Serdar BİLGİN
Medeniyet-i fuzlanın esasları
“Risale Akademi”nin “Medresetü'z-Zehra Okumaları” çerçevesinde Değerli Bilim İnsanları ile yaptığı müzakereleri, Üstadın Medresetü'z-Zehra idealinin bugüne dönük tazammunları okuyor, istifade ediyoruz inşallah. Allah razı olsun.
Üstadın gaye-i hayali olan “Medresetüzzehra ideali” asrın şartlarının Müslümanlarca okunarak Müslüman kimliğinin, sosyal yapının ve medeniyetin inşa edilmesini içeriyordu. Bu bağlamda aşağıdaki tablonun bu müzakere sürecine katkı sağlayacağını düşünüyorum.
Ben de bu bağlamda “Medresetü'z-Zehra idealinde medeniyet tasavvuru nedir?” sorusuna –gücüm ölçüsünde- araştırmaya ve düşünmeye devam ediyorum.
- HİKMET-İ FELSEFE
Hikmet-i felsefe, hayat-ı içtimaiyede nokta-i istinadı, "kuvvet" kabul eder. Hedefi, "menfaat" bilir. Düstur-u hayatı, "cidal" tanır. Cemaatlerin rabıtasını, "unsuriyet, menfî milliyeti" tutar. Semeratı ise, "hevesat-ı nefsaniyeyi tatmin ve hacat-ı beşeriyeyi tezyid"dir. Halbuki kuvvetin şe'ni, tecavüzdür. Menfaatın şe'ni, her arzuya kâfi gelmediğinden üstünde boğuşmaktır. Düstur-u cidalin şe'ni, çarpışmaktır. Unsuriyetin şe'ni, başkasını yutmakla beslenmek olduğundan, tecavüzdür... İşte bu hikmettendir ki, beşerin saadeti selb olmuştur.
- HİKMET-İ KUR’ANİYE
Hikmet-i Kur'aniye, nokta-i istinadı, kuvvete bedel "hakk"ı kabul eder. Gayede menfaate bedel, "fazilet ve rıza-yı İlahî"yi kabul eder. Hayatta düstur-u cidal yerine, "düstur-u teavün"ü esas tutar. Cemaatlerin rabıtalarında; unsuriyet, milliyet yerine "rabıta-i dinî ve sınıfî ve vatanî" kabul eder. Gayatı; hevesat-ı nefsaniyenin tecavüzatına sed çekip, ruhu maâliyata teşvik ve hissiyat-ı ulviyesini tatmin eder ve insanı kemalât-ı insaniyeye sevk edip insan eder. Hakkın şe'ni, ittifaktır. Faziletin şe'ni, tesanüddür. Düstur-u teavünün şe'ni, birbirinin imdadına yetişmektir. Dinin şe'ni, uhuvvettir, incizabdır. Nefsi gemlemekle bağlamak, ruhu kemalâta kamçılamakla serbest bırakmanın şe'ni, saadet-i dareyndir.
-
DÜŞÜNME TABLOSU
BİRİNCİ ESAS
Hikmet-i Kur’aniyede birinci esas, kuvvet yerine hakkı almaktır. Hikmet-i Kur’aniyenin dayanak noktası kuvvete bedel haktır. Hak ise adaleti temin eder ve sosyal dengeyi sağlar. Hikmet-i Kuraniye, adalet üzerine kaimdir ve emniyeti tesis eder.
İKİNCİ ESAS
İkinci esas ise fazileti korumaktır. Fazilet ise insanlar arasındaki bağı güçlendirir. Bu bağ ile samimi kardeşlik tesis edilir; huzur ve barış sağlanır. Aynı zamanda da toplum bireyleri arasında kin, sınıfsallık, nefret ve adavet gibi duyguları kaldırır. Bugün küresel dünyamızda görmüş olduğumuz savaşma, itişme ve didişmeler, suç oranlarındaki artışların hepsinin sebebi, fazilet ve erdem duygularının kaybolması; arsızlığın, aç gözlülüğün, tamahkarlığın ve mal sevgisinin insanlarca aşırı olarak tüketilmesidir. Hikmet-i Kur’aniyede çatışmanın yerini yardımlaşma, heva ve hevesin yerini manevi terakki alır; iyilik, sevgi, dürüstlük, fazilet, ilim, özgürlük, insan hakları, meşveret, adâlet, uzlaşma, dayanışma, barış ve güven temelleri üzerine medeniyet-i fuzla inşa edilir.
ÜÇÜNCÜ ESAS
Üçüncü esas ise din ve vatan birliğidir. Vatan ve millet sevgisi imandandır. Bu esas, medeniyetlerin bekası, devamı ve sürekliliği açısından hayati bir temeli oluşturmaktadır. Zira ırkçılık ve taassup üzerine kurulu olan medeniyetlerin zevali muhakkaktır. Çünkü bu durum insanları şubelere, kabilelere bölerek tanışmalarını, yardımlaşmalarını öngören kainat nizamı ile çelişmektedir. Oysa Allah şöyle buyurmaktadır: “Ey insanlar! Şüphe yok ki, sizi bir erkek ve dişiden yaratmışız, birbirinizi tanıyasınız diye de şubelere ve kabilelere ayırmışızdır. Muhakkak ki, Allah katında en keriminiz, en takvalınızdır. Muhakkak ki, Allah alimdir, habirdir.”
DÖRDÜNCÜ ESAS
Dördüncü esas ise cidal, çekişme ve kavga yerine yardımlaşmayı ve dayanışmayı öngörmektedir. Bu esas, İslam inancının temel özelliğidir. Çünkü Müslümanlar arasındaki ilişki, barışa dayalıdır. Kan, namus ve mal, asıl itibarı ile emniyet altındadır. Muteber ve bilinir meşru bir gerekçe olmaksızın bu değerlere dokunulamaz. İslam, inancı farklı diye birini öldürmeyi hoş görmez. Nitekim bir Müslüman’ın Müslüman olmayanın malına, canına ve namusuna inanç farklılığından dolayı saldırmasını da haram kılmaktadır. Bunun yerine herkese karşı yardımsever olmayı ve insaflı davranmayı emreder.
BEŞİNCİ ESAS
Beşinci esas ise hidayeti hayatın karanlıklarında ışık alınacak bir kandil yapmaktır. Dünyanın ve fani lezzetlerinin bütün yoldan çıkarma çabalarına karşı bir liman olarak görmektir. Bu esas, hakikatte İslam medeniyetinin üzerine oturduğu bütün esasları koruyacak güçlü bir kalkan, doğal bir koruma görevi görmektedir. Çünkü Zira bu esas, medeniyetin irşat ve ışık kaynağı mesabesindedir. İslam medeniyeti ise ilahi hidayetten beslenen kaynakların bütün emirlerini tam bir şekilde kabul etme esası üzerine kuruludur. Bu nedenle de ahlaki çöküntünün her şeklini reddeder, düşünsel ve ahlaki bütün bozulmuşlukları atar. Hikmet-i Kur’an bu sayede Allah’ın insanları yarattığı fıtrat-ı selimeye uygun, mütekamil ve realiteye uygun bir fıtri medeniyet inşa eder.
SONUÇ
Hikmet-i Kur’aniye, kuvvet yerine ittifakın çekim merkezi olan hakkı; menfaat yerine dayanışmanın kaynağı olan erdemliği; kavgayı netice veren cidal yerine insan onuruna yakışan yardımlaşmayı; ırkçılık yerine kardeşliği doğuran din ve vatan bağını esas alır. Gayesi, nefsânî-süflî arzuları frenlemek, buna karşılık ruhun yüksek ideallerinin gerçekleşmesine imkân tanımak, böylece ruhî ihtiyaçları tatmin edilmiş ve kemâlatın zirvesine çıkmış bir nesli yetiştirip, kendilerine dünya ve ahiret saadetinin kapılarını ardına kadar açmaktır. Kur’an bütün insanları böyle bir medeniyete çağırmaktadır. Bu çağrı; bütün insanlara, cinlere ve asırlara yapılan bir çağrıdır. Bu çağrıyı duymanın ve ileri gitmenin yolu ahlak ve ilimdir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.