Matematikçinin rüyası

Geçen yüzyılın önemli matematikçileri arasında bulunan Bertnard Russel  pozitivizmin girdabından ve kıskacından kurtulamamış; belki de sonsuzluk tutkusunu dindiremeden ötelere göçmüştür. Elbette yaşlılık insanı yumuşatıyor ve arayışlara sevk ediyor. Lakin bazıları zayıf görünmemek ve ‘güçlü kalmak’ için teslim olmuyor. Allah’a sığınmayı zafiyet eseri sayıyor. Halbuki, zafiyetini itiraf etmemek şeytanın yoludur. İman vicdani bir teslimiyettir. Teslimiyet insanı selamete götürür. Bundan dolayı Hazreti Peygamber (asm) İslam’a davet ederken ‘eslim, teslem’ buyurmuştur. İslam, selamete ve iki dünyada da kurtuluşa davettir.

Rüstem karşısında İslam’ı anlatan Rebie Bin Amir niçin İran’a kadar geldikleri sorusuna şu karşılığı vermiştir: ”Dünyanın darlığından sizleri ahiretin genişliğine, dinlerin zulmünden İslamiyet’in adaletine çıkarmaya geldik…” Buna rağmen nasipsizlerin imana gelmesi dar geçitten geçmesi gibidir. Veya oksijensiz göğe yükselmek gibi zordur.

Bir konuşmada Bertnard Russel’a sonsuzluk  tutkusunu ve doyumsuzluğunu nasıl dindirdiği sorulur. Cevabı şöyle olur: ”Sonsuzluk ihtiyacını ve tutkusunu matematik sayesinde gideriyorum…” Sayıların sınırsızlığına veya sanal sonsuzluğa sığınmıştır. Bu beni eski kelam ve felsefe kitaplarında hala’nın yani uzay boşluğunun sonsuz olup olmadığı tartışmalarına götürdü. İnsanda aslında bir ebediyet tutkusu vardır. Zaman zaman dünyanın acıları bunu gölgelese de Cenab-ı Hak cibilli olarak insana ebediyet tutkusu vermiştir. İnsana ebediyet mührü ve aşısı vurmuştur. Ölmekten ve ebediyen yok olmaktan çekinir. Bundan dolayı güçlü bir sığınak ve kendisine ebedi bir liman arar. Bu elbette Allah’ın rahmeti ve re’fetidir.

*

Günümüzde insanoğlu tekasür çağında ve dijital ortamda yaşamaktadır. Bunun getirdiği nispi sonsuzluk duygusu ona geçici ve muvakkat bir tatmin hissi verebilir. Bununla birlikte, bu genişliğin ve fezanın bir merkezi olmazsa insan boşluğa düşer. Cenab-ı Hak, insanı kendisini araması için boşluğa düşürür. Feza ve samanyollarının mutlaka merkezi olması gerekir. Aksi taktirde, bütün kainat anlamını yitirir ve kaosa düşer. Bu da insanı yokluk ve sahipsizlik duygusuna düşürür. İnsan güven kaybına uğrar ve endişe vadilerinde dolaşır. Bundan dolayı ateistlerin veya pozitivistlerin çoğunluğu ahir ömürlerinde iman ve dolayısıyla selamet limanı aramışlardır. Ömrünü inanmadan geçiren Fransız eski Cumhurbaşkanı Mitterrand son yıllarında ilim adamları ile metafizik konuları üzerinde sohbet eder. İnanma ihtiyacı belirginleşmiştir. Meşhur Arap pozitivisti Zeki Necip Mahmud da son demlerinde metafizik alanı keşfetmiş ve sonsuzluğu fiziki alan yerine metafiziki alanda bulmaya çalışmıştır. Halbuki, 1991yılında akli diklenmenin (temerrüd/rebelling) zirvesindedir ve Taha Hüseyin gibi konuşur. Zeki Necip Mahmut, Müslümanlar tarafından kurulan medeniyetlerin artık tarih olduğundan hareketle "Geçmişle övünmektense Batı'yı örnek alıp Batı tarzı yeni medeniyetler kurmak gerektiğini" savunmuştur. Zeki Necip Mahmut vaktiyle özetle şunları söylemiştir: "Felsefe temelde ilim ve medeniyetten ayrı düşünülemez. Bu sebeple, Batı'nın bilimini alırız ama düşüncesini, kültürünü ve hayat modelini almayız tarzındaki tavır yanlıştır." Zeki Necip Mahmut, 20’inci yüzyılın başında Mısırlı Taha Hüseyin ve Türk dünyasından muadilleri Ahmet Agayeflerin, Abdullah Cevdetlerin savunduğu düşünceyi savunmuştur.

*

Mısırlı eski pozitivist Zeki Necip Mahmut, İmam Gazali’nin el Maksad el Esna Şerhu Esmaillahi’l Hüsna kitabı ve benzerlerini  okuduktan sonra aradığı limana demir atmıştır.  Pozitivist amentü  insanın kuvvetli anında imana kafa tutar ama zayıf anında yelkenlerini indirir.  Şeytanın mütemerrid ve merid olması da bundandır.  İnsan kuvvetli anında şeytan tarafından kafeslenmeye daha yatkındır. Kendisinin üstünlüğünü inanmış ve Allah’a kafa tutmuştur. Hazreti Adem ise zaafını ve fakrını idrak ve ikrar etmiş ve bu onu kurtarmış ve yeniden ilahi hazireye dönmesini sağlamıştır. Teslim olan selamete erer. Bernard Russel merid yani mütemerrid ve hakka asi olarak hayatını tamamlamıştır. Ya da onunla ilgili bizim bilgimizin sınırı budur. En doğrusunu elbette Allah bilir. Matematiğin tatmin etmediğini ve sonsuzluk tutkusunu dindirmediği matematikçiler de var. Bu matematikçiler imanı seçmişlerdir.

Bunlardan birisi Amerikalı meşhur matematikçi Jeffrey Lang’dır. 30 Ocak 1954 tarihinde Connecticut, Bridgeport’da muhafazakar Katolik bir ailede dünyaya gözlerini açar. 1960 ve 1970’li yıllarda kuşağındaki gençler gibi yerleşik değerleri sorgulamaya başlar. Bu sorgulama zamanla dine ve dini kurumlara isyana ve onun ötesinde ateizme götürür.  'Allah varsa neden şakavet ve acı var?' diye inkarına ahlaki bir temel arar. Yanlış sorular yanlış cevaplara götürür. Babası bu isyan günlerinde oğlu Jefferey’e: ”bir gün Yüce Varlık karşısında boyun eğecek ve dizlerinin üzerine çökeceksin” demiştir. Yıllar sonra babasının öngörüsü tecelli etmiştir.  Bununla birlikte lise ve üniversite yılları ateizmin pençesinde geçer. 10 yıl boyunca manevi buhranı üzerinden atamaz. İman yolculuğuna rüyada çıkar. Hem de defalarca.

Matematikçinin rüyası şöyledir: ”Kendimi mobilyasız küçük bir odada görüyorum. Gri beyaz duvarlarda örülü mekanda dikkate değer bir şey yoktu. Ziynet eşyası olarak sadece zemini kaplayan kırmızı-beyaz nakışlı bir halı görünüyordu. Bodrum katlarında bulunan pencerelere benzeyen küçük bir penceresi vardı. Oradan içeriye yüzümüze doğru ışık ve nur huzmeleri vurmaktaydı. Saf halindeyiz ben kendimi üçüncü safta görüyorum. Odada sadece erkekler var. Kadın gözükmüyor. Hepimiz topuklarımızın üzerinde oturmaktayız. Öne doğru bakıyorum. Ortada ve benim solumda tek başına duran beyaz elbise giymiş ve başında sarık olan birisi tarafından yönlendirildiğimizi fark ediyorum. Bu sırada uyanıyorum…” Bu rüya zaman zaman tekrarlanır. Lakin rüyanın peşine düşmez. Fakat rüyayı unutmaz ve hayatı rüyası haline gelir.

Rüyasından yıllar sonra San Francisco Üniversitesinde matematik dersleri verirken bazı Arap öğrencilerle tanışır. Bunlardan birisi Suudi Arabistanlı talebelerden Mahmut Kandil isimli talebedir. Kendisine bir Kur’an-ı Kerim nüshası hediye eder ve vakit buldukça İslam üzerine tartışırlar. Peşin fikirlerinden kurtulması kolay olmayacaktır. Lakin Mahmut Kandil hem İslam’ı etraflıca bilmekte hem de İngilizceyi akışkan bir biçimde konuşabilmektedir. Matematikçiye kaçacak bir alan bırakmamaktadır.

Gençlerin üniversitede namaz kıldıkları yeri merak eder. Mescidin önünden birkaç defa geçer. Mescid ve farkında olmadan rüyada namaz kıldığı mekan bodrum katındadır. Namaz kılan gençlerle tanışır ve şahadet getirmesinin ardından hemen namaz daveti alır. Ve gördüğü rüya bu bodrumda tecessüm eder yani ete kemiğe bürünür. Ondan sonra sabah namazı da olmak üzere vakit namazlarını hiç kaçırmaz. Üniversitede Müslüman talebelerle üniversite yönetimi arasında köprü olar. İslam aleyhinde kendi peşin fikirlerini aştığı gibi üniversite yönetiminin de peşin fikirlerini aşmasına yardımcı olur. Kur’an tarafından fethedildiğini söyler.

Purdue Üniversitesinde matematik alanında doktora çalışması yapar. Raika isimli Suudi Arabistanlı bir Müslüman bayanla da izdivaç eder. Müslüman olduktan sonra kendisini seçilmiş bir topluluğun ferdi olarak telakki eder ve gözyaşlarına boğulur.  Bu mutluluğunu başkalarıyla da paylaşmak istemektedir.

Onun bu manevi yolculuğuna Lübnanlı ulemadan Hasan Katırcı’nın katıldığı Osman Osman’ın sunduğu El Cezire’de yayınlanan  Şeriat ve Hayat programı vesilesiyle muttali oldum. Jeffrey Lang sadece İslam’a teslim olmakla kalmıyor aynı zamanda Batılıları da topyekün İslam’a çağırıyor. Kurtuluşun İslam’da olduğunu ifade ediyor. Bu uğurda Batı kamuoyunu aydınlatıcı kitaplar yazmaktan da kendini alamıyor. Bunlardan birkaçının ismi şöyle: Even angels ask: a journey to Islam in America, Struggling to surrender, Losing My Religion (Call to Help). Kansas Üniversitesinde matematik okutuyor. İslam’ın beşeriyetin son sığınağı olduğunu söylüyor ve bu sığınıktan herkesin hissemend olmasını arzu ediyor. Eski milletini de sonsuzluk sığınağına davet ediyor. Beşeriyeti sıkıntılardan kurtaracak yegane çarenin İslam olduğunu; yaşayarak anlatıyor. Zira İslam, Allah’ın son mesajı ve insanlığa son manevi köprüsüdür. Son sağlam kulp ve bağdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum