Sezai Karakoç ve Çağdaşlık

“Sezai Karakoç’u okumayan/anlamayan çağdaş değildir” diyor Urfalı şairimiz Akif İnan. İslami medeniyet tasavvuru denince ilk akla gelen isim Sezai Karakoç, üstada göre. Üç büyük medeniyet mimarımız var: Bediüzzaman, Necip Fazıl ve Sezai Karakoç. Bediüzzaman, İslam’ın içinden çıkmış, onu içerden okumayı başarabilmiş nadide şahsiyetlerden. Necip Fazıl ve tilmizi Karakoç, İslam’a sonradan dahil olmuş onu biricik hayat gayesi ittihaz etmiş iki güzide şair. Bediüzzaman ile diğer ikisi arasında detaylı bir fark var. Biri alim/arif diğerleri sanatçı/şair.

İslam davası tarih boyunca ‘ulema’ tarafından temsil edilmiş. Aydın, sanatçı ve entelektüel tiplemesi ise modernlikle birlikte düşünce dünyamıza girmiş daha doğrusu sıçramış olan yabancı mefhumlar. Aydın, sanatçı ve entelektüel tipolojisinin en büyük zaafı ve dahi çıkmazı İslam’ı dışarıdan okuması yani içerden okuyamaması. İslami irfan noktasında aydınlarımız tam bir cehalet içinde. Necip Fazıl ve Sezai Karakoç İslam’ın en temel müeyyidesi olan Kur’an alfabesini bile yüzünden tilavet edemeyecek kadar avam bir bilgiye sahiplerdi. Onların bildiği genelde sanat, özelde ise şiirdi. İslam ise sanatı ve şiiri büsbütün olumsuzlamamakla birlikte kabul etmek gerekir ki onlardan çok daha farklı bambaşka bir düzlemdir.

İslam tarihi ciddi bir okumaya tabi tutulduğunda görülecektir ki, Abdurrahman Arslan gibi bazı uyanık beyinlerin üzerinde defaatle durduğu vechiyle, İslami misyonun biricik taşıyıcısı ve aktarıcısı ulemadır. Söz konusu İslam olunca Kur’an ve Sünnet girer devreye. Bu iki alanı da en iyi bilenler yine alimlerdir. (Alimden kastımız kelimenin en yalın anlamıyla Kur’an’a ve İslami irfana derin vukufiyeti olanlar) Yeni bir medeniyet tasavvuru, fikri veya hamlesi gibi söylemler moderniteyle birlikte ortaya çıkmış savunma refleksleri. Bunlar sadece söylem düzeyinde kalmış entelektüel lakırdılar. Pratiğe bakılırsa yük yani misyon hala ulemanın omzunda.

Seyyid H. Nasr, Ali Şeriati ve Abdülkerim Suruş hep bu lakırdıyı terennüm ettiler ancak iş yine ulemaya kaldı, sadece iş değil, düşünce, plan, proje ve stratejinin hepsi. Aydının işi ise olan biteni kıyıdan seyretmek. Necip Fazıl ve Sezai Karakoç çizgisi derinlik ve irfandan yoksun romantik ve şairane bir serzenişten ibaret. Ülkemizde kitlesel bazda asıl İslami hamleyi başlatanlar Şeyh Said, Said Nursi, Tunahan, Arvasi ve Kotku… Günümüzde mevcut İslami hareket, aksiyon ve düşünce onların eseri, meyvesi. Kur’ani paradigmaya, peygamberi metoda ve İslami hareket tarzına en yakın duranlar bunlar.

Şiir ve sanat adı altında İslami söylemi dillendirmeye çalışmak teşvik edici ve övünce layık bir teşebbüs olmasına rağmen son tahlilde talidir yani ikincildir. Asıl olan Kur’an, sünnet ve topyekun İslami ahlaktır. Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Rasim Özdenören, İsmet Özel, Akif İnan ve Miyasoğlu gibi adamların İslam’ın edebi ve kültürel alanında ortaya koydukları hizmetler takdire şayan ancak halis anlamda İslam realitesi ve paradigması söz konusu olduğunda devreye ulema girer. Zira İslam’ı içerden okuma vasfı daha doğrusu salahiyeti/ehliyeti sadece ulemaya mahsustur. Diğerleri bu noktada açık bir bilgi zaafiyeti içindeler. Dolayısıyla kanaat ve fikir önderi olma özellikleri kendiliğinden ortadan kalkıyor. Yani demem o ki “bir şeyi olduğu gibi vasfetmek lazım zira ihsan-ı ilahiden fazla ihsan, ihsan değildir.” 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
14 Yorum