Mehmet ERDOĞAN

Mehmet ERDOĞAN

Bediüzzaman Said Nursi ve Siyaset-1

Nur Talebeleri arasındaki, bazı görüş ayrılıklarına sebebiyet veren, "siyaset" konusu; Bediüzzaman Said Nursi'nin değişik zamanlardaki, birbirinden farklı açıklama ve uygulamalarının, tam olarak anlaşılmaması veya biribirine karıştırılmasından kaynaklanmaktadır.

Konuyu tam olarak anladığım iddiasında değilim. Fakat anlamaya gayret ediyorum. Zira farklı zamanlarda, farklı gerekçelerle yapılmış; biribirine zıt gibi görünen bu beyan ve uygulamaların, sebep ve hikmetlerinin, iyi analiz edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Aksi takdirde, işimize gelen ifadeleri alıp, diğer ifadeleri görmezden gelmenin veya tekellüflü te’villerle, manayı başka mecralara sürüklemenin, bizleri yanlış sonuçlara götüreceği muhakkaktır.

Böyle bir cür’etkarlık; Bediüzzaman’ın yanlış anlaşılması ve yanlış tanıtılmasına sebebiyet vereceğinden vebali elbetteki büyüktür. Nakıs ve yetersiz araştırmalarım neticesinde, konunun anladığım kadarını, mukayeseli bir şekilde arzetmeye çalışacağım.

Maksadım, farklı anlaşılan ve çok tartışılan bu konuyu, siz arkadaşlarımla müzakere etmektir. Sizlerin tenkid, teklif ve tavzihleriniz; konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır inşaallah...

Siyaset; tüm sosyal faaliyetleri içine alan, geniş kapsamlı bir kavramdır. Hem doğru ve yapılması zarûrî; hem de yanlış olan uygulamaları vardır. Hatalı bir değerlendirme yapmamak için, Bediüzzaman’ın, hangi siyasetten Allah’a sığındığının; hangi siyasi faaliyet ve açıklamalarda bulunduğunun, iyi tefrik edilmesi gerekir. Bu bakımdan, toptancı bir anlayışla, bütün siyasî ve içtimaî faaliyetleri, yasaklı ve zararlı görmek; bizi hem yanıltır; hem de şaşırtır.

Meselâ Bediüzzaman’ın bir taraftan; "‌اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ وَ السِّيَاسَةِ‌" "Eûzü Billahi Mine’ş-şeytani Ve’s-siyaseti" diyerek, siyasetten Allah’a sığındığı ayrıca "Bizim vazifemiz, yalnız ve yalnız hakaik-i imaniye ve Kur'aniye ile meşgul olmaktır. Biz yalnız ve yalnız iman ve İslâmiyet cereyanındayız." (Tarihçe-i Hayat, 159) "Hem Kur’an bizi siyasetten şiddetle menetmiş." (Şualar ,561) "Şefkat, hak ve hakikat ve vicdan bizleri şiddetle siyasetten ve idareye ilişmekten menetmiş." (Şualar, 561) gibi pek çok ifadeleriyle siyasetten kaçındığını açıkça belirttiği ifadelerinin yanında diğer taraftan, pek çok siyasi ve içtimaî konularda hem açıklama, hem de faaliyet yaptığını görüyoruz.

Mesela; siyasi ve içtimaî anlamdaki “Meşrûtiyet”, "İstibdat", “Hürriyet”, "Cumhûriyet", “Medeniyet", "azınlıkların durumu" "fen ilimleri", "Teknolojik gelişmeler", "Gazete ve gazetecilik", "Siyasi partiler", "Rey kullanma" gibi, pek çok kavram ve konu hakkında, detaylı ve gerekçeli açıklamalarda bulunması Onun "hiçbir şeye karışmayan, ilgilenmeyen, münzevî, toplum ve siyaset dışı, sadece iman dersi veren bir Medrese Hocası" olmadığını göstermektedir.

Ayrıca, "Mutlakıyet", "İttihat-Terakki", "Cumhuriyet", "Tek parti" ve "Çok partili" dönemleri görmüş birisi olarak yaşadığı devirlerin, bütün yönetici ve idarecileriyle ya bizzat yüz yüze veya mektup, elçi ve basın aracılığıyla, iletişim kurmuş, tebrik mesajları göndermiş, nasihat etmiş, teklif ve proje sunmuş, istek, ikaz ve itirazlarını dile getirmiş hatta tartışmış, ilaveten, daha pekçok siyasi ve içtimai konuda da, görüş beyan etmiş bir "Şahsiyyetin", siyaset hakkında, bir görüş ve kanaati olmadığını, siyaseti bilmediğini veya siyasete karışmadığını iddia etmek yukarıda saydığımız faaliyet ve açıklamalarını görmezden gelmek ve yok saymaktır. Şimdi, hem siyasetten kaçınıp, uzak durduğunu belirten hem de siyasi beyan ve uygulamalarda bulunan Bediüzzaman’ın bu uygulamalarını nasıl anlamamız gerekiyor?

Mesela;

Henüz talebe iken, medrese hocalarının ve Mülkî amirlerin müstebit uygulamalarına karşı çıkması...

Şekerci Han'da devrin ilim adamları ile tartışması, çeşitli sorulara mukni cevaplar vermesi...

1907'de, bir buçuk yıl kaldığı İstanbul'da, padişahla görüşmeye çalışması, vicahi olarak görüşemeyince, başta eğitim ve öğretim olmak üzere, çeşitli konulardaki isteklerini, gazete vasıtasıyla padişaha iletmesi, nasihatta bulunması...

Zaptiye Nazırı ile şiddetli münakaşa etmesi ve tartışması, tehditlerine boyun eğmemesi, padişahın tahsis ettiği, hediye ve maaşı reddetmesi...

Vatan savunmasında gönüllü alay kumandanı olarak harbe iştirak etmesi, esir düşmesi; Rus başkumandanına kıyam etmemesi...

Diyanet Teşkilatının yapılanması ile ilgili, çok önemli olan "Şûra" (İlmî bir heyet) teklifinde bulunması...

Medrese, tekye ve mektep gibi önemli eğitim kurumlarının ıslâhı ve ittifakı için teklif ve projeler sunması...

Basın organlarının önemini belirtmesi, görevlerini hatırlatması, görev harici neşriyatlarını makaleleriyle eleştirmesi, ahlaka aykırı neşriyat yapmamaları için "kanûnî düzenleme" teklifinde bulunması...

Hürriyet ve Meşrûtiyetin ilanı münasebetiyle Sadaret (Başbakanlık) kanalıyla şarktaki aşiretlere, telgraflar çekerek, onları uyarması ve bilgilendirmesi; bu kavramların ne anlama geldiklerini doğru olarak açıklaması...

Ayasofya, Bayezid, Fatih ve Süleymaniye'de umum ulema ve talebeye; meşrutiyet hakkında geniş açıklamalar yaparak, Ulema ve Şeriat hakkındaki, Avrupa'nın yanlış düşüncelerini izale etmesi...

İstanbul’daki hamalları meşrutiyet hakkında bilgilendirerek, yanlış yönlendirilmelerini önlemesi...

Ayasofya Camiinde meb’usana hitaben yaptığı konuşma ile meşrutiyeti, "meşrûiyyet ünvanıyla" telkin etmeleri için uyarıda buluması...

Bayezid, Ayasofya mevlidi ve Ferah tiyotrosundaki toplantılarda, ortamın gerilmesi üzerine, yaptığı konuşmalarla heyecanı yatıştırması...

İttihad-ı Muhammedi Cemiyetinin mahiyetini ve gerçek tarifini yaparak, bu husustaki yanlış telakki ve kanaatleri gidermesi...

Askerlerin siyasete bulaşmasından endişe ederek, Harbiye nezaretindeki askerlere hitaben yaptığı konuşmalar ve neşrettiği makalelerle, sekiz taburu itaate getirip, isyanı bastırması...

Yöneticiler için rehber ve el kitabı mahiyetinde neşrettiği; "Münazarat" adlı eserinde "istibdat", "meşrutiyet", "hürriyet" ve daha pek çok siyasi konu ve kavram hakkında açıklamalar yapması...

Savaşlar hakkında görüş beyan etmesi, yapılan zulüm ve haksızlıkları açıkça eleştirmesi...

Pek çok ulemanın içinde bulunduğu, Şam Emevî Camiinde, bütün İslam Alemine hitaben, okuduğu Arapça hutbe ile, asrın hastalıkları ve çareleri hakkında, önemli açıklamalarda bulunması...

İlgili ve yetkili makamlara; Doğu Anadolunun, başta maarif olmak üzere, bir çok meslesinin halli için teklifler sunması...

Siyasi ve içtimai önemli pek çok ilmî konuları dağ, dere ve meydanlarda yöre halkına, onların anlayacağı tarzda açıklaması...

Yayınladığı bildirilerle, halk ve ulemayı, ittihad ve ittifaka davet etmesi...

Yaşadığı devirlerin, zorba ve müstebit şahsiyetlerine karşı, hak bildiği doğruları söylemekten asla çekinmemesi gibi siyasi ve içtimaî faaliyetlerini, ne olarak isimlendireceğiz?...

Devam edecek...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
9 Yorum
  • HASAN KAŞIKÇI / 17 Şubat 2024 15:25

    Mehmet abi güzel bir yazı olmuş devamını bekliyoruz Allah’a emanet olunuz

    Yanıtla (1) (0)
  • Samet / 14 Şubat 2024 11:35

    Okuyucu-meşveret cemaatinin sohbetlerini neden terk ettim.

    Son dört beş yıl tasavvurumun pek zıddına bir hali cemaatte açıkça gördüm. Cemaatin siyasette bir tarafı daha iyi ve hayırlı görmesi alışıldık bir şeydi. Diğer tarafı itham etmek mesuliyetini üstlenen ve bu konuda vazife almış bir tavırla hareket edildiğine ilk defa şahit oldum. Hem de öyle ki, bu defa vatandaşın neredeyse yarısı olan diğer tarafı, terörist, hain, iç tehdit, işbirlikçi, gafil vb. ifade ve imalarla, ithama maruz bırakmak derecesinde istikrah edici bir tarzdan da çekinmeyerek.
    Bir tarafı beğenmek başka öbür dediğin tarafı itham etmek başkadır. İkincisi mesuliyettir. Zahiri ve açık delil ister.
    Karşıda ezan, başörtüsü gibi dini Saiklere veya imanın esaslarına kasteden bir tutum yokken, üstelik içinde ehli namaz muttaki vatandaşlarda çokken, Bu hainlik, din düşmanlığı, kalpleri rasat edecek hangi araçla tespit edildi.

    Yanıtla (3) (0)
  • Mehmet Erdoğan / 14 Şubat 2024 15:27

    Rabian,bu yorumunuz hangi siyasi görüş hesabına yapıldığını açıkça göstermektedir. 70-80 sene önceki zihniyeti parlatmağa çalışanları biliyoruz.Acaba o zihniyette milimetrik bir değişim olmuş mudur?Terörün bütün katmanları ile iç içe girmiş, din düşmanlığını meslek edinmiş bir zihniyeti,bu günkü iktidardan daha iyi görecek kadar,şablonunu kaybetmiş bir anlayış, elbette ki Risale görüşü olamaz.Bu zihniyete gösterdiğiniz bu engin müsamahayı sizden farklı düşünenlere gösteremiyorsunuz.

    Yanıtla (1) (2)
  • Samet / 14 Şubat 2024 11:36

    Bunlarla beraber 70, 80 bilmem kaç sene önceki hali dondurup hazırda göstererek o çukurdan çıkma ihtimali olanı da geri itmek, ancak devletlû olanların imtiyazlarını ellerinde tutmak için yapacakları bir politika olur.
    Hâlbuki zaman ve insan değişiyor. Halkın manevi değerlerine yaklaşmayı siyaseten kazançlı çıkma hesabıyla da olsa -velev ki yalandan da olsa- niyet edinmiş ve çeşitli vesilelerle özür beyan eden eski hasım memleketin herhangi bir unsuruna, memnuniyet bildirmek ile teşvik etmek o nedameti hakikate tebdil etmekte daha hayırlı bir vesile olmaz mı?
    Mevlana’nın "yalanına Hırkamı verdim, gerçeğine canımı veririm" dediği gibi daha mümince bir tavır olmaz mı?

    Yanıtla (0) (1)
  • Mehmet Erdoğan / 14 Şubat 2024 15:26

    Salisen; şekli ve rengi değişmiş olan tehlike herkes için melhuzdur.Siyasetçileri biz ayarlamıyoruz .Ancak dışardan rey vermek durumundayız.Rey verdiğimiz kimseleri ikaz etmek de bir görevdir.Siyasi gücün etrafında rant ve menfaat için koşturanlar daima olmuş ve olacaktır.Önemli olan bizim kendi tavır ve niyetimizdir. Bizler Risale ölçülerine göre mevcut konjoktürde,mevcut olan iktidar adayı durumundaki partilerden daha az zararlı veya daha faydalı olan siyasi partiye dışardan destek vermektir. Yani ehvenişer durumundaki partiyi desteklemektir. Risale ölçüsü budur. Sizin ölçünüzün bu olmadığı anlaşılmaktadır. Yeni nesildeki lakaytlık, sosyal medya ve internet ortamıdır.Bu uluslar arası bir tehdittir.İktidarların gücünü aşan bir durumdur.

    Yanıtla (0) (0)
  • Samet / 14 Şubat 2024 11:37

    Şimdi Müslümanlar için tehlikenin şekli ve rengi değişmiş. Samimi olanlar her zaman var olmakla beraber asıl tehlike siyasetçiler başta olmak üzere insanların dini değerleri dünyevileşmede bir vasıta yaparak ona tam yapışmalarıdır.
    İslamcılığa kendi milliyetinin yücelmesine ya da dünya nimetlerinin ziyadeleşmesine vasıta olması hesabıyla tarafgirlik gösteriyor. Milliyet asabiyetini kendine yeterli gören, büyük kısmı da namazsız, bir sürü islamsız İslamcı türemiş. Siyasi kazanç üzerine dönen düzene dindarlığın payende edilebildiği bir dönem. Adalet ve hakkaniyeti ağzı besmelelilerin keyfemayeşa suiistimal edilebildiği bir dönem. Yeni nesilde görülen dini değerlere karşı lakaytlığın ana sebebi de bu durum.
    Asıl şimdi bu duruma karşı, Risale-i Nuru temsil edenlerin hiç olmazsa kendi halinde kalacak bir duruş göstermesi gerekmez mi?

    Yanıtla (1) (0)
  • Mehmet Erdoğan / 14 Şubat 2024 15:25

    Aziz Kardeşim:Yorumunuz için teşekkür ederim.Ancak yazının muhtevasıyla çok dolaylı bir yorum yapmışsınız.Evvela; yazının dört bölümü var.O bölümlerde bahsettiğiniz hususlara cevaplar vardır.Şayet mail, mesincır veya Watsap adresiniz varsa göndereyim birlikte mütelaa edersiniz.Saniyen;yazıda Bediüzzaman’ın bizzat tatbikatıyla,bugünkü Nur hizmetleri arsındaki farklı durum nazara verilmeğe çalışılmaktadır.Kötü emsal teşkil etmez.Münferit ve şahsi uygulamalar,şahısları bağlar. İdeal anlamdaki, olması gereken şekli uygulamak tabii ki kolay değildir.

    Yanıtla (0) (0)
  • Samet / 14 Şubat 2024 11:37

    İmam Ebu Hanife sultan sofrasına oturanın içtihadı kabul olmaz demiş. Büyük imamlar neden emirülmüminin kabul ettikleri zamanın halifelerine karşı sırtı dönük ve soğuk durdular, hem de onların hışmına uğramayı göze alarak. Zamanın müçtehidi dediğimiz Risale-i Nur da bu ilimlerden değil mi?
    Risale-i Nuru temsil edenlerin de Onlar gibi İlmin izzetini ve istiklaliyetini muhafaza, umuma şamil hizmetlerinin saffetini tarafgirane hislerden vikaye etmek için vakur ve mesafeli olmalı değiller mi?

    Yanıtla (1) (0)