Nietzsche’nin çocukları ve felsefenin ölümü

Nietzsche’nin ‘Tanrı öldü’ diye ilan edip, özgür ‘üst insan’ının her şeyi felsefe ve bilimle açıklayacağını söylemesinden asırlık bir zaman henüz geçtikten sonra, Hawking'in son kitabında ‘felsefe öldü’ demesi ve bu kez bilim felsefesi tarafıyla ilan etmesi bir ironi değil mi?

 

Bediüzzaman çağdaşı sayılabilecek olan Nietzsche’ye kafa fenerini kırıp Kur’anın sonsuz ışığını açacak bir sihre sahip olmasını öğütlese de, felsefe tilmizleri ‘üst insan’ın ‘tanrı’dan bağımsız akıl ile özgürleşeceklerini, sınırları yıkacaklarını düşündüler ve bunun üzerine batı medeniyetini dönüştürdüler.

Bilimin üzerindeki felsefe (özelde bilim felsefesi) ‘soyut mantık’ üzerinden konuşmak
 durumundaydı. Bunun karşılıklarını bilim kendi deneysel yöntemleri ile karşılayacak ve yeni yaklaşımları sonuçlandıracaktı. Bunun sonucunda insan büyük yükselişini gerçekleştirecek, kulluğun prangalarını kırabilecek ve kendine sahip bir özerk güç olarak evrene meydan okuyabilecekti.    

Bilim felsefesi, tarihi içinde, birçok felsefi akımın etkisiyle bilimin önünde, daha spekülatif bir çizgideyken son dönemlerde bilimin inanılmaz öne çıkması ve gelişmesiyle artık tıkanma noktasına geldi.

 

Alışılagelmiş felsefi zemininde, kişisel, dönemsel ve daha küçük ölçekli tecrübe üzerinden geliştirilen bilim felsefesinin evren ölçeğinde bir büyük tasarımı kavrayabilmesi elbette imkansızdı. Atomun altındaki sınırsız uzay ile atomların oluşturduğu büyük uzay arasındaki sınırsız ilişkileri sistemleştirecek bir ‘soyut mantık’ geliştirememesi bu tür yaklaşımları çağdışı, geri, kör bir noktaya getirdi.

 

Felsefeciler huysuz yaşlılar gibi dırdırlarıyla; çoğu yalan ve yanlış dikteleriyle bilim insanlarını bile bıktırdı.

 

Şüphesiz, bilimin ‘yanlışlanabilirliği’ üzerinde çalışan bilim insanları, bunun üzerinde güçlü bir soyut mantığın yol göstericiliğine ihtiyaç hissederler. Bilim felsefesi ve genel olarak felsefenin bunu gerçekleştirmesi gerekirken sürekli yanlışlanan konumuna düşerek ve bilimin altında ezilerek bir hiçliğe doğru yol aldı.

 

Cern’de devam eden deneyin evrenle ilgili determinist duvarları tamamen yıktığı gibi, kuantumun saptırılmasından ortaya çıkan şarlatan felsefi yaklaşımları da eriteceği ve bilim dünyasını ve düşünen insanları yeni arayışlara iteceği kesindir. Teorik fizikçiler de bir süredir yaşadıkları açmazlardan kurtulmaları için yeni yollar açmak durumundadırlar. 

Mesela: Risalelerde sıkça dile getirilen ve birçok örneklemelerle geliştirilen; Bilimin dünyadaki sınırının Kur’an’daki peygamber mucizeleriyle çizildiği ana fikrinin teorik fizik açısından da önemli bir açılım olacağı görülmektedir. Bu aşamada, Kur’an büyük bir kaynak olarak ortada durmaktadır.

Özetle; Bediüzzaman'ın Avrupa düşüncesi için söylediği, ‘her yolu deneyecekler, Kur’andan başka bir yol bulamayacaklar’ sürecinin son aşamasına geldiğimizi görüyoruz.

 

Bundan sonrası için, Risale-i Nur'un Kur’andan alınan fikirlerinin bir gün bütün dünyada kabul göreceğini ve Kur’anın sönmez ve söndürülmez bir güneş olarak tüm yakıcılığıyla görüneceğini söylemek de zor değildir.

 

Bediüzzaman'ın dinle barışmasını istediği felsefe için son yaşama şansının bu olduğu da ortadadır. Yolun bittiğini anlayan ve önüne sınırsız bir uçurum çıktığını düşünen, geri de dönemeyen ve ancak uçurum kenarındaki yemişleri yiyerek oyalanabilen (Cern’deki bazı çalışmalar bu düzeydedir), diğer taraftan tutunduğu dalı kemiren zamanın hızla tüm bağlarını koparacağını da bilen ‘felsefe insanı’nın sakladığı en son çığlığını duymak için umarım kıyameti beklemek zorunda kalmayız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.