‘Siyasal İslam’

İslam dünyası hem coğrafik, hem sosyal, hem sanatsal hem de ekonomik açıdan kaynayan ve çoğu zaman fokurdayan bir kazan görünümünde. Bunun en büyük müsebbibi yaygın ve yerleşik kanaate göre Emperyalist batının sınır tanımayan kayıtsız ve hayasız taarruzu. Bu kanaat derin bazı tarihsel argümanlar ışığında tahlile tabi tutulursa görülecektir ki biricik sebep zannedilen bu dış kaynaklı açıklama İslam dünyasının içinde bulunduğu acıklı durumu açıklamak için yeterli değil. Oryantalist söylem geçmiş yıllarda geçerli bir bahane kabul edilse bile günümüz sorunlarını anlamak bakımından romantik bir serzenişten öteye geçmez. İslam dünyasının içinde bulunduğu ‘vahim’ durumun nedenini anlamak iç dinamiklerin analiziyle mümkündür ancak.

İlk zamanlar Batı heyulası karşısında kelimenin en yalın anlamıyla ‘şok’ geçiren müslüman intelijansiya, günümüzde bu heyulanın çatlayan ve çatırdayan yapısını görselerdi -zamanında- bir kısım saçma sapan telif ve terkip hastalığına maruz kaldıklarını/kalındıklarını kolayca anlayacaklardı. Ancak onların böyle bir imkanı yok artık. ‘Nesl-i ati’ olan bizler seleflerimizin tıkandığı ve az bir zayiatla aştığı badireleri atlayamıyor, atlamak şöyle dursun çoğu zaman boğuluyoruz bu kokuşmuş bataklık içerisinde. Onlar işin tahkik boyutuyla meşgul iken bizler meselenin sathi boyutuyla meşgulüz maalesef.

Evet ‘dış mihrak’ların inkar edilemez derecede etkileri var üzerimizde fakat içimizde olup biten bütün çalkantı ve bunaltıları sadece bu etkiyle izah etmek tek kelimeyle “kaçamak” olur. Mesela Irak, Afganistan, Suriye, Suudi Arabistan ve şimdilerde Yemen de yaşanan facialar sadece dış mihrakların tetikleyici tahrikiyle geçiştirilebilecek kadar basit vakıalar mıdır? Bilhassa İran da 79 devriminden bu yana tahsil görmekte olan üniversite gençliğinin yüzde doksan beşinin namaz kılmaması, batılı/seküler yaşam tarzına öykünmesi, üzerinde ciddi ciddi düşünülmesi gereken sosyal bir vakıa.

Sorunun asıl kaynağı kendi içimizde, kendi bünyemizde ve fısıldamaya bile cesaret edemediğimiz en mahrem yerimizde. “Bir kavim kendini değiştirmezse/yenilemezse Allah onları değiştirecek/yenileyecek değildir” (Enfal, 53) esprisi yaşadığımız “kaotik ve kakafonik” zaman dilimine ne de güzel oturmakta. Tüm jakobenci ve tepeden inmeci yaklaşımlar zaman içinde içerden sessiz ve fakat güçlü bir muhalefete angajedir. Bu durum, gerek din referanslı düzenler için olsun gerek laik referanslı düzenler için, fark etmez her daim hükümfermadır. Hegel’in “Her tez rahminde bir antiteze gebedir” şeklindeki malum önermesi sadece düşünce için değil, tüm sosyal vak’alar ve iktisadi yapılanmalar içinde aynen geçerlidir.

Din, nihai tahlilde bireysel bir anlam ve varoluş zeminidir diyenler hemen mimlenmekte ve Kabe de şeytan taşlar gibi taşlanmakta, cemiyetin dışına itilmekte. Halbuki dürüstçe ve soğukkanlılıkla anlamaya çalışılırsa görülecektir ki kutsal kitapların nihai amacı insanın öte alemdeki huzuru ve saadetidir. Bu dünyaya yönelik bazı hukuki müeyyideler ve normlar bizatihi amaç olmayıp büyük amacın rahatça işlemesi için konulan ilahi araçlardır. Her nebinin ayrı bir şeriat üzre amel etmesi bu amaca matuftur. Amaç bir/biricik fakat araçlar farklı.

Siyasal söylem veya daha popüler tabirle Siyasal İslam, Abdulkerim Suruş’un da bir yerde vurguladığı gibi, mazinin tanımadığı, modern zamanlara has seküler ve ideolojik bir okuma biçimi. İnancını, bir nevi madalya gibi taşımak veya gösterişli bir rozet gibi yakasına takmak. Hiç şüphesiz bu söylemin en büyük besleyicisi, tetikleyicisi ve bekli de inşa edicisi tarihte eşine az rastlanır bir hayasızlıkla gerçekleştirilen emperyalist soykırım. Ancak bu arızi ve yanlış denklem üzerinden yeni, yepyeni ve aynı zamanda modern bir İslami söylem inşa etmeye kalkışmak tamda emperyalist açıkgözlerin gökte ararken yerde buldukları kaçırılmaz tarihi bir fırsattı.

Ve maalesef birkaç asırdır bazı “şuuru burkulmuş” modernist Müslüman intelijansiya bu yanlış kurulmuş denklemi genel-geçer tek hakikat kabul ederek bunun üzerinden imal-ı fikir etmekte. ‘Siyasal İslam’, ‘Ilımlı İslam’ ‘İslami radikalizm’ ve ‘İslami modernizm’ şeklindeki yakıştırma ve tanımlamalar gerçek İslam’ın asla tanımadığı, bilmediği ve kabul etmediği bünye dışı artıklar. Bu tarz yakıştırmalar emperyalist amaçlar dışında hiçbir Müslüman ülkeye fayda getirmez, getirmemiş ve getirmeyecek. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum