Nurettin HUYUT
Risale-i Nur'a göre manevi performans ölçülemez
Risale Haber güzel bir tartışmaya aracılık yapıyor. Manevi başarı veya performans ölçülebilir mi? sualinin cevaplanmasında ortaya çıkan farklı fikirlere imkân tanıyor.
Bu konuda Sn. Sivri ile Sn. Çiftçi, tartışmanın odak noktasını oluşturuyor. İddialarını ispat için, yani, manevi performansın (derecenin) ölçülebilirliğini ispat cihetinde birçok makale yayınladılar.
Yayınlananların hepsini okudum. Karşı görüşler içeren makaleler de yayınlandı onları da okudum.
Sivri'nin, 29.12.2008 tarihli makalesinde 23. Mektuptan aktarmış olduğu ifadelerle iddiasını ispata çalışmasına doğrusu çok şaşırdım. Üstadın dört imam ve mehdi ile ilgili (manevi alemi görerek) söylemiş olduğu sözlerini delil göstermek doğru olmaz. Zira, herkes manevi alemleri göremez.
Risale-i Nur'da bu konu ile ilgili ciddi bölümler var nedense oralara hiç girmedikleri görülüyor. 17. Lem'anın 13. notasında bu konu açık bir ifade ile dile getirilmiş. Müslümanların beş konuda iltibas ettiklerini (karıştırma/bulaştırma/ bir konuyu diğer konuyla karıştırdıklarını) söylüyor. Bunlardan biri de manevi makamları birbirine karıştırmaktır.
Katre gibi makamını, deniz gibi evliyanın makamâtıyla iltibas eder. (1)
Yine Sözlerde konu ile ilgili şu açık ifadeleri görüyoruz.
Hem de, şu âlemin mikyâsıyla âlem-i ebedînin şeyleri tartılmaz. Buranın en büyüğü, oranın en küçüğüne muvâzî gelemez. Sevâb-ı amâl o âleme baktığı için dünyevî nazarımız ona dar geliyor. Aklımıza sığıştıramıyoruz.
İşte, dünya nazarıyla, dar fikrimizle, âhirete müteveccih hakâik-ı sevâbiyeyi o bedevî adam kadar da düşünemiyoruz. Hazret-i Mûsâ (a.s.) ve Hârun'un (a.s.) meçhûlümüz olan hakiki sevapları ile muvâzene değil-çünkü teşbih kaidesi meçhûlü mâlûma kıyas eder-belki muvâzene edilen, mâlûmumuz olan ve tahminimize giren sevaplarıyla, bir abd-i mü'minin bir virdine mukabil meçhûlümüz olan hakiki sevâbıdır.
Hem de, deniz yüzü ile katrenin gözbebeği, güneşin tamam aksini tutmakla müsavidirler; fark, keyfiyettedir. Hazret-i Mûsâ (a.s.) ve Hârun'un (a.s.) deniz-misâl âyine-i ruhlarına in'ikâs eden mahiyet-i sevap, bir katre hükmünde, bir abd-i müminin bir âyetten aldığı aynı mahiyet-i sevaptır. Mahiyetçe, kemiyetçe birdirler; keyfiyet ise, kabiliyete tâbidir. (2)
Şayet denildiği gibi manevi performans ölçülebilseydi. O zaman insanlar bu dünyada düşüncelerinden dolayı cezalandırılmaları gerekirdi. Bu ölçüm yapılamadığı için gerçek demokrasilerde düşünceye ceza diye bir madde bulunmamaktadır. Mükâfatta verilemez.
Örneğin insanlara herhangi bir terör örgütünü fikren destekliyor diye ceza verilmez. Düşüncelerini eyleme geçirmedikleri sürece her türlü hakları mahfuz tutulur/tutulmalıdır. Veya devletin politikalarını destekliyor diye insanlar mükâfatlandırılmaz/ mükâfatlandırılmamalı. Böyle bir ölçüm doğru değildir.
Ölçümleme bilinmeyeni bilinenle kıyaslamaktır. Yukarıda da belirtildiği üzere manevi feyz kişilerin ruh aynaları ile ilgili bir durumdur. Her insan Kur'an okurken her harfinden 10 sevap alır. Bu durum adaleti İlahiyeyi gösteriyor. Ancak, mahiyeti sevap farklı olduğundan aynı feyzi aldı denemez.
Bunu şöyle bir misalle açıklamaya çalışalım. Karşımızda büyük bir havuz var biz iki kişi o havuzdan su alacağız. Her birimizin eline bir sünger verilmiş. Bize deniyor ki, bu havuzdan her biriniz elinizdeki süngeri batırarak su alacaksınız. On defadan fazla batıramazsınız. Bize verilen süngeri suya batırıyoruz ve sıkarak kovamızı dolduruyoruz. Onuncu batırışın sonunda bakıyoruz ki, birimiz on kova su almış, diğerimiz bir kovayı bile dolduramamış. Nedeni bize verilen süngerler eşit değildir. Biri bir daldırışta bir kova su emerken diğeri ancak bir avuç su emebiliyor.
Ruhun mahiyet aynası derken o kastediliyor. Hazret-i Mûsâ (a.s.) ve Hârun'un (a.s.) deniz-misâl âyine-i ruhları ile bizim küçücük ayna misal ruhumuzu aynı kefeye koyup bizde aynı mertebelere çıktık dersek büyük yanılgı içine girmiş oluruz.
Günümüzde de insanların mahiyet aynaları farklı farklıdır. Bir kişinin kırk günde kazandığı manevi mertebeyi bir başkası kırk senede kazanamaz. O nedenle hizmette istihdam edeceğimiz insanları bu şekilde ölçerek değerlendiremeyiz.
Performans değerlendirmesi bilinen şeylerde olur. Örneğin bir duvar ustası tutmak istediğinizde yapacağınız şey bellidir. Önce yaptığı işleri referans alırsınız. Sonra bir ustanın günde kaç metre kare boya yapabileceğini birkaç kez uygulayarak ölçersiniz. Bu sonuç sizin elinizde bir ölçü olur ve tuttuğunuz ustayı bu ölçülerle değerlendirirsiniz.
Ustalığını ancak önceki yaptıkları ile değerlendirebilirsiniz. Yapılacak miktarı daha önceki denemelerden tahmin edersiniz. Demek ki, burada iki durum söz konusu biri işin kalitesi, yani sanat yönü bu her ustada farklılık gösterir. Diğeri ise yapılan işin miktarıdır. İşin miktarını sözleşmeye koymanız gayet normalken diğerini koyma şansınız olsa da çok fazla işe yaramayacağı açıktır. Zira, her yiğidin bir yoğurt yeyişi vardır kaidesince her ustadan aynı performansı almanız mümkün olmayabilir.
Hizmette de görev tanımı yaparken sadece bilinen işlerin miktarlarını koyabilirsiniz. Yani, bir kişiye sabah 8'de başlayıp akşam 17:00'de işi bırakacaksın diye bir madde koymak mümkün ama her on günde bir kişinin hidayetine vesile olacaksın diye bir madde koymak yanlış olur. Zira tesirde, hidayette Allah'tandır. Sen bütün ihlâsınla anlatırsın ama karşıdaki almaz. Veya başka bir yerden feyiz alır senden almış zannedilir. Böyle bir durumda başarılı mı başarısız mı olduğun nasıl ölçülecek?
KAYNAK:
(1)(Said Nursi Lemalar 17. lema sh. 136)
(2)(Said Nursi Sözler Sh. 314)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.