Yavuz Bahadıroğlu

Romancı kurmaca düşünen adamdır. Herkes kurmaca düşünemez, bir tarihî olayı tarihin yalın dilinden alıp, ona vaka, şahıslar, olaylar, gerilim, çözülme, açılış ve kapanış, entrika gibi daha çok gerekli unsurları katarak ortaya fiktif bir dünya meydana getiren şahıs romancıdır. 

Yavuz Bahadıroğlu nadir sanatçılardan biri idi. Adeta romanlarının dünyasında yaşayan, yaşadığı günlük hayatı da bir roman kahramanı gibi algılayıp konuşmasında bile romantizmini koruyan bir insandı. 

Türk romanı yüzyıl Avrupa caddelerinde dolaştı. Namık Kemal İntibah’ı yazdı, Hugo’nun çok basit bir taklidi idi. "Hugo olmasaydı ben olmazdım" diyordu ama ona benzer tarafı var mı yok mu o da ayrı bir mesele. Fransız romantizminin tesiri ile kalem oynattı ama yeni bir dünya inşa etmek için bizim insanımıza önderlik edemedi. Hayatı bir ihtilal ile Osmanlının kaderini değiştirmek idi. İhtilalcilerin insanlığa üzüntü, keder ve trajediden başka verdiği bir şey yoktu. O, elinde kuru sıkı silahı ile sokağa fırlayan bir adamdı. Ne yazık ki silah da görevini yapamadı. İhtilal çocuğu sürgünlerde ömrünü heba edip gitti. 

Namık Kemal'in yazdığı tarihi roman Cezmi'nin ilk olay döngüsü 16. yüzyılda geçmektedir. Roman karakterlerinden Cezmi, yiğit bir Osmanlı sipahisi olarak anlatılmaktadır. Cezmi aynı zamanda şair ve bilgili bir insandır. Cezmi cirit oynamada usta bir askerdir. Roman ilk olarak İstanbul’da başlar, Azerbaycan ve İran’da devam edip Tebriz Sarayı’nda sona erer. İran ile Osmanlı İmparatorluğu arasında savaş başlamıştır. Cezmi ise bu savaşa gönüllü asker olarak katılmıştır. Cezmi ile Adil Giray bu savaş vesilesiyle tanışmışlardır. Savaşta Osmanlı orduları üstün gelmektedir, fakat Adil Giray ve kardeşi Gazi Giray esir düşmüştür. Bu noktadan sonra romanın büyük ve önemli bir kısmı Tebriz Sarayı’nda, Adil Giray, Perihan ve Şehriyar arasında geçmektedir. Daha sonra bu iki kadın Adil Giray’a âşık olmuştur. Perihan, Adil Girayla aşk yaşar ve Osmanlı’nın da desteği ile İran saltanatında söz sahibi olmak istemektedir. Şehriyar ise bunu haber alır. Taraflar arasında ciddi mücadeleler yaşandıktan sonra Perihan, Şehriyar ve Adil Giray ölür; Cezmi ise ağır yaralanır. Daha sonra ağır yaralanan Cezmi, derviş kılığına girerek ülkesine geri döner.

Buhara Yanıyor romanı, Harzemşahlar Devletinin Cengiz Han eliyle yıkılışını, tahlilleriyle, analizleriyle birlikte geleceğe büyük bir ders şeklinde aktarır. Güçlü bir devletin sultanı olan Alaüddin Muhammed ordusunu toplayıp, Cengiz’le hiç karşılaşmadan kaçmış, ülkeyi felâkete sürüklemiştir. Oğlu Celaleddin’in ve aynı zamanda romanın kahramanı olan kumandan Temür Melik’in çabaları, Cengiz’in dehşet boyutundaki zulümleri, bir devletin basiretsiz idare yüzünden yıkılışı bütün canlılığıyla romanda aktarılır. Buhara Yanıyor romanında tüyleri ürperten bir çöküşün tarihi vardır. İhtişamlı Harzemşahlar Devleti’nin inançlarına uygun olmaktan çıkan bazı geleneklere kapılması, Kıpçaklar ile Türkmenler arasında ırk probleminin yaşanması, Harzemşahı’nın saraya ve debdebeye düşkün olması, dolayısıyla da halktan kopuk bir yönetimin sergilenmesi... Bu zaafları yüzünden de devrin en güçlü İslâm Devleti olmasına rağmen, Cengiz Han’ın Moğol ordusuna yenilmesi, Buhara ve Semerkant gibi o devrin en mâmur ve ilim beşiği şehirlerin yerle bir edilirken, Harzemşahlar Devleti’nin tarihten silinmesi romanda can alıcı bir üslupla yansıtılır.

Onun bir romanı da Yavuz Sultan Selim’dir. Selim, tahta babası II. Bayezid’e karşı darbe yaparak çıkmıştır. Şehzade Selim, tahta çıkmadan önce vali olarak Trabzon’da görev yapmıştır. Yavuz Sultan Selim’e kızını vermiş olan Kırım Hanı Mengli Giray, ona askeri destek sağlayarak tahta geçmesine yardım etmiştir. 1512’de tahta çıkan Sultan Selim, 22 Eylül 1520’de şarbon hastalığına bağlı olarak Aslan Pençesi (Şirpençe) denilen bir çıban yüzünden henüz 49 yaşındayken öldü ve yerine oğlu Kanuni Sultan Süleyman geçti. Yavuz Sultan Selim’in türbesi İstanbul’un Fatih ilçesindedir. Aynı zamanda türbesinin yanında Tanzimat Dönemi padişahlarından Abdülmecid’in de türbesi bulunmaktadır.

Yavuz Bahadıroğlu ismini bile bu büyük sultanla özdeşleştirmiştir. Feridun Fazıl’ın da Yavuz Sultan Selim Ağlıyor romanı bu yoldadır, iki yazar da farklı bir perspektiften bakmıştır. Ama Bahadıroğlu bir cengâveri değil, bir büyük kahraman hükümdar ve mümini anlatmıştır. Bahadıroğlu kahramansız bir dönemde yaşayan cumhuriyet çocuğuna kahramanlar bulan ve sunan bir adamdı, şimdi o kahramanlarla buluştu, Allah rahmet etsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum