Seher ŞİRVAN
Bir eylem olmalı kalpte...
Bazen aniden karşınıza çıkan bir söz; Rahman'ın size okumanız için uzattığı bir levhadır...
''Allah bilir siz bilmezsiniz'' cümlesi ile güne uyanmışken bu cümlenin ayet olduğundan emindim. Lakin neye binaendi bu ayet ve bu kadar mıydı ?
Devamı, başı sonu neydi diye Kur'an-ı Kerim’e baktığımda o enfes ayet adeta güneş misali doğdu kalbime;
''...Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz...''
(Bakara 216)
İşte hayatın hulasası buydu ''...Allah bilir siz bilmezsiniz.'' Ne kadar anlaşılırdı. Bir o kadar da Allah kulunun kendi ile arasındaki durumu ortaya koyuyordu. İnsan kendi için istediği şeylerin hayırlı olup olmadığını ancak yaşayarak öğrenir.
Biz olsun isteriz, sahip olmak isteriz, gitmek isteriz, yapmak isteriz vs vs. Fakat bu istenilenler ancak zahire bakan vechi ile bize hayırlı gözükür ki, çoğu zaman o zahire bakan yönü de hayırlı olmayabilir. Bunu anlamayız, bizi bizden en iyi bilen, bizi yine bize tarif eder ve insan için yine Rabbimiz ''...Doğrusu o, çok zâlim (ve) çok câhildir.” (el-Ahzâb, 72) buyurmaktadır.
Zalim kelimesinde durup tefekkür edilebilir, zira ''zulum'' yalnızca başkasına yapılmaz, en büyük zulmü insan kendi kendine yapar da bunu hayır zanneder. İşte bu yaptığının ''hayır'' zannı ile de ne kadar ''cahil'' olduğunu tesciller.
Zihni müktesebattan geçen her düşüncenin fiiliyata dökülmeden öncesinde Allah'ın kontrolünden geçirilmesi gereğini çoğu zaman unuturuz. Bu kontrol sistemi Kur'an, sünnet ve vicdan sistemidir. Nefis bu sistemin ana bozguncusudur, sisteme her zaman muhalafettir, her zaman kendi başına buyruk davranmak ister. Sonuçları itibarı ile kendisini de zora sokup sıkıntıya düşüreceğini bilse dahi o isteklerin hazır lezzetine olan hırsı sebebiyle, arzularına gem vurmaz.
İnsan, düşüncelerinden geçirdiğinden tutun da fiiliyata dökeceklerini Cenab-ı Hakkın rızası mukabilinde örgülediğinde kazanç hanesi işlemeye başlar. İlk olarak niyeti ile ''Rabbin rızasına uygun mu ?'' testi yaparak asıl vazifesinin Rabbi razı etmekten geçtiğini bilmesi, ona kulluk izzetini kazandırarak, Rabbinden başkasına muhtaçlıktan kurtarır. Bir diğer kazancı, yaptığı ef'allerde Allah'ı nokta-ı istimdat aldığı için işini baştan kolaylaştırmıştır. Zira Malikülmülk Allah'dır ve her şeyin kabza-ı tasarrufu elinde olan yine Allah'dır. İşler sonuçları itibarı ile isteğimiz beklentilerimizin dışında dahi gelişse , orda insana Allah'ın duyurmak istediği mutlak ''hikmet'' lisanını okumakla inhirafa düşmekten kurtulabiliriz. Olan şeyler bizim için ya aslı itibarı ile hayırlıdır ya da netices itibarı ile mutlak hayırlıdır. Nakıs bakış açımızla istediğimiz sonuçlar bizim istediğimiz gibi olmazsa ilk haline bakıp şekvaya yöneliriz . Oysa biraz daha ötesine bakmayı başarabilsek ''olmayanda'' da ''olan'' hayrı Rabbim en bariz haliyle önümüze serer de biz ona kör bakarız !...
''...Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz...''
(Bakara 216)
İşte bu ayette Rabbim kulunun fıtratını kendine bildirmiştir , bilsin diye. Bilsin de inhiraflara düşmesin diye. Bilsin de asıl kendisi için hayırlı olanın Allah'ın kaderinde tayin ettikleri olduğuna şekva etmesin razı olsun diye. Bilsin de bu dünya hengamında müstakimde kalsın diye.
Ayetleri hayatında nakış nakış işleyen habibi zişan efendimiz (sav) ile de zahire nakşetmiştir.
''Sevmediklerinize Sabretmedikçe Sevdiklerinize Kavuşamazsınız ..!'' (Hz. Muhammed s.a.v)
Sevmediklerine sabretmeden sevdiğine ulaşamazsın düsturu dünya yolculuğundan ahiretteki cennet yurduna geçilen yol.
Sabır ise insan için rıza makamına kurbiyyet sağlayacak mihenk . İnsan kendi istekleri ile Rab'binin ondan istediklerini tek noktada birleştirebilirse , bu dünyaya geldiği gibi temiz bir fıtrat ile yine bu dünya kapısından çıkabilme umudu her zaman taze kalacaktır.
Nefsin istekleri ile Allah'ın kulu için seçtikleri arasında Cenab-ı Hak kulunu muhayyer bırakmıştır. Biz tercihlerimize göre muamele görürüz. Bu dünya da dahi böyleyken, ahirette tercihlerimizin muamelesini görmemiz gayet doğaldır. İstediğinize ulaşamayınca veya kavuşamayınca o acı sandığınız şey var ya , işte o acı değil , nefsinizin şekva sesi...
Hazır lezzete daimen talip olan insan ;
“Biz emâneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar, bunu yüklenmekten çekindiler, (mes’ûliyetinden) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o, çok zâlim (ve) çok câhildir.” (el-Ahzâb, 72) ayeti celilenin son kısmına muhatap kılar. Oysa asıl insanın muhataplığı emaneti yüklenmesidir.
İlmi muhit olan Allah ' dır. İnsan sınırlı aklı ile ancak sınırlı olanı bilebilir. Eğer Allah o aklın önündeki perdeleri kaldırırsa , işte o zaman akıl maveradan gelen mevhibelere açılır ki , insan dünya müktesebatında işleyen düzenin ardındaki hikmetleri okumaya başlar.
İnsan bu gün ne yapıyorsa , yıllar sonra da iyiki yaptım diyebilecek şeylere imza atmalı. Hakkın hatırı için yapılan her iş küçük değilidir , zira o işteki niyet ef'ale ruh katar ve Rahmana kurbiyyete vesiledir.
Allah size hayır adına bir şeyi duyuruyor ve gösteriyorsa boşuna değildir , mutlak Rabbin bir muradı vardır , üzerine düşünmeli...
Atılan her adımda , söylenen her söz de , yapılan her fiiliyatta , ihlas yörüngeli ve rıza eksenli olmakla ancak iman lezzetini duyabiliriz. En önemlisi de isteklerimizin beklentilerimizin hayra çevrilmesi adına olan halis niyetimizdeki cehd-i gayretimizi Rabbimize nişane olarak sunabiliriz. İnancımızın kuvveti ile tüm zorluklarda ve sevmediklerimize dediğimiz şudur ki ;
“Biz Allah’ın kullarıyız,sonunda yine Ona döneceğiz...” Bakara Sûresi 156
Her şey kalpte olmalı , akıl sahasına inmeli , iman duygulara ve akla hakim olmalı , akıl ve kalpde hakim olan iman uzuvlara sirayet ederek kendini âleme okutmalı.
Bir eylem olmalı kalpte ki , kalpleri fethetsin , akılları ikna...
Marifetullah'a demlendikce ,cehaletimin zirvesinde esen rüzgarlarda üşüdüğümü hissediyorum , marifetullah örtüyor cehaletimi , şükrediyorum vesselam…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.