Musa Kazım YILMAZ
Milli Eğitim Müfredatına Genel Bir Bakış
1) 100 yıldır Cumhuriyetin takip ettiği modernleşme projesi eksiğiyle ve artısıyla ne ölçüde başarılı olmuştur? Bu soruya tam bir cevap vermek oldukça zordur. Ancak Cumhuriyet dönemi boyunca [hatta bu süreci Tanzimat dönemine kadar götürebiliriz] takip edilen bu modernleşme projesi milli eğitim sürecini toptancı bir anlayışla ele almış, sınırlamış ve gelişmesine engel olmuştur. Amaç tek tip insan ve tek tip toplum oluşturmaktır. Bunun anlamı da, devletin tekel olduğu eğitim sürecinde bu projenin dışına taşan farklıklara hayat hakkı tanımamaktı. İşte bağnazlığın, taassubun ve tahammülsüzlüğün başladığı yer burasıdır.
2) Ancak şunu bilmek gerekir ki, toptancı projeler dünyanın neresinde olursa olsun, kısa zamanda donar, katılaşır ve kendini yeniden üretme yeteneğini kaybeder. Başlangıçta anlamlı olan unsurlar, basmakalıp hale gelip içi boşaltılır. Bugün Milli Eğitim programlarında ne anlama geldiği bilinmeden üzerinde hiç düşünülmeden tekrar edilen cümleler ve deyimler çoktur.
3) Orta dereceli okullarda görülen Ahlaki problemler bugün, sadece ülkemizde değil bütün modern dünyada değişik açılardan gündeme gelmektedir. Günümüz dünyasında ortaya çıkan iki yeni gelişme insanlığı daha derin düşünmeye sevk etmektedir. Bunlardan birisi yapay zekâ gibi bilim ve teknolojideki gelişmeler, diğeri sosyal medyanın yol açtığı problemlerdir. Bilim ve teknikte gelinen nokta, insanın kâinat içindeki konumunda şu değişmelere yol açmıştır:
-Ortaya çıkan alet ve makinelerle, insanın kendi zekâsına karşı durumu altüst olmuştur.
-Modern biyolojinin insan hayatına köklü müdahaleleri, insanın kendi şahsına karşı durumunu altüst etmiştir.
-Hiroşima’dan beri toplu imha silahlarının, insanlık için taşıdığı risk sebebiyle, insanın ölüm karşısındaki durumu da altüst olmuştur.
Bütün bunlar ahlaki açıdan üzerinde düşünülecek problemlerdir. Fakat ne yazık ki bilimsel çevreler bu ahlaki çöküntüye cevap verememekte, trajik bir altüst oluş, insana emin bir liman sağlayamamaktadır
4) Acaba geçmişte olduğu gibi, günümüzde de bu sorunların yol açtığı ahlaki problemlere din tatminkâr cevaplar verebilir mi? Hiç kuşkusuz verebilir. Zaten sorunlar derinleştikçe, dünya çapında dine dönüş eğilimi de gözlenmektedir. Ancak sosyal medyanın yol açtığı ahlaki çöküntü ve bu çöküntüyü ilericilik sayan bazı kesimler dinin bu tatminkâr cevabını susturmaya ve yok hükmünde kabul etmeye çalışmaktadırlar. Bu açıdan, yeni müfredatın bu bağnazlığı kıracağına yürekten inanıyoruz.
5) Avrupa Konseyi Parlamenterler toplantısında alınan kararlar dinin bu müsbet eğilimini çarpıcı bir şekilde yansıtmaktadır. Karar altına alınan 3. maddede din, “insanın kendisiyle, tanrısıyla, dış dünyasıyla ve içinde yaşadığı toplumla ilişkisinin artması” olarak tanımlanmıştır. Bir diğer kararda, dini özgürlükler kuvvetlendirildiği takdirde, hoşgörünün yayılacağına hükmedilmektedir. Bir başka maddede, din ve ahlak bilgisi derslerinin genel okul dersleri içinde yer alması ve okul kitaplarında (tarih kitapları dâhil) farklı boyutlardan dinin tasvir edilmesi istenmektedir. Bir diğer maddede, kendi dini ve ahlaki değerleri hakkında temel bilgilere sahip olmanın gerçek hoşgörü ve tolerans için şart olduğu, bu durumun bireyi umursamazlıktan ve önyargıdan koruyacağı vurgulanmıştır.
6) Avrupa Konseyi Parlamenterler toplantısında alınan ve dini önemseyen bu kararlar, gerçekten de toplumsal barışı formüle eden değerdedir. Kısacası dini taassubu ve din menşeli düşmanlıkları önlemek için önerilen çözüm, insanın dinini öğrenebileceği şartların kendisine verilmesinden ibarettir. Unutmayalım, hoşgörü ve tolerans ancak insanların dinlerini serbestçe öğrenebildikleri ortamlarda mümkündür. Buna göre, güya insanları dini taassuptan kurtarmak için dinlerini öğrenmelerini yasaklamak veya sınırlamak tam tersi bir sonuç doğurmakta, bağnazlık güçlenmektedir. Yeni Milli Eğitim müfredatındaki dini vurguları bu açıdan değerlendirmemiz gerekir. Bu itibarla, Türkiye’de Cumhuriyet tarihi boyunca devlet eliyle din eğitimine sınırlama getirilmesini savunanların ne kadar bilim dışı bir kafaya sahip olduklarını anlamak zor değildir.
7) Dini ilimlerle fen ilimlerinin mutlaka birlikte okutulması gerektiği hususu, toplumda barış isteyen herkesin kabul edeceği bir şeydir. Kuşkusuz bu ifadeden kasıt, din ve fen ilimlerini bir müfredat programı içinde, ayrı ayrı dersler şeklinde öğrencilere sunmaktır. Ama ne yazık ki bir asra yakındır dini ilimlerle fen ilimlerinin birlikte öğrenciye sunulması güya bir bağnazlık kabul edilmiş ve din üzerindeki baskılar siyaset yoluyla arttırılmıştır.
8) İnsanda akıl ve kalp gerçeği bulunduğuna göre, eğitimde bunlardan birini yok farz etmek mümkün değildir. Aksi takdirde tek yönlü eğitimle, hayatın gerçeklerine yabancı insanlar ve halktan kopuk, halkla bütünleşmeyen aydınlar yetiştirmiş oluruz. Her türlü bağnazlık, hoşgörüsüzlük, taassup, sahtecilik ve inkârcılık bu tek taraflı eğitimin sonucunda ortaya çıkar. Oysa bütün dinler temelde hoşgörüyü, yardımlaşmayı ve dayanışmayı emreder. Ancak milli eğitimde din baskı altına alınırsa toplumda oluşan sosyal sıkıntılar kendilerini dini motiflerle ifade etmeye, toplumsal muhalefete dini bir muhteva kazandırmaya başlarlar. Dini ilimler öğretilmemek suretiyle din savunma durumuna düşürülmüşse taassup zırhı harekete geçer. Denilebilir ki, dini taassupları arttıran tek şey, dinin öğretilmesinin yasaklanması ve dini hürriyetlerin sınırlandırılmasıdır.
9) Şurası bir gerçektir ki, taassubun kaynağı din veya din âlimleri değildir. Aksine en büyük taassup dinini öğrenemeyen, üstelik öğrencilik yıllarında din düşmanlığı ile yetiştirilen insanlarda olur. Günümüzde eğitim programlarında dine ve dini ilimlere yer vermek istemeyenlerin, din hakkında yanlış bilgiye sahip oldukları defalarca görülmüş ve ispatlanmıştır. Maalesef bu zavallılar dini bir bilgi türü bile kabul etmemektedirler. Hâlbuki dini bilgiyi diğer bilgilerden ayıran temel özellik, onun müteal (aşkın) varlık olan Allah ile ilişkisidir. Çünkü dinin esasını, Allah’ın bilgisi oluşturur. Allah mutlak varlık olduğu için onun bilgisi de mutlaktır ve değişmez. İnsan bilgisi ise sınırlıdır ve zamanla değişebilir.
Sonuç olarak Milli Eğitimin dini eğitime yer veren yeni müfredatını destekliyor ve uygulanmasının gelecek nesiller açısından faydalı olacağına inanıyoruz.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.