Ahmet AY
Ya o sözleri söyleyen Gladstone değilse?
Sanıyorum yanlış anlaşıldım. Yanlış anlaşıldığımı “ümit etmek” istiyorum. Zira bir önceki yazıma aldığım tepkiler o kadar anlamsızdı ki, bunu kendime ancak “yanlış anlaşılmayla” açıklayabilirim. Başka izah bulamıyorum. Hiç olmadık yere, hiç düşünmediğim bir niyetle kalbim okunmaya çalışıldı. Yarıp bakamayanlar, mesleğimizce memur oldukları şey hüsnüzan değil de suizanmış gibi yüreğimi tırmaladılar. Varsın tırmalasınlar... Olsun, üzülmüyorum. Hakkım kalmışsa da helal olsun. Kardeşlerime, ağabeylerime, ablalarıma karşı hak davası güdecek değilim. Fakat şunu bilmeliler ki; niyetimin hesabını yalnızca Allah’a vereceğim.
Fitne çıkarmak değildi kesinlikle amacım. Malumatımızın sağlamlığını sorgulamaktı. Ve kesinlikle Risale-i Nur metinleriyle bir alakası yoktu. Ben “Ya o komutan Nikola Nikolaviç değilse?” yazısında Risale-i Nur metinlerinde hata var da demedim, ima da etmedim. Yalnızca Üstad Hazretlerinin hayatına ait safahatı aktardığımız üslup akademik bilgi formasyonu açısından çok kırılgan bir zemine sahip olduğunu göstermek istedim. Bilgilerin çıkarılış tarzları ve kabul edilişleri; “Benim sözlerimi dahi mihenge vurun” sözünün sahibi bir Üstadın talebelerine yakışır tarzda değildi. Bunu göstermek istedim.
Hem “Kesinlikle yanlıştır” da demedim. “Okuduğum bir kitapta böyle böyle iddialar var. Enteresan nedenlere dayandırarak itiraz etmişler, buna cevabımız var mı?” kabilinden kardeşlerimin mabeyninde tartışmak istedim. Ama netice ne oldu? Kardeşlerimin çoğu beni “ötekileşmekle” itham etti. Hatta fitne çıkarmakla bile itham edildim. Hatta... Hayır, üzülmüyorum. Çünkü hakkın hatırı âlidir. O ortaya çıksın diye gerekirse kafamızı kardeşlerimizin kılıç gibi yaralayan sözlerine uzatacağız. Uzatacağız ve pişman olmayacağız.
Size bugün bilinen tarihçe bilgilerine getirilen enteresan bir eleştiriyi daha sunacağım. Bu eleştiriyi yapan ben değilim. Zaman İçinde Bediüzzaman kitabında olduğu gibi cemaatin dışından birisi de değil. Bu eleştiriyi yapan Bediüzzaman’ın hayatı hakkında yapılmış en güzel çalışmalardan birisinin müellifi olan Maria F. Weld, yani daha çok bildiğimiz adıyla Şükran Vahide ablamız.
Şükran abla, bakınız “Bediüzzaman Said Nursî’nin Entelektüel Biyografisi” isimli çalışmasında; bizim hep öyle bildiğimiz ve hiç sorgulamadığımız bir mesele hakkında neler söylüyor. İsmi geçen kitabın 52. sayfasında yer alan 102. dipnotu beraber okuyalım:
“Yani, yüzyılın bitimine doğru. İktibas edilen kaynak ve Tarihçe söz konusu bakanın adını vermez. Hâlbuki Şahiner, (Bilinmeyen Taraflarıyla, 79-80) onun “Türklere” karşı duyduğu “nefret”le meşhur olan Gladstone olduğunu söyler. Eğer bu bilgi doğruysa, aktarılan haberin, o zaman diliminden daha önce yayınlanmış bir gazetede yer alması gerekir. Çünkü bu şahıs 1898’de vefat etmiştir.”
Noktasına dokunmadan buraya aldığım dipnota baktığımızda Şükran ablanın gerçek bir tarihçi gibi meseleye doğruluğunu sınama nazarıyla baktığını ve “Kur’an’ı bu Müslümanların ellerinden almalıyız” diyen müstemlekat nazırının kimliğinin, Üstad tarafından söylenmediği halde, Necmeddin ağabey tarafından verildiğini; fakat tarih itibariyle Gladstone’nun o kişi olmasının mümkün olmadığını fark ettiğini görüyoruz.
Zira Şükran abla İngiltere tarihine pek çoğumuzdan elbette daha hakim bir isim ve bu bilgideki hatayı fark etmesi daha kolay. Hem de Risale-i Nur’a kalbiyle bağlı olduğu için niyet sorgulaması yapılamayacak kadar temiz...
İşte benim yapmak istediğim de bu dostlarım. Yıllardır sorgulamadan kabul ettiğimiz şeyler varsa, bunların altını doldurabilme çabası. Hatam olursa, hatam bulunursa, belge ile yanlışım ortaya konulursa pek mutlu olurum. Hem teşekkür eder, hem gerekirse yine bu köşeden özür dilerim. Fakat lütfen, beni kalbimin içinden geçenleri biliyormuş gibi itham etmeyin. Ben kardeşinizim, hasmınız değilim. Bugün bunları biz konuşmazsak, yarın daha gaddarane bir şekilde bize saldırı malzemesi olarak kullanabilirler.
Ben istiyorum ki, doğru bilgi ortaya çıksın. Tarihçe bilgimiz taklitten tahkike yükselsin, genişlesin. Bizim mesleğimiz de zaten tahkik mesleği değil mi? Gayrı niyetim olduğunu düşünenler varsa, onları mahşer günü Allah’ın huzurunda ilzam edeceğim. O huzurda kalpler de gizli kalamaz çünkü... Kalbimi açıp hepsine göstereceğim. Belki o vakit inanırlar.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.