Mehmet Asıf IŞIK
Bir Cürümde Sadece Fail mi Suçlu?
Hukuk kitaplarına göre, ceza kanunlarında veya ceza hükmü ihtiva eden özel kanunlarda hukuka aykırılık teşkil eden ve cezai yaptırıma bağlanmış fiil/eylemlere suç denilmektedir. Bir başka tarif suçu şöyle açıklar: Suç, toplumsal düzenin devamı açısından korunması gereken hukuki değerleri kasten, yani bilerek ve isteyerek ihlâlini veya bu değerleri korumaya yönelik kurallara uyulmamasını ifade eden insan davranışıdır.
Her toplum varlığını sürdürebilmek için sahip veya tabi olduğu ahlâki değerlere göre bir hukuk düzeni oluşturur ve devamını sağlamaya çalışır. Hemen her toplumda, mevcut adalet düzenine uyulmayıp toplumsal kuralların çiğnenmesi “suç” olarak kabul edilir ve fiili/eylemi işleyenler cezai müeyyide ile cezalandırılır.
Bugün birçok ülkenin altında imzaları bulunan uluslararası sözleşmelerde aşağıda yazılı fiillerin “siyasi, felsefi, ırki veya dini sâiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi, bu suçlarda zamanaşımı işlememek üzere, insanlığa karşı suç” olarak kabul edilmiştir:
1- Kasten öldürmek veya yaralamak,
2- İşkence, eziyet veya köleleştirmek,
3- Kişiyi hürriyetinden mahrum kılmak,
4- Bilimsel deneylere tabi tutmak,
5- Cinsel saldırıda bulunmak,
6- Çocukların cinsel istismarı,
7- Zorla hamile bırakmak,
8- Zorla fuhuşa sevketmek vs.
Kişi veya gurupların birbirlerine karşı işledikleri “insanlığa karşı işlenen suç”ların yanısıra, devletlerin de insanlara karşı giriştiği insanlık dışı fiiller Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yargılama yetkisine sahip olduğu uluslararası suçlar arasındadır. Bu suçlar da şunlardır:
- Savaş suçları,
- Soykırım suçu,
- Saldırı suçu.
Uluslararası Ceza Hukukunda İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar
İnsanlığa karşı suçlar, II. Dünya Savaşından sonra uluslararası hukuk metinlerine giren uluslararası suçlardan sayılmıştır. “İnsanlığa karşı işlenen suçlar” kavramı, uluslararası hukuk alanına ilk defa, faşist Nazi Almanyası döneminde Yahudilerin soykırıma tabi tutulduğu ve ardından davanın görüldüğü Nürnberg Askeri Ceza Mahkemesi’nin 1945 yılındaki yargılamaları sırasında girmişti.
İnsanlığa karşı işlenen suçlar, bugün halen yürürlükte olan Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü’nün 7/1 maddesinde ayrıntılı olarak sıralanmıştır. Bu Statüye göre “herhangi bir sivil nüfusa karşı yaygın veya sistematik bir saldırının parçası olarak işlenen” ve aşağıda sıralanan fiiller insanlığa karşı işlenen suç olarak kabul edilir:
a) Öldürmek.
b) Toplu olarak yok (imha) etmek.
c) Köleleştirmek.
d) Nüfusun yerinden sürgün edilmesi veya zorla nakli.
e) Uluslararası hukukun temel kuralları ihlâl edilerek hapsetme veya fiziksel özgürlükten başka biçimlerde mahrum bırakmak.
f) İşkence yapmak.
g) Irza geçme, cinsel kölelik, zorla fuhuş, zorla hamile bırakma, zorla kısırlaştırma veya benzer ağırlıkla diğer cinsel şiddet şekilleri.
h) Herhangi bir tanımlanabilir grup veya topluluğa karşı, bu paragrafta atıf yapılan herhangi bir eylemle veya mahkemenin yetki alanındaki herhangi bir suçla bağlantılı olarak siyasi, ırki, ulusal, etnik, kültürel, dini, cinsi veya evrensel olarak uluslararası hukukta kabul edilemez diğer sebeplerle zulüm.
i) Kişilerin zorla kaybedilmesi, ortadan kaldırılması.
j) Irk ayrımcılığı (Apartheid) suçu.
k) Kasıtlı olarak ciddi ızdıraplara, bedeni, zihni veya fiziki sağlıkta ciddi hasara sebep olan/olabilecek benzer özellikteki diğer insanlık dışı eylemler.
SOYKIRIM SUÇU NEDİR?
İnsanlığa karşı suçlarda asıl hedef gurup veya kitle olmayıp bir guruba mensup olan kişidir. İşlenen suç fertlere karşı yaygın, sistemli olarak, süreklilik halinde ve bir organizasyon icra edildiğinde böylesi fiiller de soykırım suçu oluşturur. Soykırım suçunda ise mağdur(lar), ulusal, etnik, ırki veya dini bir grubun mensubu/tarafı olduğu için seçilir. İşlenen suçtaki gaye gurubun/kitlenin tamamen veya kısmen imha edilmesidir.
Gerek insanlığa karşı suçların, gerekse soykırım suçlarının mağduru sivil nüfustur; Hukuk metinlerine göre sivil nüfusun tanımı, “Suçun işlendiği yerde, devletin vatandaşı olsun veya olmasın, “savaşan” durumunda olmayan herkestir.”
Yukarıda izah edilen suç kavramı ve eylemleri hakkındaki genel bilgiler muvacehesinde, Gazze’de devlet terörüyle işlenen soykırımda barbarlığın, vandallığın ve vahşetin her türlüsüyle 340 günden beri, yeryüzünde yaşayan 8 milyar civarında insanın gözleri önünde halen küstahça ve pervasızca işlenmekte olan suçların, failini, mağdurunu, suçları diğer yönleriyle ve ilgilileriyle inceleyelim:
Fail,
Dolaylı faillik (Başkasını araç olarak kullanmak),
Suç ortaklığı,
Suça iştirak etmek,
Azmettirmek ve kışkırtmak,
Suç için zemin oluşturmak,
Suçluyu teşvik etmek ve yol göstermek,
Suçluya yardım ve yataklık etmek (Öncesinde, sırasında ve sonrasında),
Suç araçlarını temin etmek,
Suçun icrasını kolaylaştırmak,
Suç delillerini karartmak,
Gerçeği çarpıtarak işlenen suçu başka türlü göstermek, Adaleti yanıltmaya çalışmak,
Suç işlenirken göz yummak, sessiz ve kayıtsız kalmak.
Ayrı ayrı ifade edilen bu fiiller arasında benzerlik olduğu anlaşılsa da yüz küsur yıldan beri Filistin’de ve özellikle bugün Gazze’de yaşanmakta olan soykırımda görülüyor ki her bir başlık ayrı bir eylem ve suç fiilidir.
OLAY : 7 Ekim 2023 tarihinden beri İsrail Ordusunun Filistin Özerk Yönetimine bağlı Gazze şehrini havadan ve karadan bombalaması neticesinde 17 bin çocuk, bir o kadar kadın olmak üzere 45 binden fazla can kaybı. Okul, ibadethane, mesken, hastane, yetimhane, BM binaları ayırımı yapılmaksızın dört atom bombası şiddetindeki binlerce saldırı ile 2,5 milyon insanın yaşadığı şehrin yakılıp yıkılması. Şehir dört bir yanından kuşatılarak insanların saldırılardan kaçması engellenen Gazze’de, her gün yüzlerce savunmasız sivil cinayetlerle sistematik olarak katledilmektedir. Gitgide daraltılan güvenli alanda hayatta kalabilenler ise açlığa, susuzluğa mahkum edilerek ölüme terk edilmektedir.
SEBEP ve GEREKÇE : HAMAS’a bağlı İzzeddin el-Kassam Tugayları, işgalci ve yayılmacı İsrail'in güneyindeki yerleşim yerlerine 20 dakika içinde 5 bin civarında roketle atışışıyla geniş çaplı saldırı başlattı. Silahlı grubun komutanı Muhammed ed-Dayf, "Aksa Tufanı" adını verdikleri saldırının sebebi olarak “Mescid-i Aksa'ya radikal İsraillilerin girmesi” diye ifade etti. Kassam Tugayları, İsrail'e karadan ve planör benzeri basit düzeneklerle havadan sızarak güvenlik güçlerine saldırı düzenleyip şehir meydanlarını kontrol altına almaya çalıştı. Bazı İsrail polis ve askerlerini ele geçirip Gazze’ye nakletti.
FAİL : Yüz yılı aşkın bir süredir önce bölgeyi işgal ve istilâ eden büyük devletlerin desteği, yardımı ve teşvikiyle silâhlandırılıp kurdurulan Yahudi terör örgütleri eliyle, daha sonra ilân edilen devlet eliyle kadın, çocuk, yaşlı, sivil demeden işlenen toplu cinayetler, sürgünler, işgaller, yağmalar ve sayısız katliamlar icra eden İsrail Devleti.
Failin yaptığı her saldırının ardından, hamisi olan ABD hükümeti, yaptığı resmi açıklamalarla “olaydan haberleri olduğunu ve bilgileri dahilinde yapıldığını” ifade ederek bütün saldırılara izin ve onay verdiklerini ikrar etmek suretiyle işlenen cürümlerde taraf sıfatını da ilân etmiştir. İngiliz hükümeti de her vesileyle faile her türlü destekte bulunmuştur. Fail kadar ona yardım edip himaye edenlerin de elleri kanlıdır veya üzerlerine masumların kanları sıçramıştır.
MAĞDUR : Filistin bölgesinin ve Ortadoğu coğrafyasının binlerce yıllık sakinleri olan Filistin’in sayıları 10 milyonu bulan halkı.
YARDIM, YATAKLIK ve HİMAYE EDENLER : Önceleri İngiltere ile başlayan yardım, yataklık ve himaye, 1960’lı yıllardan itibaren ABD ve diğer Batı ülkeleridir. Yahudilerin İngiliz Manda Yönetiminin eliyle bölgeye yerleştirilmesinden itibaren fail, tanktan topa-tüfeğe, uçaktan mühimmata, konvansiyonel, balistik, kimyasal, hatta nükleer olmak üzere, suç aletleri olan bütün bu silâhlarla güçlendirilmiştir. Mâli, teknik, askeri, siyasi ve diplomatik alanlarda da kesintisiz olarak desteklenmiş ve her eyleminin ardından himaye edilmiştir.
Teknik desteğe örnek olarak, yaşanan Gazze soykırımı eylemlerinde Google haritalarla, Microsoft ise bulut programı desteğiyle saldırgan İsrail Ordusuna harekât sahasının cadde, sokak ve adım adım anlık/canlı görüntülerini vererek işlenen cinayetlere suç ortağı olmaktadır. Bu destek ve yardım halen devam etmektedir.
SUÇLUYU TEŞVİK EDİP CESARETLENDİRENLER : Enerji kaynakları ve Jeopolitik bakımdan stratejik öneme sahip olan bölgede emperyal emelleri olan ABD, İngiltere, Fransa ve pek çok Batı ülkesi.
Hukuk tanımayan İsrail özellikle ABD’nin sınırsız desteğiyle BM Güvenlik Konseyi’nin “İşgal altındaki topraklardan geri çekilmesine dair” hiçbir kararına uymuyor. İşgalci faile haksız ve hukuksuz hiçbir eyleminden dolayı yaptırım yapılmadığı için kendisini “hesap sorulamaz” konumda görüyor. Bu durum, devamlı olarak faili bir sonraki saldırısı için de cesaretlendirmiştir.
GERÇEĞİ ÇARPITANLAR : Sayılan devletler, fail devlet ile siyasi ve ekonomik menfaat ortaklığı ilişkisi içinde olduğundan, uluslararası siyasi ve diplomatik alanlarda suçludan taraf olmaktadır. BM Güvenlik Konseyi’nin bağlayıcı kararlarını da görmezden gelerek mağdur ve mazlum tarafın uluslararası hukuka göre meşru haklarını yok saymaktadır. Dünya çapındaki kitle iletişim vasıtalarıyla gerçekleri tersyüz ederek saldırgan tarafı her eyleminde mağdur, meşru müdafaa durumundaki mazlum ve mağdur tarafı ise saldırgan göstermeye çalışan Siyonist ve Yahudi güdümlü yazılı ve görüntülü basın-yayın organlarıdır.
SUÇ İŞLENİRKEN KAYITSIZ KALMAK : Kirli mâzilerinde milyonlarca insanın hunharca katledilmesinin kamburunu taşıyan, kitle kıyımlarıyla ve dünya savaşlarıyla doğudan batıya, kuzeyden güneye 20. yüzyılı kana bulayan ve Ortadoğu coğrafyasını Haçlı zihniyetiyle görmeye devam eden Batılı devletler. Elbette bu ikircikli tutumları hiç te şaşırtıcı değildir.
Ancak, İslâm toplumlarının ölüm sessizliğini andıran acınacak sefil hâlleri yürek yakıyor; Bir kısmı fakirlik, çaresizlik, cehalet ve sefalet şartlarındadır ki bunlar bir ölçüde mâzur sayılabilir.
Peki ya kendileriyle aynı dinden, aynı dilden, aynı coğrafyadan, aynı tarihten, aynı kültürden ve pek çoğu aynı etnik kökenden olan mazlum Filistin halkına yapılanlar karşısında, bugün topraklarında enerji kaynakları bulunan, konfora ve sefahat sarhoşluğu sebebiyle etraflarında, yanı başlarında yaşanan tecavüzlere, vahşet ve dehşete karşı kayıtsız haldeki zengin Arap devlet/milletlerinin korkaklığı, suskunluğu, tepkisizliği, ne yazık ki vicdanı felce uğramış ve insani hasletlerini yitirmiş bir kısmının, suçludan taraf oluşu ise utanç vericidir!
BATI BATAĞA BATTI
ABD öncülüğündeki Batı, II.Dünya Savaşının ardından, insanlığın şiddetle ihtiyaç duyduğu barışı ve adaleti tesis edip dünya barışını korumak amacıyla Birleşmiş Milletler, Uluslararası Ceza Mahkemesi ve benzeri örgütler kurdu. Savaş galiplerinin iradeleri bu kuruluşların işleyişinde ve kararlarında her zaman etkili oldu. Bu örgütler hak ve hukuku geçerli ve hakim kılmak yerine kendi menfaatlerini önceleyen ve gücü kutsayan anlayışla çalıştı/rıldı. Gücü olan güçsüz, zayıf veya korumasız olana karşı yapabileceği her şeyi yaptı. Hak arama yolları güçlünün elinde ve kontrolü altında tutuldu. Bu şartlar altında zâten adâlet hiçbir zaman sağlanamayacaktı. Nitekim güçlü ülkelerin BM organlarını kendi harekât, tecavüz ve eylemlerini meşrulaştırmak amacıyla kullandıkları ortadadır. Son 30-40 yıl içinde yaşanan ABD’nin Irak ve Afganistan işgalleri, İran’a karşı tutumu, Suriye’de yapılanlar, Çin’in Doğu Türkistan’daki tutumu, Rusya’nın önce Kırım’ı işgali ve ardından Ukrayna’ya saldırıları bunun birkaç örneğidir.
Ortadoğu’da ve Arap coğrafyasında ise bugüne kadarki bütün işgallerin, cinayetlerin, katliamların, yağmaların, sürgünlerin, insanların yer ve yurtlarından edilmelerinin ardında Batılı ülkelerin zengin petrol ve doğal gaz yataklarına hâkim olma iştahı yatmaktadır. Bu çıkar hırsı ve bölge üzerindeki emperyal emeller Batı’nın gözlerini karartarak kör etmiş, vicdanını susturmuş ve uluslararası hukuku işlemez hâle getirmiştir.
Hümanizm, demokrasi, insan hakları, insan onuru, hukukun üstünlüğü, eşitlik, adâlet vs. söylemleriyle sırça köşklerden kibirli edâyla dünyaya nizam vermeye çalışan Batılı hükümetler ahlâksızlık batağına dibine kadar batmış durumdadır. Şu durumda Batı’nın artık insanlığa karşı diyecek ne bir sözü ne de yüzü yoktur. Bu samimiyetsiz tutumları tarihi bilenler için şaşırtıcı değildir; alışılmışın tekrarıdır ve mizaçlarıyla da oldukça uyumludur.
TARİH BİTTİ Mİ?
Amerikalı siyaset bilimci Francis Fukuyama, “Tarihin Sonu” adlı kitabındaki teziyle, özetle; “Tarihin, soğuk savaş sonrasında liberal demokrasinin (daha açık ifadeyle kapitalizmin) komünizm, sosyalizm, faşizm vs. bütün izm’ler karşısında, mutlak zaferiyle sona erdiğini” iddia etmişti. Fukuyama, “Liberal demokrasi anlayışının evrenselleşmesinin önünde engel olarak gördüğü devletlerin, ulus veya devlet inşası olarak adlandırdığı uygulamalarla kontrol altına alınması ve sistemin parçası haline getirilmesi gerektiğini savunmuş ve bunun uygulayıcısı olarak da Amerika Birleşik Devletleri’ni görmüştür. Demokrasi, özgürlük ve insan hakları gibi söylemlerle toplumların etki altına alınmasını ve liberal ekonomik düzenin kurucusu ABD’nin dünyada tek hâkim güç olmasını hedeflemiştir.” (Dergipark, 2023, Cilt:5, S: 2)
Fukuyama’nın bu öngörüsü insanlık için kötü bir son olacaktır; Çünkü, dünya jandarmalığına lâyık gördüğü ABD’nin ulusal, bölgesel ve küresel ölçekli bütün politikaları ABD içindeki güçlü lobilerin ve çıkar guruplarının etkisine ve baskılarına göre oluşturulmaktadır; Ahlâki ilkelerden mahrum, çıkarları için hiçbir hukuk kuralı tanımayan, zorba, nobran, tepeden bakan ve küstahçadır! Bu anlayışla, insanlığın özlediği, istediği ve aradığı hakkaniyete uygun, âdil, barışçıl ve insan onuruna lâyık bir düzen kurulamaz ve yaşanamaz; Şâhidiyiz…
HUKUK; KİME, NASIL, NE KADAR?
Halen Filistin’de ve özellikle Gazze’de devam eden bu soykırımda işgalci ve saldırgan, baştan beri BM Güvenlik Konseyi’nin her oturumunda ABD’nin himayesi altında tutuluyor. Saldırılara maruz kalan tarafın hiçbir hakkı gözetilmiyor. İsrail’in Gazze’de soykırım yaptığı gerekçesiyle Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde açılan ve halen devam davanın başsavcısı Kerim Han, 2024 mayıs ayında İngiliz BBC kanalına yaptığı açıklamada, özetle “Ofisim iddia edilen suçların işlenmesinde hem suç ortağı hem de üstleri olarak suçluyor. Sivillerin sistematik bir katliama maruz bırakıldıklarını, katliam iddiasına dayanak olan delilleri gördüğünü, bu sebeple İsrail Başbakanı B.Netenyahu ile Savunma Bakanı Yoal Galant’ın tutuklanması talep etmesinin ardından bu kişilere yakalama emri çıkarılmaması için dünya liderlerinin kendisine büyük baskı yaptıklarını, tavsiyede bulunduklarını(!) ve uyardıklarını(!)” açıklamıştı. Kerim Han, önceki haftalarda “Mahkemeden tutuklama talebinin artık karara bağlanmasını talep ettiğini” belirtmişti. Başsavcıya yapılan baskının, tavsiyenin ve uyarının(!) ne olduğunu anlamak hiç te zor değil!
Başsavcının açıklamalarının bağlantı linki:
Başsavcıya yapılan baskıların ve tehditlerin benzerinin Uluslararası Ceza Mahkemesi üyelerine gizli ve örtülü bir şekilde yapıldığı basına sızmaktaydı. Ancak, 10.09.2024 günü ajanslara düşen bir haberde “ABD'nin Axios haber platformunun, İsrail Dışişleri Bakanlığı kaynaklarına dayandırdığı haberinde, İsrail'in, ABD Kongresi üstündeki etkisini nasıl kullanmaya çalıştığına ilişkin yeni bir örnek ortaya çıktığı,
Barak Ravid imzalı habere göre İsrail, ABD Kongre üyelerine ulaşarak, kendi aleyhinde UAD nezdinde soykırım davası açan Güney Afrika Cumhuriyeti'ne baskı yapılmasını talep ettiği,
Hem Senato hem de Temsilciler Meclisi'ndeki birçok üyeye ulaşan İsrailli yetkililerin ve lobicilerin, Kongre üyelerinden, Güney Afrika Cumhuriyeti yetkililerine, "soykırım davasına devam etmeleri halinde bunun sonuçlarının olacağı" mesajını (tehdidini) vermelerini istediği” bildirildi. (https://m.haber7.com/dunya/haber/3458597-israil-suc-ortagindan-bir-kiyak-daha-istedi)
Filistin meselesi Batı’nın hastalıklı zihniyeti için bir turnusol vazifesi gördü. Gazze saldırıları Batı’nın dünyaya hakim olan arızalı adalet ve hukuk anlayışını açık seçik biçimde gösterdi. Marcus Aurelius (MS 121-180)’un, “Yasalar (veya hukuk düzeni) örümcek ağına benzer; küçük sinekler ağa takılır kalır, büyük sinekler ağı deler geçer” sözünü doğrulayan, güçlünün hakkı elinde tuttuğu, hukuku keyfi işlettiği ve başkasına istediği kadar hak verdiği/tanıdığı uluslararası bir hukuk düzeninde yaşıyoruz.
İç burkan ve yürek kanatan sonuç ortadadır: Batı’nın büyük iddialarla, liberal demokrasi maskesiyle, köleci ve sömürgeci temelleri üzerinde inşa edip dünyaya dayattığı sistem, örtülü vahşi kapitalizmdir. Batı ahlâken çökmüştür. Bu hasta zihniyet içten içe çürümekte ve can çekişme eşiğindedir…
İNSANLIK AYAĞA KALKMALIDIR
11 ayı aşkın süredir Gazze’de “insanlığa karşı işlenen” soykırım, bütün çarpıtmalara, sansürlere, perdelemelere, engellemelere, keyfiliğe, suç ortaklığına, zorbalığa ve hukuk tanımazlığa karşı, istenen seviyede olmamakla beraber, insanlığın vicdanını harekete geçirdi. İlkel çağlardan 21. yüzyıla taşınan barbarlığa isyan edilerek, kimi yerde öğrenci eylemleriyle tel’in edildi, kimi yerde hukukçular tarafından protesto edildi, kimi yerde ise sivil halk gösterileriyle kınandı. Bu tepkiler çığ gibi büyümeli; Öyle ki zorbalığa, kaba kuvvete ve menfaat ilişkilerine dayalı bu düzeni dümdüz edip düzeltmeye sevk etmeli.
Hülâsa, insanlık ve özellikle İslâm âlemi, “Sakın zâlimlere meyletmeyin; yoksa onları saracak ateş size de dokunur. …” (Hud/113) İlâhi vaadinin muhatabıdır. "Küfre rıza küfür olduğu gibi, zulme razı olmak da zulümdür" (Kastamonu L/150) kaidesince sükut ikrar sayıldığından suskunlar ve pasif kalanlar da madden ve manen mes’uldür. Erdemini, ahlâkını ve vicdanını yitirmiş olan insanlığı, bunca haksızlık, zulüm, vahşet ve dehşet karşısında yeterli ve gerekli tepkiyi vermediği için belki de Kur’an’da kerrat ile va’d edilen şu elim âkibet bekliyor: “O, dilerse sizi yok eder, yerinize yepyeni bir nesil getirir.” (Nisa/133, En’am/133, Fatır/16)
Uluslararası Ceza Mahkemesi, hiçbir tehdide, baskıya, şantaja boyun eğmeden, önündeki soykırım davasını, insanlığın vicdanında mâkes olacak bir karara bağlayıp bir an önce sonuçlandırmalıdır. Dileriz ki, dökülen kanların, yıkılan beldelerin, çekilen acıların hesabı sorulup mağdur ve mazlumlara hakları teslim edilecek âdil bir hüküm verilsin. Zulmeden tarafa, yardımcı ve destekçilerine öyle bir ceza verilip yaptırım uygulanmalı ki, dünya durdukça bir daha hiçbir zorba haddini ve hududunu aşmaya cesaret edemesin.
Bugün beşeriyet büyük bir sınavdadır; Her ülke altına imza koyduğu belgelerdeki uluslararası hukuk kurallarına ve insan şeref ve haysiyetine saygı gösterip sahip çıkmak zorundadır ki bu her ülkenin namus borcudur. İnsanlık Filistin meselesinde -eğer tefessüh etmemişse, vicdanının sesini dinleyerek- ya yitirdiği erdemini, ahlâkını ve insanlığını bulacak ve ayağa kaldıracak, ya da bu vurdumduymazlığıyla yok olmayı hak edecek!..
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.