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum
  • yns / 27 Mart 2025 13:46

    güzel yazı tebrikler.

    Yanıtla (0) (0)