Serdar ABDULKADİR
Semender (Zümrüd-ü Anka, Simurg-Phoenix)
-…Çok geçmeden Hüd hüd çıkageldi ve Süleyman’a dedi ki: “Ben, senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sana kesin bir haber getirdim.-
‘…Semender zevk almaz âteşin germiyyetin asla,
Anı sen ben gibi gurbette câyı nâr olandan sor.’ / Aşkî
Pek çok divanda izine rastladığımız semender, Çakerî Dîvânı’nda “cesurluğuyla” boy gösterir.
Çakeri kendisini (muhtemel bir savaş hâlinde) ölümden korkmayarak ateşe atlayan semendere benzetmiştir:
‘…
Kal‘a ceng olsa anmayıp ölümüm,
Yanar oda girer semender idim…’
İnanışa göre gönlün içerisinde “süveyda” denilen siyah bir nokta mevcuttur.
Burası bir basiret-olgunluk merkezidir.
Kalpte var olan süveyda; diğer adıyla sevdâü’l-hıtl olan bu pıhtı, kalbin içinde siyah bir benek hâlindedir.
Eğer insan aşk ateşine tutulursa, bu süveyda denilen kara pıhtı yavaş yavaş çözülür ve kana karışır.
Bu durum, semenderin sıvı salgılamasına benzemektedir.
Gönül ile semender arasındaki ilgiyi böyle kurabiliriz:
Gönlümüz nâr-ı gamınla çok safâlar kesbeder,
Anda bu hâlâtı görenler semender sandılar. (Hasan Ziyâî)
***
Semender ve ateş mevzuuna en benzer hâdise, şüphesiz Hazret-i İbrahim’in (a.s) kıssasıdır.
Hazret-i İbrahim (a.s), zalim Nemrut tarafından mancınıkla ateşe atılmıştır. Ancak Allah’ın yardımı ile ateş İbrahim’i yakmamıştır. Ateş İbrahim’e (a.s) serin ve selametle olmuştur.
Burhân-ı Kātı‘da; sâm/ender yani “ateş içerisinde yaşayan” mânâsına tekabül eder semender…
Semender;
Kirlendikleri zaman su yerine ateşe atılır.
Ancak orada arınır… Temizlenir.
Aslında bütün bunlar belli ki ya da belki sembolik ifadelerdir.
Ateş; meşakkatin, imtihanın kısacası zorlu hayat yolundaki insanın karşısına çıkan engellerini temsil eder.
Semender ise iç benliğini dışarı çıkarıp dış benliğiyle bütünleşen, tek bir yumruk olan insanın sembolüdür.
***
Ölüm ve hayat Cenab-ı Hakk‘ın sırrıdır.
Bu sırrı merak eden Hazreti İbrahim (a.s) gibi peygamberlere Allah, parça parça haline getirilen kuşlarla ölümün ve dirilişin sırrını göstermiştir.
Meraklarını gidermiştir.
Yahudiler Hz İsa (as)‘ın peygamberliğine delil ve mucize isteyince İsa (as) "Ben çamurdan bir kuş yapar ve ona üflerim. Allah (cc) izni ile o kuş canlanıp uçar" buyurur.
Yahudiler bunu yapmasını isteyince İsa (as) çamurdan bir kuş yapıp ona üfler ve kuş Allah‘ın izni ile dirilip uçar.
Semender, Anka Kuşu gibi bir efsane değil.
O yaşayan bir gerçek.
***
Anka, Feridüddin Attar’ın Mantıku’t Tayr adlı eserinde Simurg olarak adlandırılır.
Buradaki efsaneye göre, kuşlar bir gün kendilerine bir kral seçmek için toplantı yapar.
Toplantıda Hüd Hüd Kuşu, “Benimle gelirseniz padişahınıza kavuşursunuz. O Kaf Dağı’nda yaşamaktadır ve adı da Simurg’dur” der. Ancak Kaf Dağı’nda oturan Simurg’a ulaşabilmek için yedi vadinin aşılması gerekir.
Ona secde etmek için Kaf Dağı’na doğru yol alan milyonlarca kuş bu uzun yolda çok yorgun düşer, bir bir eksilmeye başlarlar.
Aşmaları gereken yedi zorlu vadiye geldiklerinde yarısı ölmüştür.
Yolun sonuna gelmek üzereyken sadece otuz kuş kalmıştır.
Dünyada kalan bu son otuz kuş, yorgunluktan bitap düşmüş bir haldeyken nihayet Kaf Dağı’na varır. Ancak buraya vardıklarında karşılarında gördükleri Simurg kendilerinden başka bir şey değildir.
Anka kuşunun bir başka ismi olarak bilinen Simurg’un Farsça kelime anlamı “otuz kuş”tur.
Otuz kuş anlar ki, aradıkları sultan kendileridir, yaptıkları yolculuk kendi içlerinedir.
Ayna görevi gören Simurg, tasavvuf dünyasında Allah’ın simgelerindendir. İnsanın kendini yakmadıkça yeniden doğmasının mümkün olmadığı da, Simurg efsanesiyle hatırlatılır.
***
Mısır’da ölümsüzlüğün simgesi olan Anka Kuşu, Semender adıyla da anılmış.
Bir efsaneye göre Anka kuşunun gagası “ney”e benzer ve güzel ötüşüyle bilinir.
Semender, yaşamının sonuna geldiğini anlayınca bir ağacın dalına tüneyip büyüleyici bir sesle şakır.
Sesini duyan bütün kuşlar kanat çırpmayı bırakıp onu dinler.
Efsaneye göre Semender kuşunun ötüşü uzaklardan bin sesin yankısı gibi duyulurmuş.
Bu yönüyle Çinliler, Semender kuşunu dansın ve müziğin yaratıcısı olarak görür.
Batı dünyasında Anka kuşu Phoenix olarak bilinir.
Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde Anka kuşu ölümden sonraki dirilişi simgeler.
Sonraki dönemlerde ise taze bir gelini kaçırdığı için Peygamber Hanzele tarafından lanetlenmiş ve bu lanetten sonra yerden çok yükseklerde uçmakla cezalandırılmış.
Yahudiler ise çocukları boğduğu için, Anka kuşunun Musa peygamber tarafından kovulduğuna inanır.
***
Anka; gücü, saf olmayı, tekâmülü, erdemliliği, sadakati, zarafeti, hakkaniyeti temsil eder.
O, erişilmezdik, yücelik ve olağanüstülük gibi özellikleri simgeler.
Anka, birçok kültürde yer alan evrensel nitelikli mitolojik kuştur.
Her kültürde Anka’ya yüklenen anlam, bunlarla ilgili inanç ve efsaneler ufak farklılıklar gösterse de, öz aynıdır.
İslam tasavvufçusu Feridüddin Attar “Mantık’ut- Tayr” adlı yapıtında Anka’nın hikâyesini anlatır. Anka kuşu ile ilgili bir hikâye şöyledir:
“Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg (Zümrüd-ü Anka ya da Phoenix), Bilgi Ağacının dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş.
Bu kuşun özelliği gözyaşlarının şifalı olması ve yanarak kül olarak ölmesi, sonra kendi küllerinden yeniden dirilmesidir, diriltilmesidir.
Kuşlar Simurg'a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Samur’u bekler dururlarmış.
Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.
Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg‘un kanadından bir tüy bulmuş.
Simurg‘un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg‘un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.
Ancak Simurg’ un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindeymiş.
Oraya varmak için ise yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş, hepsi birbirinden çetin yedi vadi... İstek, aşk, marifet, istisna, tevhid, hayret ve yokluk vadileri...
Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar.
İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler.
Yorulanlar ve düşenler olmuş...
"Aşk Denizi"nden geçmişler önce...".
"Ayrılık Vadisi"nden uçmuşlar...".
"Hırs Ovası"nı aşıp,
"Kıskançlık Gölü"ne sapmışlar...”
Kuşların kimi "Aşk Denizi"ne dalmış, kimi "Ayrılık Vadisi"nde kopmuş sürüden... Kimi hırslanıp düşmüş ovaya, kimi kıskanıp batmış göle...
Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp.
Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş.
Kartal, yükseklerdeki krallığını bırakamamış.
Baykuş yıkıntılarını özlemiş.
Balıkçıl kuşu bataklığını.
Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış.
Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi "Şaşkınlık" ve sonuncusu Yedinci Vadi "Yokoluş"ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş...
Kaf Dağı'na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.
***
Hikâyenin bir başka anlatımı ise şöyledir:
"… Günlerden bir gün, dünyadaki bütün kuşlar bir araya gelirler. Toplanan kuşların arasında hüthüt, kumru, dudu, keklik, bülbül, sülün, üveyik, şahin ve diğerleri vardır. Amaçları, padişahsız hiç bir ülke olmadığı düşüncesiyle, kendilerini yönetmek üzere bir padişah seçmektir.
Hüd hüd söze başlar ve Hz. Süleyman’ın postacısı olduğunu belirttikten sonra; kuşların Sîmurg adında bir padişahları olduğunu söyler.
Ama hiç bir kuşun haberlerinin olmadığını, herkesin padişahının daima Sîmurg olduğunu belirtir.
Ancak, binlerce nur ve zulmet perdelerinin arkasında gizli olduğu için bilinmediğini ve onun "bize bizden yakın, bizimse uzak" olduğumuzu anlatır.
Simurg’u arayıp bulmaları için kendilerine kılavuzluk edeceğini ilave edince; kuşların hepsi de Hüd Hüd’ün peşine takılıp onu aramak için yollara düşerler.
Kuşların hepsi de Sîmurg’ un sözü üzerine yola revan olurlar…
Ama yol çok uzun ve menzil uzak olduğundan; kuşlar yorulup hastalanırlar.
Hepsi de, Simurg’u görmek istemelerine rağmen, Hüd Hüd’ün yanına varınca "kendilerince geçerli çeşitli mazeretler söylemeye" başlarlar.
Çünkü kuşların gönüllerinde yatan asıl hedefleri çok daha basit ve dünyevidir.
Bu mazeretleri dinleyen hüd hüd, hepsine ayrı ayrı, doğru, inandırıcı ve ikna edici cevaplar verir.
Sîmurg’un olağanüstü özelliklerini ve güzelliklerini anlatır.
Hüd hüd söz alır ve şunları söyler: Söyledikleri, ayna ve gönül açısından ilginçtir:
Sîmurg, apaçık meydanda olmasaydı hiç gölgesi olur muydu?
Sîmurg gizli olsaydı hiç âleme gölgesi vurur muydu?
Burada gölgesi görünen her şey, önce orada meydana çıkar görünür. Simurg’u görecek gözün yoksa gönlün ayna gibi aydın değil demektir.
Kimsede o güzelliği görecek göz yok; güzelliğinden sabrımız, takatimiz kalmadı.
Onun güzelliğiyle aşk oyununa girişmek mümkün değil.
O, yüce lütfuyla bir ayna icat etti.
O ayna gönüldür; gönle bak da, onun yüzünü gönülde gör.
Ama yol, yine uzun ve zahmetli, menzil uzaktır. Yolda hastalanan veya bitkin düşen kuşlar çeşitli bahaneler, mazeretler ileri sürerler.
Tam bu sırada, Sîmurg tecelli eder… Fakat otuz kuş, tecelli edenin bizzat kendileri olduğunu; yani, Sîmurg ’un mana bakımından otuz kuştan ibaret olduklarını görüp şaşırırlar.
Çünkü kendilerini Sîmurg olarak görmüşlerdir.
Kuşlar Sîmurg, Sîmurg da kuşlardır.
Sîmurg’ dan ses gelir: "Siz buraya otuz kuş geldiniz, otuz kuş göründünüz. Daha fazla veya daha az gelseydiniz o kadar görünürdünüz. Çünkü burası bir aynadır!"
***
Sîmurg (Zümrüt-ü Anka) adlı efsanevî kuş, Allah’ın zuhur ve taayyünüdür. Ancak, Vahdet-i Vücut’a, yani Varlık Birliği’ne ulaşanlar, derin anlamları idrak edebilirler.”
Anka sonsuzluktur.
Semen der yolcudur.
Yoldur.
Anka’nın arayışı Bir’in arayışıdır.
Hayy’dan gelenin Hû’ya seferidir.
-Siz buraya otuz kuş olarak geldiniz, bu aynada da otuz göründünüz. Eğer kırk yahut elli kuş gelseydiniz, üzerinizden varlık perdesi kaldırıldığında o kadar görünürdünüz.-
Hüd Hüd’ün elinde ‘Bismillah’ vardır.
Aynada gördüğün sendir.
Sırrın, seferindir!
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.