Kadir AYTAR
Teravih namazı ve ulemâussû
Bir süredir teravih namazı var mı, yok mu tartışmaları başladı. Tartışma elbette yapılmalı ama, bu halkın önünde değil, ulema arasındaki meclislerde olmalıdır.
Teravih; Ramazan gecelerinde kılınan ve sünnet olan yirmi rekatlık namaza deniyor. Teravih, nefsi rahatlandırmak anlamına gelen “tervih” kelimesinin çoğuludur. Her dört rekatın sonunda bir miktar oturup istirahat edildiği ve nefisler rahatlandırıldığı için bu namaza teravih namazı denilmiştir. (Ferit Devellioğlu, Türkçe-Osmanlıca Lugat)
Teravih namazı da artık 14 asırdır kılına gelen güzel bir ibadet olduğuna göre şeair-i İslamiyeden sayılır. Böyle güzel bir ibadetin yok sayılarak ortadan kaldırmaya kalkışılması tahripkarlıktan başka bir şey olamaz. Nefsini gündem yapmak için medyada birtakım yaygaralar koparmak da bilim adamlığına yakışan bir şey değildir.
Bid’a ve dalaletin sel gibi müminlerin imanlarına hücum ettiği bu zamanda açık deliklerin kapatılması yerine, yeni gedikler açılması akıl kârı değildir. Bu nedenle Şeair-i İslamiye bizim için çok ehemmiyetlidir. Onlara saldırmak da kul hakkına tecavüzdür. Bediüzzaman bu hukuk meselesini şöyle özetler:
“Bu şeâirin umuma taallûku cihetiyle, umum onda hissedardır. Umumun rızası olmazsa, onlara ilişmek, umumun hukukuna tecavüzdür. O şeâirin en cüz’îsi (sünnet kabilinden bir meselesi) en büyük bir mesele hükmünde nazar-ı ehemmiyettedir. Doğrudan doğruya umum Âlem-i İslâma taallûk ettiği gibi, Asr-ı Saadetten şimdiye kadar bütün eâzım-ı İslâmın bağlandığı o nuranî zincirleri koparmaya, tahrip ve tahrif etmeye çalışanlar ve yardım edenler, düşünsünler ki, ne kadar dehşetli bir hataya düşüyorlar. Ve zerre miktar şuurları varsa titresinler!” (Mektubat, Sayfa 385)
Peygamberimizden bu yana İslam büyüklerinin bağlandığı nurani bir zincir var. Bu zincire bağlı kalmak ya da yapışmak yerine lüzumsuz ve zararlı bir surette şear-i İslamiyeye karşı gelmek büyük günahtır, aldanmamak lazımdır.
O nurani zincirin bir halkası da Bediüzzaman’dır. Onun mühim bir talebesi olan Tahiri Mutlu ağabey, Üstadın teravih namazını kıldığını ve ona teravih namazı kıldırdığını hatıralarında anlatıyor. (Ağabeyler Anlatıyor-1, Ömer Özcan, s: 368, Haziran 2007, 5. Baskı, Nesil Yayınları)
Risale-i Nurun bir vazifesi de şeair-i İslamiyeyi muhafaza etmektir. Bediüzzaman birçok meselelerde olduğu gibi teravih namazı meselesinde de şayet Peygamberimizden bu yana yapılan sahih bir ibadet olmasaydı gerekli tashihleri yapardı. Öyle bir şey söz konusu edilmemiş olduğuna göre, o zaman bunu o nurani zincirin veya silsilenin uygulaya geldiği yerinde bir ibadet olarak görmek gerekir.
Nitekim Peygamber Efendimizin Ramazan gecelerini ihyaya teşvik ettiğini Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh); Peygamberimizin Ramazanda kıldığı namaza cemaatin uyması nedeniyle "Bu namazın üzerinize farz kılınmasından korktum." [ İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/496.] diyerek cemaate gelmediği ve kendisinin kıldığı hadisini de Câbirbin Abdullah (r.a.) rivayet etmektedir.
Peygamberimiz hayattayken ve Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer'in halifelikleri sırasında bu namaz ferdî olarak kılındı. Hz. Ömer zamanında da cemaatle kılınmaya başlandı. Peygamberimiz, "Ey Ashabım, benim sünnetime; benden sonra da Hülefâ-i Râşidînin sünnetine tâbi olunuz" buyurmuştur. Peygamberimizin bu açık emrine uymak elbette sünnettir. [İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/497-499.]
Sonuç olarak; Peygamberimizden bu yana gelen nurani zinciri ve uygulamalarını yok sayarsak teravih namazı yoktur, var sayar da o zincire sımsıkı sarılırsak teravih namazı vardır. Yok diyenlerin nelere yok dediklerini gözden geçirmeleri gerekir. Kasıt ihtimalinden de Allah’a sığınmak lazımdır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.