Misafir Kalem
Saidler, Hamzalar, Ömerler neden hâlâ bekliyorsunuz?
Saidler, Hamzalar, Ömerler neden hâlâ bekliyorsunuz?
Siyaset elimizde kızgın bir kor haline geldi. Hararetin son haddindeyiz şimdi. Zeit Geist (Zamanın ruhu) ise, siyaset üstü bir siyaseti vâcip kılıyor bize.
Kapandığını sandığımızda açılır bütün kapılar. Karanlığın en koyu anı, nur topu gibi bir sabahı muştular. Kıştan sonra gelecek olansa, bahardır hiç şüphesiz.
Niyetler sahih olmalı tam da bu noktada. Hiçbir maddi menfaat kaygısı alıkoymamalı bizi yolumuzdan. Şahıslarımızı çekebilmeliyiz tüm azmimizle hakikatin önünden. Hiçbir makam sevdası, hiçbir kıskançlık, hiçbir ayrılık yerleşmemeli damarlarımıza.
Dimdik durmak, dosdoğru yürümekle emir olunduk çünkü. “Emir olunduğun gibi dosdoğru ol!” hakikati, Peygamberin dahi saçlarını ağartan ağır bir hakikattir.
Zaman gelmedi mi? diye soruyordun geçenlerde. Zaman geldi arkadaşım, geldi de geçiyor bile. Yeter ki sen kendine kabul ettir nerede ve hangi zaman diliminde olduğun gerçeğini.
Zaman, saçlarındaki ak mektuplarla haberler yolladığı gibi sana, kışın ak kristalleriyle anlattığı gibi sahipsiz olmadığını, yeni bir devrin başladığını da “yed-i beyzasıyla-ak eliyle” göstermişti yıllar önce…
O elin işaret etiği nokta, elin aslından daha anlamlıydı aslında. Artık o hakikate odaklanmanın zamanı geldi de geçiyor. Siyasette boğulmadan, siyasete hükmetmenin zamanı geliyor…
Bak kardeşim! Kaç küsur yıldır hayallerini gördüğün, rüyalarıyla büyüdüğün, destanlarını kıta kıta dizdiğin o kutlu vaktin arefesindeyiz şimdi. Aman ha uyanık ol! Aman ha “ihlaslı” ol!
Suriye’ye bakalım seninle. İslam ümmetinin ve insanlığın düştüğü bu en acı duruma bakalım. Rusya’nın, Çin’in ve İran’ın nasıl da el ele verdiğine bakalım! Afganistan’a, Irak’a, Suriye’ye, Filistin’e bakalım! Kan fıçısına dönmüş ülkelerden sızan kanlarla, sadece maddi menfaatlerini tatmin için taslarını dolduran menfaatçilere bakalım!
Senden başka var mı adalet-i mahzayı (gerçek adaleti) dillendiren? Senden başka var mı “İhlası ve ittihadı” kendine program yapan? Bunlar senin vazifen... Yüzlerce yıldır mazlumları inim inim inleten zulümleri bitirecek iksir senin elinde!
Bazen olayların akışı, cansız bir dekor gibi hissizleştirir bizi. Nehirlerin akışına kapılmış dal parçaları gibi sürüklenir de sürükleniriz nereye gittiğimizi bilmeden. Bir an için kendimize geldiğimizde, tutunacak, sığınacak bir liman ararız ama tam da uçurumun kıyısına gelmişizdir. O anda uyanmamızın ise hiç de anlamı kalmayacaktır oysa.
Herkes bir seçim yapmak zorundadır dünyada. Çünkü bu dünya imtihan meydanıdır ve elmaslar ile kömürler ancak seçimlerle ayrıştırılacaktır…
Sahabeler; müşriklerin, ehl-i kitabın, Sasani’nin, Bizansın, tüm dünyadaki bütün batıl düzenlerin önünde tek başına dikilmiş Hz. Muhammed’den yana seçim yaptılar yapmasına ama ya yapmasaydılar?
Çünkü onların da seçme hakkı vardı ve Müseyleme’tül Kezzabı ya da Ebu Cehil’i de seçebilirlerdi. Yatmayı, uyumayı, rahatı, olanla yetinmeyi seçebilirlerdi… Hiç düşünmeden “sadakte ve bil hakkı natakte” dedikleri için aleme imam oldular…
Kâinatın en kritik karar anında, tüm dünyayı kuşatmış dehşetli propagandalara ve iftiralara rağmen, doğru olanı seçtikleri için, güneşin yörüngesindeki yıldızlar oldular onlar…
Bizler ise öyle büyük ve dehşetli bir seçimin sancısını yaşamadık hiçbir zaman. Binlerce yıl boyunca, öncekiler tarafından hazırlanmış bir sofrada hazır bulduk, mezheplerimizi, hadislerimizi, tefsirlerimizi, fıkıh kitaplarını, Risale-i Nurlarımızı. Ne kadar şükretsek az…
Bugün de birileri hazırlasın, daha da hazırlasın, biraz daha, çok daha hazırlasın diye bekliyoruz sessizce. Peki biz ne zaman yapacağız seçimimizi? Ben size söyleyeyim hemen:
Tozlu raflarda bıraktığımız Kur’an-ı Kerim’in âyetlerini okuyup tefekkür etmeye başladığımızda…
Hiçbir tereddüte mahal vermeden yüreklerimize, akıllarımıza sindirdiğimiz o ayetlerin anlamlarını sadece “Allah rızasını” gözeterek yaşadığımızda,
Peygamberimizin hadis-i şeriflerini birer özlü atasözü olarak algılama yanılgısından kurtulup, o Sevgilinin izinde, ölene dek gerçekten yürümeye ahdettiğimizde,
İmanımızın atalardan kalma “taklidi” bir iman olarak kalmasına rıza göstermeyip, hakikatin tam da merkezinden “tahkiki” olarak her şeyi anlamlandırdığımızda,
Sonsuz Rabbimizin kâinatın her bir zerresinde her an faaliyette, her âşire apayrı bir tecellide olduğunu aklımızla, kalbimizle, duygularımızla fark ettiğimizde,
Zikirlerimizi, dualarımızı, tesbihatları, yazılarımızı alışıldık adetler olarak görmeden, o fiillerin işâret ettikleri hakikatleri tek tek özümseyerek kavradığımızda,
Okuduğumuz Risale-i Nurlar gibi tefsirlerin Kur’ân-ı Kerim’in yüksek hakikatlerini gösteren birer pencere ve ayna olduklarını bilerek, onun düsturlarına ihlasla sarıldığımızda,
En önemlisi, Salahaddin Eyyubiler, Fâtih Sultan Mehmedler gibi, ihlası, Allah rızasını bütün başarılardan daha önemli olan esas maksad olarak gördüğümüzde,
İşte gereken seçimlerimizi yapıp bütün bu asli hedeflere ulaştığımızda, diğer bütün tali gâyeler de lütf-u ilahi ile önümüze seriliverecektir kardeşim!
Televizyonlarında iman hakikatlerini anlat artık! İnternet sitelerindeki siyasetten ve o adaletsiz dilden kurtul! Siyasetle dolup taştığın da yetişir artık. Siyaset güdeceksen, ittihad-ı İslam siyaseti güt. Aslında her şeyin değişmesini isterken değişimi de sen engelliyorsun. Tokada da müstahak olacaksın, farkında mısın?
Demem o ki, madem bahar mevsiminin geldiğine kâniyiz, o halde neredeyse bir asırdır gelmelerine muntazır olduğumuz Saidleri, Hamzaları, Ömerleri, Ahmedleri görmenin de arefesindeyiz demektir.
Acele edip kışta gelenlerin ektikleri tohumların neticesi olan güller, menekşeler, karanfiller, leylaklar, laleler ve mis kokulu sümbüller! Politik oyunların, batıl medeniyet ve sistemlerin şu boğulma anında, birer Bediüzzaman olup koyulun yollara.
Bütün cemaatlerin, tarikatlerin, mezheplerin ve meşreplerin mensuplarıyla el ele, gönül gönüle vererek asırlık İslam yurdunu “birlik” bahçesine çevirmemizin zamanıdır artık.
Kapı kapı, ev ev, yürek yürek dolaşarak, bütün su-i zanların, kinlerin, nefretlerin bir anda sevgiye, dostluğa, kardeşliğe dönüşebileceğini gösterebileceğimiz mevsimin cemresi çoktan düştü.
Sana düşen, Allah rızasından başka hiç ama hiçbir gâye gözetmeden, yalınayak da olsa yollara koyulmaktır kardeşim.
Bu seçimden başka seçimin kalmadı artık. Yoksa bir asır daha “seçimindeki yanlışlığının” en acı bedellerini kendine ve insanlığa ödetmeye devam edeceksin!
İnsanlığın kurtuluşunun yegane şifresi, senin İhlaslı adımlarındadır. Ve çok yakında o adımlar, seni hor görenlerin de pusulası olacaktır. (OD)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.