Halil KÖPRÜCÜOĞLU
Durulmayan hayatlar ile manzumeler
Benim ruhum, tam olarak hatırlayamadığım çok küçüklüğüm hariç, hiç durulmadı, durulamadı. Hakikaten “Harb-i umumiyi gören ihtiyardır” mânâsını defalarca yaşayan birisi olarak sükûn bulmak öyle çok da kolay değil. Çocukluğumdan beri gözyaşlarıyla dolu olarak ettiğim dualar olsa gerek ki beni bu asla layık olmadığım, olamadığım Nurlu Eserlere ve Nurlu insanlara arkadaş eyledi. Muhatap olup öğrendiğim ve hâlâ ciddi bir gayretle öğrenmeye ve yaşamaya çalıştığım Nurlu Hakaîk olmasaydı, Hızır gibi ruhuma yetişmeseydi zannedersem, ayakta duramaz, hayata devam edemezdim…
Benden daha üstün, daha kabiliyetli, daha zeki milyonlarca insana rağmen böyle bir nimete kavuşturan Rabb-i Rahimime binlerce hamd olsun. İnşallah bu nimetlerden mahrum kalmamak için her şeye katlanacağım. Hayatımın her anını ciddi bir mesai tanzimiyle Hakk yoluna sarf edeceğim. Ancak bu arada her şeye rağmen insanca yaşamanın zorluğunu altmış yaşına az kala ancak tam idrak edebildiğime de çok üzüldüğümü de itiraf etmeden geçemeyeceğim.
Bütün bunlarla birlikte, en mesut sanılan ehl-i dünyadan, kesinlikle daha mes’ut olduğumun da farkındayım. Zaman zaman “Babalık kim, sen kimsin. Kocalık kim, sen kimsin” diye feryat ederek, çevremi, inşallah ebedi arkadaşlarım olacak birilerini biraz kızdırıyorsam da kesinlikle suçlu onlar değil. İnsanlık zormuş. İnsanca hayatı sürdürmek zormuş. Bütün gücümle dualara sığınıyorum. Hizmet adına gittiğim yerlerde söylediklerimi, anlattıklarımı, okuduklarımı önce kendi nefsime anlatmaya çalışarak vaziyeti şimdilik idare etmeye çalışıyorum. Ama inanın zor bir süreç daima var.
Vefasızlıklar, iftiralar, gıybetler, haksızın yanında yer almalar, zayıfların haklarının zâyi oluşu, en idraklilerin bile her şeye bîgâneliği ve hatta zulme göz yumması, en kalitelilerin dahi dünyevîleşmesi, en küçük zarar karşısında bir çok insanda sadakatin sona ermesi, nâdan ve kaba olanların zemini istilâsı; bu âlem-i kevn’ü fesad olan imtihan dünyasının raconunu anlamayarak, vahyin dışındaki yollarla boşuna asude olmaya çalışanların çokluğu; bela ve dertlerle âlûde bir hayatta, iman gözlüğünün varlığına rağmen, kendi zaaflarımız sebebiyle saadeti bulamayışımız; zalimlere teslim ve hatta râm olup insanlıktan istifa edenlerin halleri hayatı çekilemez yapıyor.
Ve böyle bir sürece güç yetiremeyen, ölmeden ölmüş gibi perişan benim gibi zayıfların, asırlar ötesinden gelen manzum sesleri… Onlarla biraz olsun derdini ifade edebilmenin, deşarj olmanın getirdiği rahatlık…
Ben, her şeye rağmen, geçmişte, azimetten yılmayacağını haykıran birileri gibi:
“felek bin türlü, cefasın toplasın gelsin dönersem kahpeyim, nura hizmetten…”
diyerek gürlemeye devam ediyor ve hatta “merkezi hâke atsalar da bizi
arz-ı küreyi patlatır da çıkarız” diyenler kadar ısrar ederek de, insanca yaşanacak bir hayat için bütün gücümle asılıyor, gayret ediyorum.
Çünkü Üstadım, “…Eğer sivrisinek tantanasını kesse, bal arısı demdemesini bozsa; sizin şevkiniz hiç bozulmasın, hiç teessüf etmeyiniz. Zira kâinatı nağamatıyla raksa getiren ve hakaikın esrarını ihtizaza veren musika-i İlahiye hiç durmuyor. Mütemadiyen güm güm eder…” diye bana yol gösteriyor. (Tarihçe-i Hayat, 80 )
Ayrıca “Acz ve cez' bîçarelerin kârıdır. Ger istersen hayatı, ‘çareleri bulunan şeyde acze yapışma.’ Ger istersen rahatı, ‘çaresi bulunmayan şeyde ceza'a sarılma.” diyerek en ince düsturları akıl ve kalbimin önüne en müessir deva olarak koyuyor.” (Sözler,710 )
Serde edebiyatçılık ve dertlilik olunca eski eserlerden, hal-i âlemi veciz olarak anlatan, bazı güçlü ifadeleri barındıran, sık sık okuduğum bazı satırları sizlere de aktarmak istiyorum:
İman ile din, akçedir erbâb-ı gınâda,
Nâmus ü hamiyet sözü, kaldı fukarâda .
Düşmanlara ahbâbını zemm, oldu zerâfet,
Dil-dârdan ağyâra şikayet, yeni çıktı.
Hak söyleyen evvel dahi menfûr idi gerçi,
Hâinlere ammâ ki riayet yeni çıktı.
Aciz olanın ketm olunur hakk-ı sarîhî,
Mahmîlere amma ki riâyet, yeni çıktı.
Tevsi-î maişette bütün zikr ile fikrin
Şeyhim ne zaman, söyle, Müselman olacaksın
İnsanlara sadakat yakışır görse de ikrah,
Yardımcısıdır, doğruların Hazret-i Allah.
Nâ-danlar, eder sohbet-i nâdanla telezzüz,
Divanelerin hem –demi divâne gerektir.
Âsude olam dersen eğer, gelme cihâna
Meydana düşen kurtulamaz seng-i kazâdan
Her âkile bir dert bu âlemde mukarrer,
Rahat yaşamış var mı gürûh-u ukâlâdan
Görmeden âsâr-ı nisânın, bahar elden gider
Güller âhir râm olur amma, hezâr elden gider
Heman bir feyz-i baki, terk eder bir zevk-i fâniye
Hayatın kadrini âli bilenler hüsn-ü şöhretten
Nedendir, halkta tûl-i hayata bunca rağbetler
Nedir insana bilmem, menfâat-i hıfz-ı emânetten
Görüp ahkâma münharif, sıdk-u selâmetten
Çekildik izzet-ü ikbâl ile, bâb-ı hükümetten
Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten
Mürüvvet-ment olan, mazluma el çekmez iânetten.
Muini zalimin, dünyada erbab-ı denâattir,
Köpektir zevk alan, sayyâd-ı bî insafa hizmetten.
***
Gök yeşil, yer sarı, mercan dallar,
Dalmış üstünde kuşlar yâde;
Bize bir zevk-i tâhattur kaldı,
Bu sönen, gölgelenen dünyâde
Ölmek değildir, ömrümüzün en feci işi,
Müşkül budur ki, ölmeden evvel ölür kişi.
Hülyası kalmayınca hayatın ne zevki var
Bitsin hayırlısıyl,a bu beyhude sonbahar.
***
Ne kahrı dest-i âdâdan, Ne lutfu âşinadan bil
Umurun Hakka tafviz et, Cenab-ı Kibriyadan bil”
Rabb-i Rahimimiz, katlanamayacağımız dertler vermesin. Sabır kuvvetimizi dağıttırmasın. Gücümüz dahilinde acze, gücümüzü aşınca da ceza’a sarıltmasın. Vahyin ve Sünnetin ışığıyla her şeye rağmen hepimizi mesut etsin; iki cihan saadeti nasip eylesin.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.