Muhammed Numan ÖZEL

Muhammed Numan ÖZEL

Bediüzzaman’ın Mahlûkata Şefkati

Bediüzzaman Said Nursi'nin hayatı boyunca sergilediği şefkat, İslam ahlakının bir tecellisidir. İnsanlara, hayvanlara ve tüm mahlûkata derin bir muhabbet, şefkat ve merhamet şeklinde kendini göstermiştir.

Şefkat Kavramı ve Bediüzzaman'ın Yaklaşımı

Şefkat, karşılıksız ve içten sevgi beslemek, başkasının derdiyle dertlenmek olarak tanımlanır. Bediüzzaman, şefkati mesleğinin en mühim esaslarından biri olarak kabul etmiş ve Risale-i Nur'un da en büyük hakikati olan mahlûkata şefkat edip acımak ve merhamet etmeyi vurgulamıştır. En çarpıcı örneği hiç şüphesiz Eskişehir Hapishanesinde telif edilen “Üçüncü Mesele”dir. Bediüzzaman’ı Başkasının Günahına Ağlayan Adam vasfını kazandıran şeyler şüphesiz “Acz, Fakr, Şefkat ve Tefekkürdür.”[1] Bu dört haslet nurculuğun temelini oluşturmakadır.

Hayvanlara Karşı Şefkati

Kurtlara ve Yaban Hayvanları: Bediüzzaman, Barla'da yaşadığı dönemde ormanlık alanda yaşayan kurtlara ve tilkilere ekmek bırakırdı. Aç kalan hayvanların rızıklarına vesile olmak için bu davranışı sürekli tekrarlardı. Van hayatına baktığımızda da Kurtla olan hadisesi de malumdur. Ama burada tekrar nakledeyim.

“Dağda kışın yatmak için bir yer yapmıştık. Harabe bir yerdi, kapısı penceresi açıktı. Üstad’ımızın yatağını uygun bir yere yaptık. Bizse misafir talebelerle iki sıra halinde yatıyorduk. Kapı ortada idi. Bir gün misafirler gelmişti. Testide su kalmadığı için, Üstad’ımız bana su getirmemi söyledi. Su, ileride, on-on beş dakika uzaklıktaki bir derede idi. Orada kurtlar çoktu. Korktuğum için gitmek istememiştim. Onun için işitmemiş gibi yaptım. Tekrar sordu:

“Su yok mu getirmedin mi kardeş, niye gitmedin?” Ben de “Bu kadar milletin içinde yalnız ben mi varım?” dedim.

“Sen ağa mısın, niye gitmiyorsun?” dedi. Ben de “Üstad’ım, bana ne iş verirsen ver yaparım; fakat oraya gidemem.” deyince, “Gel otur. Neden korkuyorsun, anlat?” dedi. Ben de kurtlar ve yırtıcı hayvanlardan korktuğumu söyledim. Üstadımız:

“Birader ben geçen gece teheccüd namazına kalkmıştım. İçeriye bir kurt girdi. Sizlerin arasından geçerek doğru benim yanıma geldi, ben de elbisemi giyiyordum. Allah Allah, yolunu mu şaşırdı yoksa başka bir maksatla mı geldi, ‘gel bakayım!’ dedim. Üç beş dakika birbirimize bakıştık. Durdu, durdu... Lisan-ı hâliyle bana dedi:

‘Bu kadar karşında durdum, bana bir ihsan, bir ikram yapmadın, ben de Rezzak-ı Hakikî’ye giderim.’ dedi ve çıkıp gitti. O kurdun dizgini kendi elinde olsaydı, iki-üç tanemizi dağıtıp giderdi. Demek ki dizgini kendi elinde değildir. Onu yaratan onu çeviriyor. Hiçbir şeyin dizgini kendi elinde değildir. İnsana bir şey yapamaz.”[2]

Bir Kediye Hürmeti: Risale-i Nur'un yazıldığı Barla yıllarında, evinde bir kediye bakar ve ona gösterdiği şefkatle dikkat çekerdi. Kedinin kendi ekmeğinden yemesine izin verir, hatta ekmeğinin bir kısmını bilerek ona ayırırdı. Hayatı boyunca kedilere özel bir sevgi beslemiştir desek yalan olmayacaktır. Yeri gelmişken kediyle olan bir hatırayı da nakledeyim.

"Üstad, Kediyi Sıvazladıkça Kedi 'Ya Rahim, Ya Rahim' Diyordu."

"Bir arkadaşımla ismini ve methini çok duyduğumuz Üstad Bediüzzaman'ı ziyaret etmek için Afyon'dan Emirdağ'a gittik. Ben ve yanımdaki arkadaşım molla idik. Molla olduğumuz için Üstadı bir din âlimi olması dolayısıyla ziyarete gidiyorduk."

"'Hoş bulduk' diyerek oturduk ve sohbet etmeye başladık. Sohbet arasında bir kedi geldi, Üstadı etrafında dolaşmaya başladı. Sonra onun yanına oturdu. Üstad, kediyi başından beline kadar sıvazlayarak okşamaya başladı. O, kediyi sıvazladıkça kedi de, 'Ya Rahim, ya Rahim' diye mırıldanıyordu. Biz zaten şaşkınız, bir de kedinin 'Ya Rahim' demesiyle daha beter şaşkınlaştık. Biz şaşkın şaşkın kediye bakarken Üstad bize,

"Sizin kediniz de böyle 'Ya Rahim' der mi mollar?' dedi.

"Yok efendim,' dedik, 'demez.'

"Der mollara, der. Ama sizin kedilerin boğazından haram lokma geçtiği için ağzı gargur eder. Ya Rahim'i tam çıkaramaz.' dedi.”[3]

İnsanlara Karşı Şefkati

Mahkemede Savunma Sırasında: Üzerine atılan iftiralar ve türlü zorluklara rağmen, kendisine zulmeden insanlara beddua etmek bir yana, onların ıslahı için dua etmiş ve kendisine yapılanların Allah katında bir imtihan olduğunu ifade etmiştir. Bunu Emirdağ Lahikasından okuyalım.

“…bizi, yetmiş kişiyi, mahkûm etmek için sû'-i fehmiyle, dikkatsizliğiyle Risale-i Nur'un bazı kısımlarına yanlış mana vererek seksen yanlışla beni mahkûm etmeye çalıştığı halde, mahkemelerde isbat edildiği gibi, en ziyade hücuma maruz bir kardeşiniz, mahpus iken pencereden o müddeiumumînin üç yaşındaki çocuğunu gördü, sordu. Dediler: "Bu müddeiumumînin kızıdır." O masumun hatırı için o müddeîye beddua etmedi. Belki onun verdiği zahmetler; o Risale-i Nur'un, o mu'cize-i maneviyenin intişarına, ilânına bir vesile olduğu için rahmetlere inkılab etti.”[4]

Talebelerine Karşı Şefkati

Hastalara Duası: Talebeleri veya çevresindeki insanlar hastalandığında, onlara moral verip sık sık dualar ederdi. Hatta kendi rahatsızlıkları sırasında bile talebelerine olan ilgisini eksik etmezdi.

Risale-i Nur'un Telifinde Fedakârlık: Risale-i Nur'un yazıldığı dönemlerde talebelerinin zor durumda kaldığı birçok zamanda, onların güvenliği için kendini tehlikeye atmıştır.

Zalimlere ve Düşmanlarına Karşı Şefkati

Cezalandırma Yerine Dua: Eskişehir Hapishanesi'nde ve sürgün dönemlerinde kendisine eziyet edenlere karşı kin tutmamış, onların Allah'tan hidayet bulmaları için dua etmiştir.

Hapishane Mektupları: Hapishanede kalan diğer mahkûmlara teselli edici mektuplar yazarak onların manevi olarak toparlanmalarına yardımcı olmuştur.

Kardeşlerim! Siz, küçük mektublar risalesinde medar-ı teselli ve sabır ve tahammül için yazılan parçaları dikkatle ve tekrarla okuyunuz. Ben, en zaîfiniz ve bu sıkıntılı musibetten en ziyade hissedarım. Çok şükür tahammül ediyorum ve bütün suçu bana yükleyenlerden hiç gücenmedim ve vahdet-i mes'ele itibariyle yalnız kendini müdafaa ederek zımnen cem'iyet ve suçu bize tahmil edenlerden dahi sıkılmadım. Madem kardeşiz, beni bu sabırda taklid etmenizi sizden rica ederim.”[5]

Tabiata ve Çevreye Karşı Şefkati

Bitkilere ve Ağaçlara Hürmet: Bediüzzaman, her varlığın Allah'ın bir eseri olduğunu vurgular ve doğaya tabiata karşı saygılı davranırdı. Barla'da kaldığı dönemde ağaçları kesmekten kaçındığı ve bir ağacın dalının kırılmasına bile üzülerek karşı çıktığı bilinir.

Bediüzzaman Said Nursi'nin şefkati, sadece sözde değil, yaşamının her alanında pratikte kendini göstermiş ve onun örnek şahsiyetiyle geniş bir etki uyandırmıştır. Bu şefkat, hem insanlara hem hayvanlara hem de tüm mahlûkata duyulan derin bir sevgiyi ifade eder. Çünkü mahlûkata mana-yı harfi ile bakmaktadır Bediüzzaman. Onun şefkat anlayışı, İslam ahlakının derinliklerini yansıtarak, günümüz insanına da örnek teşkil etmektedir.

Bediüzzaman'ın gözüyle mahlûkata bakabilmek, hakikati ve şefkati anlamaktır.

Selam ve dua ile

[1] Bkz. Sözler (476)

[2] Son Şahitler | Molla Hamid

[3] Cemal Hoca ve Mustafa Şahin'in Hatıraları

[4] Emirdağ Lahikası-2 (245)

[5] Şualar (321)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum