Zafer KARLI
Surelerdeki İlk ve Son Esma-i İlahiyenin Hikmetini Anlama Çabası
(Fatiha ve Bakara suresi Bağlamında)
Kur’an-ı Kerim’de birçok kereler ayet sonları Esmâ-i ilahiye ile sona erer. Bu da ayet içindeki konuların sonuç itibariyle bu isimlere bağlanması anlamına gelir. Bediüzzaman ayet sonlarında yer alan bu kısa ve özlü cümlelere “fezleke” olarak bakar ve ayette sözü edilen konunun bu kısımda özetlenmiş olduğunu ifade eder. Bu fezlekeler, Esmâ-i İlahiyeyi veya bunların manalarını içine alan kısa ve özlü sözlerden veya aklı tefekküre sevk için akla havale edilen bir kuraldan ya da Kur’ân’ın maksatlarını içeren küllî bir kaideden ibarettir. Bu külli kaidenin penceresinden bakarak surelerde geçen ilk ve son esma-i ilahiyenin hikmetini anlayabilmek nazarıyla Fatiha ve Bakara surelerini ele aldık.
Fatiha Suresi
Surede geçen ilk esma-i ilahiye “Allah” ismidir ki bu isim ile başlanmasının çok hikmetlerinden birisi de Allâhu a‘lem şudur: Allah ile kul arasında bir tür sözleşme ve antlaşma olarak da değerlendirilen Fâtiha sûresi Allah-insan ilişkisinin mahiyetini ortaya koyar ve bunun hangi kurallara bağlı olarak sürdürüleceğini öğretir. Allah ile kul ilişkisinde kabul edilmeyecek en ciddi yanlış, kulun Allah’a şirk koşmasıdır. Kur’an Fatiha ile Fatiha’da “Allah” ismi ile başlangıç yapar. Allah ismi ise, esma-i hüsnâdan diğer bütün isimleri kapsayan ve kuşatan bir isimdir, ibadette ve rububiyette ortaklığı doğrudan reddeder. Çünkü “Ulûhiyet”, Allah'ın, kâinattaki tasarruf ve hâkimiyeti ile her şeyi kendisine ibadet ve itaat ettirmesidir.
Surede son esma-i ilahiye ise “Malik” ismidir. Surenin bu isim ile bitmesinin çok hikmetlerinden birisi de Allâhu a‘lem şudur:
Malik; bütün âlemlerin ve kâinatın sahibi, mutlak iktidarın, mutlak gücün sahibi, mülkün tek ve mutlak hükümdarıdır. İmam Kuşeyrî, Allah’ın yegâne mâlik olduğu bilincine ulaşan kimsenin herhangi bir mahlûka boyun eğmeyeceğini söyler. Çünkü O’nun kudret ve mâlikiyetinin mahiyetine vâkıf olmak kişiyi başkasına değil sadece O’na yönelip yaklaşmaya sevk eder.
Kur’anın en büyük ilkesi tevhittir. Fatiha suresinde bahsini etiğimiz her iki isimde hem geçtikleri ayetler içinde hem de münferit olarak tevhit ilkesine vurgu yapmaktadır. Bunun yanı sıra “Allah” özel ismi adeta Ulûhiyyette tevhidin zihnî fonksiyonunu ve imanın teorik yanını oluşturur; “Malik” ismi ise; rubûbiyyette tevhidin kalbî ameline işaret eder. Bu da imanın gönül hoşluğuyla kabulünü teşkil eder. İman bu ikisinin birleşmesinden meydana gelir.
Bakara Suresi
Bakara suresinde geçen ilk Esma-i İlahiye beşinci ayetteki Rab ismidir, son geçen isim ise 286. ayetteki Mevlâ’dır. Rab; bir şeyi yetkinlik noktasına varıncaya kadar kademe kademe inşa edip geliştirmektir. Mevlâ isminde ise aslolan mâna sevgi ve mânevî yakınlıktır. Mevlâ kelimesi Allah’a izâfe edildiğinde yakınlığın “sevme, koruma, yardım etme, tasarruf ve himayesi altında bulundurma” gibi anlamları öne çıkar. Sûrede başta iman esasları olmak üzere insanın yaratılışı, kıblenin değişmesi, namaz, oruç, hac, sadaka, boşanma, nesep, nafaka, borçların kaydedilmesi gibi pek çok konuya yer verilmiştir. Bunlar doğrudan doğruya veya dolaylı olarak dini ve dindarlığı ilgilendiren meselelerdir. Adeta Allah, müminleri Rab isminin tecellisi ile “yetkinlik noktasına varıncaya kadar kademe kademe inşa edip geliştiriyor”. Gelişip terakki eden bu insan Mevlâ’nın yakınlığına; “sevme, koruma, yardım etme, tasarruf ve himayesi altında bulunma” hasiyetlerine erişmiş oluyor.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.