Hüseyin YILMAZ
Bin Ladin ve "İslâmî terör" hayâsızlığı...
"İslâmî terör", iftiraların en alçakçası, şenî' bir tecavüz...
Batı'nın bu hayâsızca yalanının İslâm coğrafyasında birtakım in'ikaslar bulması, ya dinden kopmuş aydının cehaletinden kaynaklanıyor ya da suret-i hak peçesine bürünen dinsizce bir dâhilî ittifaktan.
"Haksız yere bir insanı öldüren kimse bütün insanları öldürmüş gibidir" (1) buyuran bir dine, cinâyetlerin en korkuncunu yüklemeye kalkışmak, Batı'nın dinmek bilmez gayzının eseri. Menfaatleri uğruna sergilediği zulmün üzerine, bir şal gibi örtmeye çalıştığı bu habîs mefhûmun ne İslâmiyet'le alâkası var ne de herhangi bir semâvî dinle. İnsan hayâtının kudsiyeti, bütün dinlerin müştereki olduğu gibi, suçun ferdîliği de hukukta kaziye-i muhkemedir. Yâni kişinin suçu ile en yakını bile mesul tutulamaz, cezalandırılamaz... Ne baba evladın suçundan mesuldür, ne evlat babanın...
Kılı kırk yaran Bediüzzaman, bu içtimâî hakikatı genişletip bir fertteki kötü hasletlerden dolayı iyi taraflarının görmezlikten gelinemeyeceğine kadar vardırır adalet inceliğini.
"Bir hânede veya bir gemide bir tek mâsum, on câni bulunsa, adalet-i Kur'âniye o mâsumun hakkına zarar vermemek için, o haneyi yakmasını ve o gemiyi batırmasını men ettiği halde, dokuz mâsumu bir tek câni yüzünden mahvetmek suretinde o haneyi yakmak ve o gemiyi batırmak, en azîm bir zulüm, bir hıyanet, bir gadir olduğundan, dahilî âsâyişi ihlâl suretinde, yüzde on cani yüzünden doksan masûmu tehlike ve zararlara sokmak, adalet-i ilâhiye ve hakikat-i Kur'âniye ile şiddetle men edildiği için, biz bütün kuvvetimizle, o ders-i Kur'ânî itibarıyla, âsâyişi muhafazaya kendimizi dinen mecbur biliyoruz." (2)
İslâm dini hususunda söz söyleme selâhiyeti tartışılmaz olan bu yakın geçmiş İslâm mütefekkirinin Türkiye başta olmak üzere, insanlığı terör ve anarşi belasından kurtarmak için verdiği hakikat dersini, emperyalist Batı'nın hayâsız yüzüne çivilerle çaksanız ne fayda? Maksadı kuzuyu yemek olan bu müstevlî kurdun tasallutundan coğrafyamızı kurtaramadığımız gibi, inancımızı da kurtaramıyoruz. Gözlerimizin içine baka baka her gün aynı galiz tahkirâtı kusmakta hiçbir beis görmeyen emperyalist istilâ, İslâm coğrafyasındaki terörün ana kaynağıdır.
Evet, sebebi ne olursa olsun, dinde terörün fetvası yoktur; hiçbir vicdan da tasvip edemez. Ama terörden yakınan, sözüm ona medenî dünyâ, bu terör illetinin kendi zulmünün eseri olduğunu kabullenmeye mecburdur. Ölçüsüz bir güç ve dehşetli silâhlarla hayât ve haysiyetlerini pâyimâl ettiğiniz kitlelere, terörden başka çâre bırakmazsanız, olacağı budur... Bütün kaçış yollarını tıkadığınız kedinin yüzünüzü parçalaması, can havli iledir. En az kedi kadar, suçlusunuz. Her vesileyle söylüyorum... Japonya'ya atılan iki nükleer bombanın hayâtlarını söndürdüğü dört yüz bin insanın acaba yüzde kaçı gerçekte suçlu idi? İnsanlık tarihinin teröre verdiği kurbanların tamamının bu rakamı yakaladığı çok şüpheli.
Mazlum Irak, Afgan ve Filistin halkının maruz kaldığı topyekûn imhâ hareketinin terörden farkı ne? Masûmun hayât hakkını korumayan içtimâî her cinâyet, terördür. Batı, terör ile menfaatlerini tahkim ediyor diye, dönüp -velev muharref bile olsa-biz de İsevî Terör mü diyelim yâni?
Estağfurullah, târihin hiçbir devrinde iftira atmadık, zulmetmedik, alçalmadık. Bundan sonra da alçalmayız... Bütün semâvî dinleri böylesi bir iftiradan tenzih ederiz. Kısacası: Terör İslâm'ın değil, emperyalist Batı'nın eseridir.
Bin Ladin yalanlarını yazmaya yerim kalmadı, üzgünüm...
Notlar:
1- Kur'an, Maide, 32
2- Emirdağ Lâhikası, sayfa: 382
Bugün
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.