Ahmet AKCAN
Tebliğ Tarzımız
Hakikat-i tebliğ; manevi mesuliyetlerinden habersiz insanları haberdar kılma veya haberi olup gaflet ve seyyiat içinde yaşayanları uyarma ve uyandırma faaliyetlerinin tümünü ifade etmektedir. İhsan-ı ilahi tarafından omuzlarımıza konulan hizmet-i imaniyede Kur’ani hakikatleri tebliğ ile tavzif edildiğimiz, ümmet-i Muhammedi (a.s) sahil-i selamete ulaştırma görevimiz izahtan vareste görülmektedir...
Tebliğ vazifesi, İslami cemaatlere göre farklı usuller ile ifa edilmektedir. Tebliğde rivayet ağırlıklı bir metodu tercih eden sofiye ve benzeri meşreplere göre İslami davet ve irşadi hareketler galiben, sahabe ve tabiinin hayatlarından akseden güzel fiillerin insanlara hatırlatılması veya evliya ve salihin zatlara ait menkıbelerinin anlatılması şeklinde gerçekleştirilmektedir...
Sofiye meşrebinde rivayet ağırlık icra edilen tebliğ faaliyetleri; teslimi kavi amel cihetiyle laubali nas için imtisale ve itaate kuvvet vermektedir. Bu usul ile lakayd müslümanların yüzlerini hasenata çevirmekte, hayırlı işlerin ifasında müşevvik olduğu müşahede edilmektedir...
İslami tebliğ ve davet vazifesini sadece evliya ve sülahaya ait hayat hikâyelerini anlatarak ifa etmek, dinden uzak seküler bir eğitim ile akılları yaralanmış, dalalet ve felsefe rüzgârlarından inkâr hastalığına yakalanmış ekser’ün nasın tedavisine kâfi gelmemektedir...
İtikadın ve ahlakın bozulduğu, teslimin kırıldığı bu asırda tarif-i ibadet, tasvir-i fazilet, semere-i velayet gibi bir kısım hususiyetler ile insanları ikaza ve irşada çalışmak özellikle fen ve felsefe ile irtibatı olmuş zümreleri inkıyada ve itaate kemaliyle sevk edememektedir...
Esasat-ı diniyede akli izah ve ispatlar yapılmadan, hakaik-i imaniyede ilmi ve mantıki deliller sunulmadan bir kısım hikâyeler veya menkıbeler ile insanları iknaya çalışmanın bu zamanın galip ekseriyetinde daimi bir tesiri mümkün görünmemektedir. İmanları tahkiki yapmak için ilmi delillerin izharı, İslami mes’elelerin akli ispatları da gerekmektedir. Tebliğ vazifesi böyle yapılmazsa insanların yüzlerini hayır ve hasenata çevirmek müşkülleşmektedir...
Risale-i Nur tarzıyla yapılan davette istimal edilen tebliğ usulü sofiye tarzından farklı olarak ifa edilmektedir. Risale-i Nur hizmeti hakikati tebliğ ve hakka davette; nefislerin ilzamına, akılların iknâsına, kalplerin itminanına dair daha kısa, daha emniyetli ve daha selametli bir tarzı istimal ettiği görülmektedir...
Nurlu eserler; insanları seyyiattan nefret ettirmek, yüzlerini hayır ve hasenata çevirmek için İslami emirlere tabi olmanın uhrevi neticelerinden ziyade dünyevi ve manevi neticelerini göstermektedir. Yani gayr-i meşru zevkler içindeki peşin ve dünyevi elemleri, hayır ve hasenatın içine dercedilmiş muaccel lezzetleri göstererek insanları İslami tekliflere teşvik, seyyiattan teneffür ettirme usulünü tercih etmektedir...
Tabir-i diğer ile daire-i imandaki lezzet-i cennet, daire-i fısk ve inkârdaki elem-i cehennemi tasavvur ve tahattur ettirerek hissiyat-ı nefsaniyeyi müteessir etmeyi istemektedir.
Fıtrat-ı insaniyenin muaccel (peşin) bir dirhem lezzeti müeccel (gelecekteki) bir batman lezzetlere tercih ettiği, hal-i hazırdaki bir tokattan ileride düşeceği bir ateşten daha ziyade çekindiği bilinmektedir...
Nefsin bu özelliğini dikkate alan nurlu eserler, ayn-ı lezzet içinde peşin elemi, ayn-ı külfet içinde lezzeti göstermekte, insanları mükellefiyete teşvik, seyyiattan nefret ettirip tebliğ ve irşadını sürdürmektedir. Bununla henüz aklı daralmamış, kalbi kararmamış bir kısım füccarı lezaiz-i gayr-i meşruadan teneffür ettirip, ezvak-ı meşrua ile hidayet yollarına vasıl etmektedir...
Din-i İslam, insanı tüm cihet ve cepheleri ile bir bütün olarak değerlendirmektedir. Vazife-i tebliğ ile bütüne ait her cüz’ün terbiye ve tekmili hedeflenmektedir. Bununla insanın yaratılışından aksa’l gaye olan takva-i kamilenin tamamlanması istenmektedir. Nübüvvet müessesesinin en mühim vazifesi olan tebliğ faaliyeti ifa edilmezse hayat-ı içtimaide beklenen neticeler tahsil edilememektedir...
Hâsıl-ı Kelam; Risale-i Nur yoluyla yapılan Kur’an’a hizmet tarzının tebliğ ve irşadi faaliyette istimal olunan usulün insan fıtratına ve zamanın şartlarına daha uygun olduğu ve nefsin ilzamını doğurduğu müşahede edilmektedir. İslami tebliği bir propaganda edasıyla değil, Nebi (a.s) zatında tüm müslümanlar için ilahi bir vecibe olarak görmek gerekmektedir. İslami tebliği bir propaganda edasıyla ifa etmek onun ehemmiyeti idrak edememek, manen savrulmak demektir...
Marufun emredilmesi, münkerin nehyedilmesi demek olan tebliğ vazifesinin yapılmaması veya inkıtaa uğraması musibet-i semaviyenin celbine sebebiyet vermektedir...
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.