Hüseyin YILMAZ

Hüseyin YILMAZ

Yalan söylüyorsunuz, yalan!..

Düpedüz yalan söylüyorlar... Katsayı tartışmalarının mihverinde tek hakikat var: İmamhatip mektebleri... Gerisi, milleti ahmak yerine koyan entrika ve bir yığın aptalca yalan.

Bin kere mi yazdım, yüz bin kere daha mı yazmak zorundayım? Gam değil... Türkiyenin büyüğünden küçüğüne bütün sıkıntıları aynı kaynaktan fışkırıyor: Milletin değerlerine düşmanlık üzerine kurulan resmî ideolojiden... Devletin istinad ettiği bu sakim düşüncenin hareket noktası bin yıllık bir şanlı mâzî ve irfânı, Batılı düşmanlarımızın isteği ya da tehditleri istikametinde boğmak, ademe mahkûm etmektir.

Hiç bir milletin târihinde bütün bir geçmişini tahrib eden, mel’un ve şenî addeden, zora dayalı bir istihale yoktur. Hükmün tek istisnası var: Türkiye Cumhuriyeti Devleti... Hiç bir pençe, milletinin mefahirini bu kadar fütursuzca parçalayıp atmamış; hiç bir canavar kendi menşeini kurutmak kastıyla çocuklarını bu şekilde yememiştir...

Her milleti bir inanç ayakta tutar: Batıl ya da sahih... İnançsız hiçbir millet ayakta kalmaz, kalamaz... Bir asra yakındır ayakta durmakta zorlanıyoruz. İyi kötü istinad noktamız, devletin seksen küsür yıldır gerici, yobaz, hurafe, safsata diye bin türlü iftira ile yıkmaya çalıştığı dindir... Dinin en ufak tezahürlerine hayat hakkı tanımayan bir zihniyetin “Biz de Müslümanız!” yavesi alçakça bir yalandan ibarettir... Zerrat-ı vücudu desise ve yalandan mürekkeb bir zihniyetin hezeyânlarına karnımız tok... Bu yalanlar sağanağı bir asırdır hız kesmeden devam ediyor...

Efendim, meslekî eğitimin muktezasınca... Kes be zırvayı!.. Kalemin ucundaki cümleyi söylememek için kalb krampları yaşıyorum. Bu ülkede boynundaki tasmasından tutarak süs köpekleriyle girdiğiniz bir çok kapıdan başörtülü eşlerimizle giremiyoruz. Bu mu demokratlığınız, medeniyetiniz, insanlığınız?.. Başınızı yesin! Yalan söylüyorsunuz, sahtekârsınız, korkaksınız!.. İnandıklarınızı söyleyemeyecek kadar korkak ve alçaksınız... Niçin İslâmiyeti istemediğinizi, niçin bütün bunları dinsizlik adına yaptığınızı açıkça haykırmıyorsunuz da, “Biz de Müslümanız!” gibi asırlık bir yalana sığınıyorsunuz. Siz Müslümansanız, biz Müslüman değiliz!..

Başörtüsü sebebiyle devletin bir hastahanesine alınmayan bir Başbakanın eşinin gözyaşları karşısında içine düştüğü aczin, çâresizliğin ızdırabını çocukları gözyaşları içinde üniversite kapılarından dönen, tahsil hayatları ile birlikte gelecekleri mahvolanlar bilir. Bu zulmün dehşetini insan olan anlar... Cumhurbaşkanı’nın bile eşini rahat gezdiremediği bir ülkede demokrasiden bahsedebilenlerin müşterek vasfı, ya budalalık, ya da yalancılıktır...

Çâre bellidir, yol tükendi... Yol değil, bir çıkmaz sokaktı... Bir asır önce yol diye dipçik zoruyla sürüldüğümüz bir çıkmaz sokak. Ama artık sığmıyoruz, bütün bir millet boğuluyor... Milleti de memleketi de lime lime dökülen paçavralara çeverdiniz... Memleketin bütün problemleri sizin eseriniz... Kürt meselesini de siz doğurdunuz, o da ya şenaatinizin ya da ahmaklığınızın eseri... Türkçülüğe kuvvet vermekle sebebiyet verdiğiniz bir aksülâmeldir Kürtçülük... Ya hınzırlığınızdan yaptıınız, ya da ahmaklığınızdan... Ama yağma yok, artık yeter... Bu millet bölünmeyecek, bu topraklar parçalanıp bölüşülmeyecek. Bin yıl kardeş kardeş yaşadık, yine öyle yaşıyacağız: Müslümanca...

Bu kadarıyla da kalmayacak... Sınırları kâğıt üzerinde kalan Avrupa’nın bizden aldığı eski dersimizi yeniden tedrisle müttehid olacağız. İslâm Dünyası da çok daha rahat ve çok daha eşit şartlarda ittihad edecektir. Hâfızamızı bütünüyle kaybetmiş değiliz, bir zamanlar da böyle idik. Birdik, birliktik... Hindin uç bir noktasında birimizin parmağı taşa deyse Endülüs’teki kardeşimizin kalbi kanardı. Yine öyle olacağız...

Bu ızdırablı bahsi uzatmak içimden gelmiyor. Yaşadıklarımızı ileride hakperest ve insaf ehli çocuklarımız yazacak. Bu seksen yılın zulümlerinin Orta Çağ Avrupasının Engizisyonlarına bin rahmet okuttuğunu, bizden sonrakiler gözyaşlara içinde öğrenecekler. Onların mes’ud ve masum dudaklarından bizim için arşa dualar, sizin için lânetler yükselecek...

Dinlerini öğrenmesinler, yaşamasınlar kastınızı meslekî mülahaza sahtekârlığına sararak sadece bu yıl bile en az beş milyon insanın ekmeğine kan ve gözyaşı doğramaktan çekinmiyorsunuz. Dağlar cesametinde yalan söyleyeceksiniz, biz de içimiz kan ağlayarak inanmış görüneceğiz, öyle mi? Hayır, öyle yapmayacağız; artık yalan söylediğinizi haykıracağız: Yalan söylüyorsunuz, yalan!...

Not: Bu mevzuun teknik tarafında bir hakikat payına ihtimal verenler Hasan Cemal’in 10/2/2010 tarihli makalesini okuyabilirler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
6 Yorum