Serdar BİLGİN
Risale-i Nur Külliyatında Müsbet Hareket
Risale-i Nur Külliyatında “müsbet hareket” ifadesi “iman ve tevhidi, akıl ile kalbin imtizacını, şecaati, iffeti ve hikmeti, mana-i harf perspektifinde bakış açısını, yardımlaşma ve fazileti, ikna ve müzakereyi, hakkın ve halkın çıkarı için gayret ve hamiyeti, münâkasaya girmeksizin sadece hizmete odaklanmayı, mahzûn olmadan ve darılmadan hizmete devam etmeyi, vazîfeyi yapıp hesâbı Allah’a havâle etmeyi vb çok geniş anlamlarda kullanılmıştır. Her düzlem ayrı bir çalışma konusu olacak kadar geniştir. Bugünkü yazımızda konuyu genel hatları ile kısa ve öz bir şekilde ifade etmeye çalışacağım. Bu alanda akademik çalışma yapmak isteyenler için bir ilham vesilesi olabilme umudu ile sözlerime başlamak istiyorum.
Müspet hareket, Risale-i Nurlar Külliyatında en mühim bir esas olarak karşımıza çıkar. Bu esas, maddî, siyasî, şeklî, sathî kalıplar içerisine dâhil edilmez, bir merkeze, bir şahsa, bir muhite bağlanmaz, imani, insani ve evrensel nitelikte izah edilir.
Fikirlerin, ideolojilerin bütün gayret ve faaliyeti; insanın sosyal hayatta refah ve huzurunu temindir. Bunun sağlanması da, hem insanın arzu ve isteklerinin iyi bilinmesine hem de insanları birbirlerine bağlayan rabıtaların tespitine ve tesisine tabidir. O halde insanın sosyal hayatta refah ve huzurunu temin etmek için insanın mahiyetinin bilinmesi elzemdir.
Risale-i Nur Külliyatına göre din, insan ve toplum hayatının ayrılmaz bir parçasıdır. Bu minvalde dini ihya ederek insanı ve toplumu ihya edebileceğimizi ifade eder. Hayat-ı şahsiye-i insaniye ve hayat-ı içtimaiyeye hayat veren dindir, imandır. Bütün faziletlerin kaynağı, bütün mehasinin menbaı İslamdır. Din, kişiye ve topluma kimlik ve kişilik kazandıran önemli ve temel bir olgudur. Risale-i Nur Külliyatı, bu kimlik ve kişilik çerçevesinde; hayat-ı içtimaiyede iyi ilişkiler kurmamızı, birlik ve beraberlik içinde barış, tesanüd ve adalet düsturu ile hareket etmemizi, aşırılıklardan kaçınmamızı, “fazilet ve rıza-i İlâhî” düsturu ile müspet hareket etmemizi tavsiye eder. Bu tavsiye ve düsturlar, insanlar arasındaki bağı güçlendirir, samimi kardeşliği tesis eder, huzur ve barışa vesile olur, hayat-ı şahsiye-i insaniye ve hayat-ı içtimaiyeye hayat verir.
Risale-i Nur Külliyatı temelde Allah’ın insana verdiği değeri fark ettirmeye, insanı sosyal hayatta buna göre konumlandırmaya, insanda var olan güzellikleri iman ile ortaya çıkarmaya, hayat-ı içtimayeyi âdâb-ı şeriye ile süslemeye çalışır, Allah'ın sıfatlarını hayat-ı içtimaiyede içselleştirmeye gayret eder. Hayat-ı içtimaiye bu güzelliklerin yansıması ile hayat bulur, nefes alır. Müspet hareket sosyal hayat içinde bu güzelliklerin yansımasına vesile olur. Müspet hareket, bu güzelliklerin beyanıdır. Müspet hareket; ferdin kendinde ve hayat verdiği sosyal yapıda kendini yaratan varlığı beyan etmesidir.
Risale-i Nur Külliyatında müspet ya da menfi hareket; bir beyan biçimi olarak karşımıza çıkıyor. Bir fert; içinde bulunduğu mecrada kendini beyan edebildiği, kendini ifade edebildiği ölçüde mutludur. Bir toplum; üyelerini olduğu gibi kabul ettiği, üyelerinin kendini beyan etmesine, ifade etmesine fırsat verdiği ölçüde olgundur, gelişmeye açıktır. Böyle bir toplum; üyelerinin kendini değerli hissetmelerine vesile olur. Toplumun ferde, ferdinde topluma olumlu beyanı inkişafın; olumsuz beyanı ise kargaşanın önünü açar.
Toplumsal yapıdaki dinamiklerin gücü; üyelerini olduğu gibi kabul ettiği, üyelerinin kendisini ifade etmesine fırsat verdiği oranda artar. Toplumlar da yaşayan bir organizma gibi nefes alırlar, olgunlaşır, büyürler. Boğazını sıktığınızda nefes alamazlar. Çelme taktığınızda düşerler. Düzenli ve dengeli beslenirse olgunlaşır ve büyürler.
İnsanın organik bir bağ kurduğu ve olgunlaşmasına vesile olduğu sosyal ve toplumsal hayat da; ince, sistemli bir denge ve yardımlaşma üzerine bina edilmiştir. Bireysel hürriyet ile toplumsal aidiyet arasında, insanın Rabbiyle, hayatla, nefsiyle ve ona hükmedenlerle olan ilişkisinde de ince ve sistemli bir denge vardır. O dengenin esası ise havas tabakasında merhamet ve şefkat, aşağısında hürmet ve itaattir. Rahmettir. Bu dengeye sahip insan; “Ben tok olayım, başkası açlıktan ölse bana ne demez. Sen çalış, ben yiyeyim demez.” Risale-i Nur Külliyatı, yüksek ahlâkımızı ve yüksek ahlâkımızdan çıkan seciyelerimizi hayat-ı içtimaiye ile temas ettirmemizi önceler, bu öncelemeyi de müspet hareket çerçevesinde izah eder.
Argümanları sağlam olmayan, tüm değişmelere ve ilerlemeye karşı duvar ören kemikleşmiş ideolojileri olan toplumlar başını kuma sokan devekuşu misali kulaklarını kapatır ve bu beyanları duymaz. Ardından sosyal hayat içerisinde toplumsal çözülmeler, bunalımlar ve kargaşalar başlar. Müspet hareket, böyle bir ortamda bile örgütlenme, kalkışma, kanuna karşı koyma gibi menfi hareketleri reddeden asayişi ve kamu düzenini bozmadan hakikati söyleyemeye çalışan bir eylem biçimi olarak karşımıza çıkar. Müspet hareket bu çerçevede şartlar ne olursa olsun olumlu bir beyandır. Gemiden kaçan değil kaptanın yanında gemiyi kurtarmaya çalışan bir mücahittir. Hakikat kahramanlığıdır. Üstat Hazretlerinin hayatının tümü “hakikati savunmak”la geçmiştir. Çünkü o bir hakikat adamıdır.
Karşılaşılan zorluklar ne kadar büyük olursa olsun, içinde bulunulan şartlar ne kadar sıkıntılı olursa olsun hayata hep olumlu bakabilmek, olumlu düşünebilmek ve müspet hareket edebilmek kolay bir iş değildir. Bu, sabır kahramanı ve muhabbet fedâisi olabilmeyi gerekli kılar, peygamberâne bir azim ister. Esâsen bunlar da Risale-i Nurlara gönül verenlerin vazgeçilmez hedefleri olmalıdır.
Malumunuz iman, manevi bir kuvvettir. Nur talebelerine bu kuvveti, tahrip ve tehdit için değil asayişi muhafaza etmek için kullanmışlardır. Elimizde nur var; topuz yoktur. Biz tecavüz edemeyiz. Bize tecavüz edilse, nur gösteririz. Vaziyetimiz bir nevi nuranî müdafaadır. Biz dünyaya bakmıyoruz. Baktığımız vakit de onlara yardımcı olarak çalışıyoruz. Âsâyişi muhafazaya müsbet bir şekilde yardım ediyoruz. İşte bu gibi hakikatler itibarıyla, bize zulüm de etseler hoş görmeliyiz.” şeklinde ifade buyuran Üstat Hazretleri, talebeleri ile birlikte türlü türlü musibetlere, ezâ ve cefâlara mâruz kalmasına rağmen; şahsına lüzumsuz evham yüzünden eziyet edenleri dualarına aldığını, imanlarını kurtarma noktasında onlar için kaygılandığını, onlara en güzel tarzda mukabele ettiğini, vazife-i İlahiyeye çerçevesinde her sıkıntıyı sabırla, şükürle karşıladığını görüyoruz. Bu noktada Risale-i Nurlara gönül verenlere yansıyan müspet hareket, şartlar ne olursa olsun vazife-i ilahiye çerçevesinde hareket etmektir.
Bütün dünyanın global bir köye tebdil eylediği günümüz mecrasında medeniyetlerin, toplumların birbirleri ile olan ilişkilerinde; sosyal hayat içerisinde muhatap olduğumuz kişilere, kurumlara ya da olaylara gösterdiğimiz olumlu tutumu; olay ve olgulara karşı takındığımız pozitif bir yaklaşımı ya da bakış açısını da müspet hareket olarak ifade edebilirim. Müspet hareket, insanın hayatın her safhasında hüsn-i zan ile meselelerini ele alabilmesi ve karşılaştığı problemlere en uygun bir tarzda yıkıcı değil; yapıcı bir şekilde yaklaşıp, güzellikle meselelerini halledebilmesidir. Bu çerçevede sermayeyi elinde tutan burjuva sınıfı ile işçi sınıfı arasında; egemen olanlar ile egemenlik altında olanlar arasında; sosyal gruplar, kurumlar, değer sistemleri arasında yaşanan çatışmalar, istibdat, toplumsal çözülme, bunalım, anarşi, kargaşa, ihtilal, savaş, terör, hoşgörüsüzlük vb sosyal hareketler Risale-i Nur Külliyatına göre menfi hareketlerdir. Bu tür menfi hareketler Risale-i Nur Külliyatı tarafından asla ve asla kabul edilmez. Risale-i Nur Sosyolojisinin en temel özelliği; çatışma kuramını reddetmesidir. Risale-i Nur Külliyatı; sosyal yapıya tevhit nazarı ile bakar ve sosyal hayata ilişkin unsurları, kâinattaki kanun-u fıtrata muvafık şekilde bir “bütün” halinde izah eder. “Bütün” ifadesi ile insanların, inançların ve kültürlerin birbiri ile çatışmadığı, vahdaniyet şemsiyesi altında toplumun birbirine bağlandığı ve kenetlendiği ahenkli bir sosyal hayatı kastettiğimi ifade etmek istiyorum. Bu çerçevede çatışma kuramının aksine fertler, sınıflar, gruplar arasında cidal, çekişme ve kavga yerine yardımlaşmayı ve dayanışmayı öngörür. Toplumlar ve bireyler arasındaki ilişkiyi barışa dayandırır, herkese karşı yardımsever olmayı ve insaflı davranmayı tavsiye eder. Malumunuz Kur'an-ı Hakîm’de Peygamber Efendimizin(asm) ilâhî övgüye mazhar olan hasletlerinden birisi de katı kalpli ve kaba-saba bir insan olmaması, her şeye olumlu yaklaşımlar sergilemesidir. Efendimiz (asm); bu vasfı vesîlesiyle önce kalpleri sonra da beldeleri ve bugün ise kıtaları fethetmiştir. Tevhit, güzel ahlâkla irtibatlıdır çünkü tevhit tebliğ ile çok sıkı bir şekilde irtibatlıdır. Nübüvvet de tebliğ için vardır. Allah, Kur’ân’da “Senin davet metodun hikmet ve güzel öğüt ile mev’ize-i hasene ile olsun.” buyurmuştur. Buradan şunu anlıyoruz; güzel ahlâk, hem tevhidin hem de nübüvvetin tamamlayıcısıdır. Yine “Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır, giderlerdi.”, “Ey Habibim! Kullarıma şunu da söyle ki, sözün en güzelini söylesinler. Yoksa Şeytan aralarına fesat sokar. Çünkü Şeytan insana apaçık bir düşmandır.” Ayet-i Kerimelerini de burada zikretmek istiyorum. Sosyal hayatın güzelliği, bu güzel ahlakın sosyal hayata yansıması ile paralellik gösteriyor. Risale-i Nur Külliyatı bu noktada güzel ahlakı, yumuşak kalpli, sözün en güzelini söylemeyi, yumuşak sözlü olmayı müspet hareket çerçevesinde tanımlıyor.
Kur’ân-ı Kerîm’de müspet hareket çerçevesinde insanın toplum hayatındaki tutum ve davranışlarını düzenleyen düsturları, sosyal hayat içerisinde karşılaştığımız ya da karşılaşacağımız problemlere dair çözümleri mealen okuyoruz. Kur’an’ın çok kuvvetli hakiki bir tefsiri olan Risale-i Nur Külliyatında da yine aynı çerçevede sosyal hayat içerisinde iletişim halinde iken kavl-i leyyin ve mev’ize-i hasene gibi düsturları ve rahatsız edici kötü muâmelelere mâruz kalındığı zaman muhataplara karşılık vermede -onların seviyesine düşmeyip- Müslümanca bir duruş sergilenmesini öngören ifadeleri okuyoruz. Sosyal hayat içerisinde en güzel tarzda mukabelenin altı müspet hareket çerçevesinde çiziliyor.
Kapitalizmde sermayeyi, Sosyalizm de toplumu, liberalizm de insanı istinat noktası olarak alır. Bu fikirlerin aksine Risale-i Nur Külliyatı, sosyal hayatta istinat noktası olarak hakkı kabul eder, Hakkın hatırının âli kılındığı, asayişin temin edildiği bir sosyal yapıyı inşa etmeye gayret eder. Bu minvalde müspet hareket Hakkın hatırını saymaktır.
Risale-i Nur Külliyatı, talebelerini muhabbet fedaileri, asayişin manevî bekçileri olarak tanımlar ve talebelerine milli birlik ve beraberliğin, asayişin, huzurun muhafazasına dönük telkinlerde bulunur, hamiyet duygusunu ön plana çıkarır. Kalplerin birliğini sağlamaya, aynı hissiyatı paylaşmaya, kalpten fikre menfez açmaya çalışır. Milli ve toplumsal muhabbeti inşaya vesile olmaya, kalbi millet için fedâkâr talebeler yetiştirmeye gayret eder.
Konunun daha iyi anlaşılması adına müsaadenizle bir anımı paylaşarak sözlerimi bitirmek istiyorum.
Annem ve babam, asansörü olmayan bir binanın son katında oturuyordu. Binanın merdivenleri bir hayli dikti. Babamın kalp yetmezliği ilerlemiş, merdivenleri inip çıkamaz duruma gelmiş, eve mahkûm olmuştu ancak halinden hiç şikâyetçi değildi. Ben birkaç kez, evi değiştirmeleri, giriş kattan ya da asansörlü bir binadan daireye yerleşmeleri hususunda telkinlerde bulunmuştum ancak yıllardır burada oturduklarını, alışkanlıklarını ifade edip kibarca hayır demişlerdi.
Ankara’nın ayazının başladığı bir gündü. Tarihi hatırlamıyorum. Babamın kontrolü vardı. O gün izin aldım. Kalp yetmezliği bir hayli ilerlediği için küçük adımlarda bile büyük yorgunluklar yaşıyordu. Babamı bir komşu ile birlikte aşağıya indirdik ve arabaya bindirdik. Hastaneye doğru yol aldık. Yolda, sesimi yükselterek “evi değiştirmedikleri takdirde bir daha o eve girmeyeceğimi” söyledim. İyi niyetli bir söz idi ancak ses tonumun yüksekliği bütün iyi niyeti bertaraf etmiş, yanlış anlaşılmıştım. Babam; bir yük olduğunu hissetmiş, üzülmüş, hatta ağlamıştı. Babama sarılmış ve ben de ağlamıştım.
Usûl ve üslup sözün hakkını vermemiş, ses haddini aşmış ve sureti çirkin eylemişti. Usûl hatası yapmış, karşımda beklediğim tutum ve davranışı görememiştim. Mesele güzel bir söz, güzel söylenmeli, usûl ve üslup sözün hakkını vermeliydi.
Müspet hareket; güzel bir sözü güzel söyleyebilmektir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.