Dinde titizlik mertebeleri

Azimet-Ruhsat mevzuuna giriş denemesi :

Rahata meyilli olmak doğuştan gelen bir durum mudur yoksa alışkanlığın tekrarından beslenen bir mahiyeti mi vardır? Eğer ikinci cümledeki sorunun cevabı müsbet ise, rahata düşkünlüğümüzün nedeni olarak dışsal ve içsel iki ana faktörü işaretleyebiliriz.

Cemiyetin yaşantısını örnek almayı 'dışsal' bir etken, bu yaşantıyı iç kabullerimizle -nefsin hesabına- benimseyip onaylamayı ise 'içsel' bir etken olarak görmek pekala mümkündür. Eğer ''Dünya mü'minin zindanıdır'' hadisindeki hikmet çerçevesinde düşünürsek, bu dünya bir yönüyle mü'minin rahat edeceği bir yer de değildir. Esas itibariyle zıdlar alemi olan bu alem, çeşitli sıkıntılara mazhariyeti de bünyesinde barındırmasına rağmen, 'elemsiz lezzetin' hissedilebileceği bir yer olabilmesi için, kişinin yüksek ruhi olgunluğa erişmesini şart olarak sunmaktadır. Hamuru çamurla yoğurulmuş olan insanoğlu, elbette bu çamurdan arınabilmek için tasfiye ameliyesine tabi tutulacaktır. İnsan ruhunun terakkiyat zembereği olan bu tür meşakkatler yüksek ateşte pişen elmasın, kömüründen arınması manasına denktir.

Nefsin rahata ve lükse olan düşkünlüğü, teklif edilen mükellefiyetleri yerine getirirken karşılaşılaştığı en önemli iki darboğazıdır. Ef'ali mükellefiin olarak tesmiye edilen ameli tekliflerin en üst mertebede uygulanışıdır ki, mü'mine takvanın ve zühdün adresini gösterir.

Daha azıyla yetinmek, zora talib olmak nefsin hoşuna gitmeyen şeylerdir. Böyle olmakla beraber dar kapıdan geçmek ruhun istidatlarının inkişafı açısından mühim bir egzersizdir. Bunları söylerken her insanın bu sınırları gözetmesi gerektiğini söylemiş olmuyoruz elbette. Çünkü her insan farklı bir alemdir ki, birbirine nisbet edilen farklı müsbet halleri, mahiyet itibariyle aynı ruhi olgunluğu gösterebilir. Bu ne demektir? Bu, bir insanın üst limiti bazen diğer bir kişinin alt limitine eş değer olabilir demektir. Bunu da açalım. Yüce yaratıcı, kendi esmasına tam bir ayinedarlık yapabilmesi için, insanın tekamülüne bazı esbabı şart olarak vaz' etmiştir. Bu engelleyici esbabın rağmına yükselen ruhun, esmaya mazhariyeti her basamakta daha da artmaktadır. Meselemizin düğüm noktasını ise burası oluşturmaktadır. Aynı nitelikteki mazhariyete erişen iki ruhtan birisi üst basamaklarda olurken diğeri daha alt basamakta olabilmektedir. Niyet ve ihlas sırrı... Bunları zikredişimizin sebebi, kolaylık dini olan İslamdaki azimet-ruhsat mefhumlarına muhatab olan mü'minlerin, her iki tercihlerinde de kazanacakları ecir keyfiyetinin niyetlerine göre değişebilmesidir.

Azimet takvanın; ruhsat ikramın mukabilidir. Bir yönüyle azimet zorluğun; ruhsat kolaylığın müteradifidir. Bu tanımları yedeğimize alarak imanın hareket alanı olan amel'e pratize edebiliriz. Her insanın dini hassasiyeti farklı olduğundan, imanın izdüşümü olan ameldeki keyfiyeti de farklı olacaktır. Kişinin imani hassasiyeti üst derecelerde olmasına rağmen, amelini azimet mertebesinde yaşamaya elverişli bedeni gücü her zaman olamayabilir. İşte meselenin bu noktasında, ikram ve kolaylığın ismi olan ruhsat mefhumu devreye girer. Bilginin insana herzaman hayır getirmeyeceği hatırlanacak olursa, suistimale açık bir alanın varlığı hemen göze çarpar.

Meseleyi saf fikir halinde sunmak anlaşılamama tehlikesi içerdiğinden misal olarak deriz ki: Namazı ilk vaktinde kılmak azimet iken mazareti olmaksızın ruhsatı tercih etmek, kişinin dinine noksaniyet getirmese de böylesi bir davranışın kişiye getireceği bir kemal de yoktur.

Nefsini törpüleyerek tezkiye sürecine girenler, ekseriyet itibariyle azimet yörüngeli hareketi şiar edinebilmiş kimselerdir. Çünkü zorlukta ve zahmette rahmet vardır. Rahmetin mazharı ise nefsine hisse vermeme gayretinde olupta eza ve cefalara sabreden mü'minlerdir. Delilimiz ise Hakim-i Kur'andır : “Elbette güçlükle berâber şüphesiz bir kolaylık vardır. Gerçekten güçlükle beraber şüphesiz kolaylık vardır.”

Kalb yapısı itibariyle değişmeye müsaittir. Zaten 'kalb' bizatihi değişen demektir. Bundan dolayı, mahall-i iman olan kalbin metaneti zaman zaman kuvvetli bida' rüzgarlarıyla sallantıya uğrayabilir. Sosyal hayatın hercümercinde savrulan kalblerin, taate muvaffakiyeti güçleşebilir. Böylesi kalbler ancak ruhsat'ın sağaltıcı ikliminde nefes alabilirler.

''Bir hâdisede, azîmet ile ruhsat içtima' edince, azîmet tarikını iltizam etmek, bir takva nişanesi sayılır.''

Takva denizinde 'azimet teknesiyle' mesafe kat' edenlerin kuvvetli dalgalara karşı mukavemeti kırılınca, denizi terketmektense 'ruhsat adalarında' enerji depolamaları evladır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.