Kutb, kutub-2

Sultanül Arifin Bayezıd-ı Bestami buyurmuştur ki: Benim zamanımda binlerce veliyullah vardı. Hepsi, ibadet, riyazat, keşif ve keramet sahibi idi. Fakat kutbiyyet-i asriyye bir demirciye teveccüh etmişti. Ben bunun sır ve hikmetine agah olamadığımdan taaccüb ve hayret içinde idim. Bir gün çoluğunun çocuğunun nafakasını tedarik için geceli gündüzlü sanatıyla meşgul olan o demircinin dükkanına gittim. Selam verdim, beni görünce pek sevindi. Hemen elime sarıldı, öptü ve benden dua rica etti. Aramızda şu muhavere geçti:

-“Ben senin ellerini öpeyim sen bana dua et.
-Ben sana dua etmekle içerimdeki dert sükunet bulmaz ki
-Derdin ne? Söyle de ona çare arayalım?
-Acaba kıyamet gününde bu kadar ibadullahın hali nice olur? İşte benim derdim bu” dedi ve ağlamaya başladı. Beni de ağlattı.

O vakit sırrıma nida olundu ki “Bunlar nefsi nefsi diye hodendişlerden değil, ümmeti ümmeti diyenlerdendir.” Artık tevcih-i kutbiyete karşı bende olan hayret zail oldu.  Anladım ki bunlar kalb-i Muhammed (asm) üzere vaki ve mazhar-ı hakikat-ı Muhammediyelerdir. Bizim demirci de onlardan, fakat henüz mükaşefeye mazhar olmadığı cihetle kendisinin kutbiyetinden agah değil.

Binaenaleyh kendisine cevaben dedim ki;
–“Halkın muazzep olmasından sana ne?
–“Bana ne mi? Benim fıtrat mayam şefkat suyuyla yoğrulmuştur. Ehl-i cehennemin bütün azabını bana yükletip onlar af olunsa ben memnun ve derdimden halas olurum.”

Cenab-ı Bayezıd, konuşmanın bu noktasında demiş ki: “Demircinin dükkanında hayli oturup sohbet ettim. Namazda okumak için kifayet eden miktarından fazla bilmediği Kur’an surelerini öğrettim. Fakat ben evet ben, işte o sohbette kırk senedir tahsil ve idrak edemediğim dereceye yükseldim. Batınım feyz-i Rabbani ile doldu. O vakit büsbütün anladım ki sırr-ı kutbiyet başka bir manadır. Tevcih-i Hüdadır. Kutbiyet-i Kübraya yani  gavsiyyete has bazı evsaf var ki, o bize şöyle dursun eazım-ı sofiyeye bile ayan değildir. Çünkü asıl kutup mazhar-ı hakikat-ı Muhammediyye ve cami-i esma-i ilahiye olur. Lalelizade Abdülbaki Meslekül uşşak kasidesine yazdığı zeyilde kutup için şu beyitleri söyler.

“Avalim çün meraya-yı kemalat-ı ilahidir/alemler Allah’ın kemalatının aynalarıdır
Kutuptur cümleyi cami ki zat-ı Hakka surettir./Hakkın zatını toplayan bir cümle
Eğer bir kimse kutb-ı vakit bulmayıp vefat etse
Muhakkak bil anı ki meyte-i vakt-i cehalettir
Bu kutbiyyet emanettir ki birden bire nakleyler
Aceptir iktisap (kazanılmaz) olmaz ezelden bir inayettir
Rida vü hırka vü tac ve teksir-i ibadatı
Delil olmaz kemal-i zate bunlar hüsn-i surettir
Nişan-ı kutb-ı vakti dilde bul, halka sual etme
Eğer makbul olursan rehberin candan muhabbettir.

Kutb ana derler ki dilediği kimseyi cezbesiyle salih eder, dilediği kimseyi padişah eder. Cemi tasarruf onun elindedir. Ancak kutbun vücudu fukaha katında sabit değildir.

Kutbiyet-i Kübra, manevi mertebelerin en yükseği yerinde kullanılır bir tabirdir. Bunun yerine kutb-ül aktab, gavs da kullanılır. Sofiyeye göre Hazreti Muhammed’in (asm) nübüvvetinin batını olan bu mertebe ancak ekmeliyet cihetiyle ihtisas kesbederek nübüvvet-i Muhammediyeye (asm) veraset ile ihraz olunur. Hatem-i velayet ve kutb-ul Aktab mücerred hatem-i nübüvvetin batını üzerine mahsustur. Kutbiyyet-i Kübra gavsiyettir ki hilafet-i maneviyeyi Muhammediyedir (asm). Her asırda bir tane bulunur, ehl-i imanın imam-ı batınıdır. Kutbiyet-i kübraya yani gavsiyete haz bazı evsaf vardır ki o bize şöyle dursun sofiyenin eazımına bile ayan değildir. Çünkü asıl kutbiyet hakikat-ı Muhammediyenin (asm) mazları ve esma-i ilahiyenin camiidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.