Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

Ateizm ve peri bacaları

Zaman ve zemin müsait olunca, çeşitli programları izlemeye, dinlemeye çalışıyoruz. Bunlardan biri de "Şekercihan" iftar programları. Akif Yazıcı ve Metin Karabaşoğlu'nun sunduğu bu programda, alanında uzmanlar belirlenen konularda sorulara cevap veriyorlar. Üçüncü iftar programının konuğu da Profesör Dr. Halim Ulaş Hocamızdı. Program, Müddessir Suresinin ilk âyetinin mealinden ilhamen "Davet Başlıyor: Kalk ve Uyar" başlığı ile verilmiş.Yani "Davet Metodu" konu olarak seçilmiş. Konuşmacı, Halim Bey gibi gayretli bir akademisyen, bağrıyanık bir mübelliğ, hakîm bir konuşmacı, bir usve-i hasene (güzel bir örnek) olunca daha da dikkatimi çekti. Zamanında değil ama sonra âcizane dinledim ve istifade ettim. 

Hazret-i Peygamberin davet metodundan, davetin günümüze bakan yönleri, eksiklerimiz ve dikkat etmemiz gereken hususlara dikkat çekildi konuşma boyunca. Özellikle rol model olmanın elzem olduğu, muhataba, onun beklenti ve seviyesine göre takdimin ve takdimdeki şefkat ve merhametin, sevecen yaklaşımın ehemmiyeti üzerinde durdu Halim Bey. 

Doğu illerimizin birinde gittiği bir medresede, gençlere ifade ettiği "Fen ve felsefeden gelen inkâr ve dalâlet ile baş etmek için, alet ilimlerinin yeterli olmadığı; onların yanında Risale-i Nurların ilaç niteliğindeki hakikatlerinin tâliminin de şart olduğunu" anlattığını beyan etti. 

Özellikle konuyu daha iyi anlatmak için verdiği doktor misali ile, ateistlerin Nur'un hakikatlerine karşı geliştirdikleri yeni argümanlara değinmesi dikkatimi çekti. Doktor örneği önemli. "Hastanede hastalara bakan doktor, hastaların tümünü karşısına alıp hepsine bir ilaç mı; yoksa hastaları tek tek yanına alıp hastalıklarına göre ayrı ayrı ilaç mı verir?" diye sordu Halim Bey. Cevabı açık, tek tek alır. Çünkü herkesin derdi, ilaç kullanım şekli, tarzı farklı. Farklı olunca da farklı ilaç verilmesi, hastalıklarına, şikayetlerine, isteklerine göre onlarla tek tek ilgilenilmesi gerekiyor. Bu, mânevî hastalıklarda da böyle işte. Herkesle ayrı ayrı yani muhataba göre ilgilenilmesi, ilaç verilmesi, meselelerin takdiminin onlara göre yapılması netice almak, verimli olmak açısından önemli. Yoksa muhatabın durumu, kapasitesi, ne istediği dikkate alınmadan, meselelerin boca edilmesi, anlamsız bazen de zararlı olabiliyor. Bunu Hazret-i Peygamber de böyle yapardı. Mesela "En iyi amel hangisidir?" sorusunu, muhataba göre, ayrı ayrı cevaplar vermesi bunun bir örneğidir. Şefkat ve merhametle yaklaşması, hikmet ve maslahatı takip etmesi de ayrıca Rabbimizin bir emri zaten.

Halim Bey ateistlerin, onların kâbusu olan "Bir iğne ustasız, bir köy muhtarsız olmaz; bir kanun o kanunu, koyanı gösterir." cümlelerine karşı da anlamlı ya da anlamsız birtakım argümanlar geliştirdiklerini ifade edince, merak ettim. Bilmediğim bir şey mi geliştirmişler diye, özelden hocamıza sordum. Bana bir link attı ve bu sözümona argümanlara da müttali olmuş olduk. Daha önce de bir kitapta başka şeyler okumuştum, bu yeni versiyonu da bu sayede öğrenmiş oldum. Hayretim daha da arttı. Kendi nefislerini böyle hezeyanlarla kandırıyorlar da vasat bir akıl taşıyanları, nasıl aldatıyorlar diye hayıflandım. 

Özellikle ateistlere açık bu link sayfasında, herkes fikrini açıklayabiliyor ya da zorlandığı soruları sorabiliyor. Birisi "Saat, iğne, köy gibi insan mühendisliği olan şeylerin bir yapıcısı; kanunların da bir koyucusu vardır. Öyleyse karmaşık yapısı olan her şey bir mühendislik ürünü olmalıdır; dolayısıyla bir yapıcıları, kanun koyucuları vardır, diyorlar, buna ne cevap verelim?" diye soruyor. 

Başka biri bu suale cevap veriyor: "Böyle bir kaide yok, varsa da ispatlanmış değil." Yeni argümanlarının biri buymuş. Şu vehamete, akıl tutulmasına bakar mısınız? "Yani bir saat, bir harf veya iğnenin mutlaka bir sanatkârı olması" kaidesi yokmuş, varsa da ispatlanmış değilmiş. Nasıl yani? Saat, harf, iğne sanatkârsız, kâtipsiz mi oluyormuş? Bu, ispatlanmış da değilmiş, ne demek? Bunun ispatı için, ne yapmamız lazım peki? Elimize bir kalem alıp bir harf yazmamızın dahi kâfi geldiği bir ispata, gözlerini nasıl kapayabilir insan? Gerçekten aklımız almıyor.

Akıllarını ikna için kullandıkları argüman da kanyonlar ve peri bacalarının oluşum şekliymiş. Volkan patlaması, rüzgarın esmesi veya suyun akması sonucu peri bacaları ve kanyonlar oluşuyorsa; bilinçsiz tabiat ve yasalar da karmaşık düzendeki yapıları neden tasarlayamasınmış? Buna benzer, bilinçsiz yasalardan veya sebeplerden, bilinçli işler çıkaranlardan biri de yıllar önce hayatını ve bazı kitaplarını okuduğum Turan Dursun'du. Yani yeni değil, değerli hocam bu argümanlar. Bayat ve esassız şeyler.

Zamanında öğrencilerin bazıları soru sorup gelince, merak edip Turan Dursun'un hayatını anlattığı uzun bir röportajını alıp okumuştum. Yine daha çocukluk yaşlarında, cevapları açık olan ve örümcek ağı niteliğindeki sorulara  takılan Dursun, son kertede inancını bir deneyle kaybettiğini anlatıyor. Hanımının garip bakışları arasında bir kova su alıyor. Elindeki süpürgeyi suya daldırıp çıkarttığı gibi, duvara doğru sallıyor. Duvarda suyun bıraktığı izlerden birtakım şekiller oluşunca, "İşte şimdi anladım, her şeyin tesadüfen olduğunu." diye bağırıyor. Güya süpürgeyi rastgele sallayınca, böyle anlam verebileceğiniz şekiller oluyorsa; atomlar da kendi kendine, sallana sallana anlamlı şekilleri, canlıları oluşturabilirmiş. Böylece, pamuk ipliğiyle bağlı olduğu inancını da kaybediyor.

Şimdi siz beğenin alın. İster peri bacaları ve kanyonları, isterseniz duvardaki izleri inceleyin. Bunların hangisi "Bir iğnenin ustasız, bir harfin kâtipsiz olduğunu veya bir kanunun o kanunu koyansız olduğunu" gösterir? Hep isabet edene, hiç tesadüf denir mi?  Veya hep isabet olan sanatın arkasında, bilinçsizlik olur mu? 

Asırlarca aynı debide ve hızda akan sular ve sert rüzgarlar, elbette birbirine benzer şekil veya yapıların olmasına neden olabilir. Bunların böyle olması, bir harfin kâtipsiz; bütün fenlerin dili ile ilan edilen mikro ve makro âlemlerdeki iç içe girmiş, vahdeti ilân eden işleyişin bilinçsiz kanunların sayesinde yürüyor olmasının delili olabilir mi? Adını da kendi koyuyor: bilinçsiz işleyen yasalar. Peki bilinçsiz işleyen bir kanundan, bilinçli işleyişin çıkmasını hangi akla sığıştırdın arkadaş? 

Daha vahim akıl tutulmaları da geliştirmişler. Yasalar önce basitmiş, onun için var olmaları için bir neden yokmuş. Basit olunca, birinin onu yapması, icat etmesi gerekmezmiş. Ya arkadaş zaten biz de basit olsun, iyi anlaşılsın diye "Bir iğne ustasız, bir harf kâtipsiz olur mu?" diye soruyoruz. Bunlardan daha basit ne olabilir? Kanun basit de hatta tek maddelik de olsa, kendi kendine olabilir mi? Hatta var olmasında, bir maddelik kanunla, yüz maddelik kanun arasında bir fark var mıdır ki basitin olması için bir neden görmeyelim? 

Sonuçta ne üretmişler biliyor musunuz? Bu tür soruları soranlara ya da bu cümlelerle yaklaşanlara "Bu yasaların nereden geldiğini, bilmiyoruz, araştırıyoruz." deyin ve kendinizi kandırmaya devam edin. 

İlim bu kadar ilerledi. Sanat ortaya çıktıkça, çözüldükçe, anlaşıldıkça sanatkâra olan hayretimiz, marifetimiz, onun sanatları yapmada ve sergilemeki maksadına olan merakımız artmaz mı hiç? Hayır, artmıyor bunların hayretleri. Hâlâ bu ve kâinatın harika işleyişin kaynağını araştırmaya devam edeceklermiş. 

Evet dostlar, bunlar değişmez karaktere sahiptir. Aslında Âdem Aleyhisselam'dan başlayan küfür takımının sözleri aynı. Bu düşünceleri her asır, kendi makyajıyla süslüyor sadece. Bunların son noktada söyledikleri, "Araştırayım, bilim bu konuyu araştırıyor." haveleciliği sadece. Daha vahimi ise, kâinat ağacının meyvesi konumundaki kendi keyfiyetlerine bakamamaları,  kendilerini okuyamamaları ve kendilerinden habersiz yaşamaları. Allah ise bu tipleri pislik içinde bırakacağını söylüyor.

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
6 Yorum