Zeki KAMİLZÂDE

Zeki KAMİLZÂDE

Mustafa Kemal mezardan dahi vecize paylaşmaya nasıl devam edebiliyor?

"Adalet namazında kıbleniz dört mezhep olsun. Tâ ki namaz sahih ola."
Divan-ı Harb-i Örfî'den.

Mezarından bile özlü sözler paylaşmaya devam eden pekaz insan vardır. Onlardan birisi de Mustafa Kemal'dir. Öhöm. Yani Atatürk'tür. Normalde bir insanın öldükten sonra düşünce üretimi biter. Evet, biter, çünkü düşüncenin üretileceği yerde işlem durmuştur. Zordur yani o halde birşeyler söylemek. Hele hele Türkiye gündemini takip ederek 'taşı gediğine koymak' hepten güç bir iştir. Toprağın altından gündem takip edilmez. (Betonun altından hiç edilmez.) Lakin sizin de itiraza hakkınız var tabii. Diyebilirsiniz: O kadar ziyaret eden oluyor. Hiç mi kendisiyle fikir teatisinde bulunan olmamıştır? Öyle ya! Heykeliyle konuşan var. Büstüyle konuşan var. Gelip mezarının başında niye konuşmasınlar? Fakat, kârilerim, birşeyi ıskalıyorsunuz: Ölüm ses iletişimini zorlaştırır. Haydi, biz müslümanlar mevtin son olmadığına inanırız, metafiziğe daha açık bir yanımız vardır, tamam. Ama kemalistler bilimden başkasına da inanmazlar ki. O bilim de bildiğiniz materyalizmdir. Materyalizmde türbe ziyareti olur mu? Olmaz mı? Peki niye gidiyorlar o zaman? Aman herşeyi de merak etmeyin. Ne meraklı okurlar çıktınız siz de.

Ne diyorduk? Evet. Mustafa Kemal vecize üretmesine ölümün bile mâni olmadığı bir insandır. Sürekli yeni sözleri çıkar piyasaya. Kemalist hesaplar sosyalmedyada paylaşırlar onları. Atam, yaşarken farklı olduğu gibi, öldüğü zaman da bambaşka bir adamdır. Her defasında nokta atışı yapar. Hatta bazen işini ucunu fazla kaçırıp alenen AK Parti'den, Erdoğan'dan, Suriyeli mültecilerden, HÜDA-Par'dan falan da bahseder. 'İşin ucunu fazla kaçırmak' diyoruz ya, Ata'ya yakışmadığından değil, kerametini çok belli ettiğinden. Zira keramet sahibi kerametini belli etmesi tasavvufta pek makbul birşey değildir. O yüzden böyle durumlarda daha genel geçer konuşsa iyi olur. Sözgelimi: Önümüzdeki CB'lığı seçiminde İmamoğlu'nu destekliyorsa da bunu bir vecizeyle dile getirmemelidir. Daha kapalı şekilde işaret etmelidir. Mesela: "Beni Trabzonlu belediye başkanlarına emanet ediniz!" falan. Böyle söylenirse hem dedikodu da çıkmaz. Diğer adayların emekleri de görmezden gelinmemiş olur.

Abarttığımı mı düşünüyorsunuz? O halde geçtiğimiz sene toprağıyla buluşan yazar Roni Margulies'in 'Sen Kalk da Ben Yatam'ında geçen şu satırlara gözatınız lütfen: "Mustafa Kemal ne dememiş? Bence dememiş olduğu hiçbirşey yoktur. Değil mi ki biz sınıfsız, zümresiz, kaynaşmış bir kitleyiz; o zaman herbirimizin dediğini hepimiz demiş oluruz. Ve her konuda birimizden birimiz muhakkak laf etmiştir. Demek ki Atatürk de herşey hakkında birşey demiş sayılır..."

Bu işi kemalistler başlattı fakat 'vecize sezonu' açıldığı gibi kolay kapanmıyor. Üstelik bazen vecizenin sahibini de değişitirmek gerekiyor. Neden? Çünkü dindarları etkilemek için Mustafa Kemal'in yetmediği oluyor. (Genelde yetmez zaten.) O halde kime başvurulacak? Peygamber Efendimiz aleyhissalatuvesselam? Mümkün değil. Çünkü 'hadis ilmi' diye birşey var. Herhangi bir uydurmayı onun mübarek ağzına koyarsanız âlimler içinizden geçerler. Hemen foyanızı meydana çıkarırlar. Rezil olduğunuzla kalırsınız. Peki kime yaslanacağız? İşte burada devreye Alevi zekası giriyor. Ta, ta, taaaamm! Zaten sandıkta da her zaman Beyaz Türklerin imdadına onlar yetişmiyorlar mı? Hey yavrum hey! Kemalistlere bir fikir fısıldıyorlar hemen:

"Hz. Ali'ye ne dersiniz bakalım?"

Evet, gariptir, bu sıralar dindarların aleyhine Hz. Ali radyallahu anhtan da çok söz rivayet ediliyor. Peşine düştüğünüzde bir bakıyorsunuz? Hoppala. Öyle bir söz yok. Varsa da, sözgelimi, çok güvenilmez bir kaynakta. Veya kastettiği bugün solcuların lanse ettiği şey değil. Mesela? Mesela şu "Devletin dini adalettir!" sözü. Doğrusu hakikaten Hz. Ali radyallahu anha ait midir merak ederim. Çünkü bugün kullanıldığı sahayı muhterem İmam'ın imanından pek ayrı bulurum. Ne demek istiyorum şimdi? Onu açayım kârilerim. Zira zurnanın zort, zırt, cart, curt, hatta da tırt ettiği yer tam da burasıdır. Devletin dini adalet olur mu?

Devletin dini solcuların anladığı şekliyle 'adalet' olamaz, zira, 'adalet' devletin sahip olduğu ideolojiye göre şekillenen birşeydir. Sosyalist bir devlete göre adalet başkadır. Liberal bir devlete göre adalet başkadır. Hatta liberal bir devlet olan Amerika'nın eyaletlerinin herbirine göre adalet kavramı başka başkadır. Çünkü adaletin asıl somut yansıması olan hukuklar başkadır. Bazı eyaletlerde idam cezası uygulanmaktadır. Bazı eyaletlerde suç olan şey başkasında suç değildir. (Özellikle kürtaj tartışmalarını takip edenler bunu farketmişlerdir.) Toparlarsak: Adalet dediğiniz şey aslında imanınızla şekillenen birşeydir. Siz eğer 'laik-seküler' bir devlete iman etmişseniz, o halde, adaletiniz 'laik-seküler hukukun' adaletidir. O zaman, mesela, mütesettir hanımları üniversitelere sokmamak veya dindarları devlet kadrosunda barındırmamak 'adaletin ta kendisi' gibi görünebilir. (Nitekim 28 Şubat sürecinde böyle görünmüştü.) Hatta insanların üzerindeki kıyafetleri zorla değiştirmek dahi size adalet gibi gelebilir. (Nitekim Şapka Kanunu çıkaranlara tam da böyle gelmişti.) Yahut da LGBT'ye her alanda mutlak bir özgürlük vermek, aleyhinde konuşulmasını dahi yasaklamak, itiraz edenleri tutuklamak mâkul gelebilir. (Yakınlarda İrlanda'da tam da böyle bir olay yaşandı. Bir öğretmen LGBT'ye karşı çıktığı için tutuklandı. İnternette sörf yaparken belki de rastladınız.)

Konuyla ilgili okuduğum en güzel kitabı yazan (kitabın ismi Adalet) Harvardlı profesör Michael Joseph Sandel, bakınız neler söylüyor: "(...) ahlakî çıkmazlarla mücadele etmek, özel hayatımızda ve kamusal alanda, uygulanacak ahlakî iddianın nasıl geliştirileceğini açıklar. Demokratik toplumlarda hayat doğru, yanlış, âdil ve adaletsiz üzerine anlaşmazlıklarla doludur. Bazı insanlar kürtaj hakkını savunurken diğerleri için kürtaj cinayettir. Bazıları çabalarıyla para kazanmışlardan vergi almanın âdil olmadığına inanırken, bazıları fakirlere yardım için zenginlerin vergilendirilmesinin hakkaniyet olduğuna inanır. Bazıları geçmişteki yanlışları düzeltmek adına, üniversite kabullerinde pozitif ayrımcılığı savunurken, bazıları bunu yetenekleriyle kabul edilmeyi hakeden insanlara karşı yapılmış ayrımcılığın adaletsiz bir türü olarak kabul eder. Bazıları terör şüphelilerine işkence yapılmasını özgür toplumun bir alçaklığı ve ahlakî iğrençlik olarak reddederken, bazıları terörist bir saldırıyı engellemek için gerekliyse bunu savunur. Siyasal seçimler bu anlaşmazlıklar üzerine bir kazanma ve kaybediştir. Sözde kültür savaşları bunlar üzerine yapılır. Kamusal hayatta ahlakî soruları tartışırkenki hırs ve güç dikkate alınırsa, aklın ötesinde, ahlakî düşüncelerimizin kesin olarak inançla ve yetişme tarzıyla belirlendiğini düşünmeye meyledebiliriz."

Yani 'adalet' ile ilgili tartışmalarda kimliğimizden etkilenmeyen birşeyi konuşmuyoruz. Ya? Tastamam kimliğimizin üzerinde şekillenen birşey hakkındadır muhabbetimiz. O yüzden bir kemalist "Devletin dini adalettir!" dediğinde Hz. Ali radyallahu anhın kastettiği manayı kastetmiyor. (Eğer o söz gerçekten Hz. Ali radyallahu anha aitse.) Hz. Ali radyallahu anh tastamam şeriat-ı Muhammediye aleyhissalatuvesselam üzere şekillenmiş bir hukukun üzerinde durarak konuşuyor. Devletin zaten durduğu yer belli yani. Bu konuda hiçbir ikirciği yok. Bugün şeriat hakkında ileri-geri konuşan kemalistler, eğer Hz. Ali radyallahu anhın huzurunda olsalardı, koltuklarının altında kellelerini paket yaptırmış olarak çıkarlardı. Dolayısıyla, Hz. Ali radyallahu anhın, ancak 1928'de Türkiye'nin anayasasından çıkarılan "Devletin dini, din-i İslam'dır!" maddesine muhalefet ettiği söylenemez. Kemalistler bunu iddia edecek kadar ebleh olamazlar demiyorum bakın, olabilirler, ama o bunu kastetmez.

Onun bu sözle kastedeceği en fazla devletin şeriat-ı Muhammediye aleyhissalatuvesselamı uygularken tam bir kesinlik içinde olmasıdır. Yani "Devletin ruhu adalettir!" demek kabilindendir. Yoksa, gözümün nuru Bediüzzaman'ın da Risale-i Nur'da naklettiği, 'dinin te'vili için savaşan' Şah-ı Merdan, laiklik gibi büsbütün acayip birşeye taraftarlık göstermeyecekti. Ebubekir Sifil Hoca'nın o güzel özdeyişinde dediği gibi: "Birşey uyduruyorsunuz, Allah belanızı versin, azıcık mantıklı uydurun." En azından Hz. Ali radyallahu anhın hayatıyla bir sınayın, bakın bakalım, sizin yüklediğiniz o acayip manaya uyan bir tarafı var mı?

"Hem Hazret-i Ali'nin hilâfetinin teahhur etmesinin bir sırrı da şudur ki: Gayet muhtelif akvâmın birbirine karışmasıyla, Peygamber aleyhissalâtü vesselâmın haber verdiği gibi sonra inkişaf eden yetmişüç fırka efkârının esaslarını taşıyan o akvam içinde, fitne-engiz hâdisâtın zuhuru zamanında, Hazret-i Ali gibi harikulâde bir cesaret ve feraset sahibi, Hâşimî ve Âl-i Beyt gibi kuvvetli, hürmetli bir kuvvet lâzımdı ki dayanabilsin. Evet, dayandı. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın haber verdiği gibi: Ben Kur'ân'ın tenzili için harb ettim. Sen de tevili için harb edeceksin."

Peki böyle bir söz neden şimdi gündem ediliyor? Zeki Kamilzade kardeşinizin komplo teorisi şu muhterem kârilerim: Yeni anayasamız, inşaallah, geliyor. Bu anayasa, inşaallah, sivil bir hüviyette olacak. Umudumuz o ki, inşaallah, biraz aslımıza dönük şeyler de içerecek. Belki 1928'de bir ayakoyunuyla çıkarılan 2. maddenin de dönmesi sözkonusu olacak. İşte, bu tartışma, bence buna karşı bir önalma olarak gündem ediliyor. "Devletin dini adalettir!" Yani, sen anayasaya din-min koydurmayı boşver. Ne gereği var? Sen adaletli ol yeter. Aaa, acaba öyle mi gerçekten? Üzerinde yükseldiği hukuka dokunmadığın sürece adalet hakikaten adalet olabilir mi? Halbuki adaletin somutluğu hukuktur. Yasaları İtalya'dan, İsviçre'den, şuradan-buradan topladıktan sonra, acaba, bir müslümanı razı edecek adalet sistemine ulaşabilir miyiz? Demek ki, muhterem kârilerim, devletin dini adalet olmaz. Devletin dini ancak din-i İslam olur. Ondan sonra ruhunun adalete ulaşabileceği ümit edilir. Orası-burası ayrı oynayan kemalist sistemden adaleti beklemek çölde su aramak gibidir, vesselam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
14 Yorum