Dursun SİVRİ
Eğitim herkesin meselesi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “TRT Haber” kanalında verdiği bir röportajında “Öğretimde çok şeyler yaptık ama eğitimde başarılı olamadık” dedi. Açık sözle samimi bir itiraf denilebilir.
Yine Bozok Üniversitesinde yaptığı bir konuşmada “Kemiyet - keyfiyet” meselesine dikkat çekti. Üniversite sayısı ve üniversite tahsili yapılan öğrenci sayısı yani kemiyet yanında keyfiyete önemine vurgu yaptı.
Genel olarak karar verici konumdaki yöneticiler kamuoyuna beyanda bulunurken eksiklerini söylemezler her şey yolunda işler iyi gidiyor anlamında hamasi nutuklar atarlar.
“Problemi halının altına süpürme” deyimi ile ifade edilir. Günü kurtarmak, ileriyi düşünmek gündeme getirilmediği değerlendirilir.
Sebze yetiştirmek için bir yıllık plan, ağaç yetiştirip meyve almak için 5 yıllık plan, insan yetiştirip netice alabilmek için planın 100 yıllık bir projeksiyonu olmalı.
Planda maksat, hedef ve araçları da mühimdir. “Kem aletle kemalat olmaz” sözü araçların ehemmiyetini ifade eder.
Maksadın hak olması yetmez vasıtanın da hak olması gerekir.
Bizim eğitim sistemimi ve politikalarının neresini ele alalım ki? Deve misali… “Neresi doğru ki” denilecek kadar sorunlu…
Paradigma meselesi
Türkiye Cumhuriyeti kuruluşu bir asır dolmak üzere.
Kuruluş felsefesi ve paradigması “redd-i miras” üzerine müessestir. Geçmişi kesip atmış. “Harf devrimi” ile hafızası sıfırlanmıştır.
Devlet canlı bir şahs-ı manevidir. Şahs-ı manevinin tecessüm etmiş halidir.
İnsan için hafıza ne ise devlet için de aynı öneme haizdir.
Osmanlı’nın sanayi devrimi sonra Avrupa’dan geri kalması ve yönetim hataları, iç ve dış etkenlerden malum çöküş sürecini iyi analiz etmek lazım.
Maddi ve ekonomik geri kalışı tek sebep üzerine yükleyip sorgulamasız batının her şeyini her sorgulamadan alıp kabul eden resmi ideoloji paradigması sorunun kök nedenidir.
Cumhuriyet gibi hak ve hürriyetlerin zemini olan güzel kavramın içi maksadın aksi pratiklerle doldurulma dayatması vardır.
Dinsizlik olarak uygulanan “Laiklik” özgürlükle eş anlamlı olarak sunuldu ve yutturuldu. Lügat mânâsına uygun, bütün inançlara saygılı, eşit mesafede uygulanmasında bir sorun olmazdı.
Görünüşte özgürlük ruhunda esaret olan rejim cumhuriyet olamaz.
“Aldatmakla iş görmenin” argümanı olan “lastikli laiklik“ yaklaşımı, özünde devlet erkini ele geçiren ittihatçı geleneğin komitacılık ruhu devletin paradigmasında etkin olmuştur.
İster hükümet olun ister bürokraside istediğiniz adamı istediğiniz yere tayin edin temelde değişen bir şey olmamıştır. Sistemin dişlileri arasında teferruat kabilinden tasarruflardan öteye geçen bir şey yoktur pratikte.
Eğitim süreci sonunda nasıl bir insan profili hedefleniyordu? Şimdi yine aynen nakarat ezber olarak sistemin paradigması “kemalizm” üzerine kuruludur…
Yönetimi ele geçirince her şey değişecek hayali ile motive olan anlayış hedeflenen zirveye bile ulaşmıştır. Kazın ayağı dışardan göründüğü gibi olmadığını açık yüreklilikle ifade etmiştir. Eğitim kurumlarının fiziki ve teknolojik imkânlarıyla öğretimde başarı sağlanmış ancak eğitimde istenilen hedef gerçekleşmemiştir. Kim nasıl yorumlarsa yorumlasın realite bu…
Eğitim politikasını yönettiğini zanneden sorumlu ve sorunlular kendilerini karar verici olduklarını zannettiler. İstediği yöneticiyi atamak, öğretmeni istediği yere gönderebilmek eğitim süreçlerinde etkinlik için yetmediğini bilmem anlayabildiler mi?
Dar alanda, resmi ideolojinin labirentleri ve bariyerleri arasında ne kadar inisiyatif kullanılabilir ki? Sade bugün için söz konusu değil 90 küsür yıldır böyle…
Tek parti tek şef döneminin paradigma ve felsefesi halen aynen yürürlüktedir. Gerisi teferruattır. Bir şeyler yapılmışsa teferruat kabilindendir. Temel felsefe ve eğitim politikalarının iskeleti 1940 modeldir.
Demokrat Parti zamanında Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri olduğunda İmam Hatip Okulları açılmış olması önemli bir gelişmedir. Yetmez ama evet kabilinden bir icraattır. O günün şartlarında çok değerlidir. Benzeri icraatlar sonraki yıllarda da yapılmış ve yapılagelmektedir. Temel paradigma aynen yerinde ve yürürlüktedir. Var mı ötesi?
Eğitim politika ve stratejilerinin merkezinde hedeflenen rol model insan
Genel ifade ile “vatana, millete, ailesine, kendisine faydalı insan” nasıl olur?
Bilgili, donanımlı, üretken, ahlaklı, dürüst, çalışkan, vergisini veren, askere giden, devlete itaatkâr uslu çocuk modeli. Peki öyle midir?
Tanımlanan ideal insanlar çıkmamış mı bu ülkede? Evet çıkmıştır. Bilgi, beceri, ahlâk ve donanımıyla nice insanlar çıkmıştır. Yalnız o iftihar tablosu profiller bu milletin resmi ideolojiye rağmen aileler, sivil toplum gönüllü kuruluşlar, dini ve sosyal grupların hamiyetleriyle güzel insanlar yetişmiştir. Özellikle Risale-i Nur’la imanlarını kurtaran ve aynı zamanda fen bilimlerinde üstün başarılı insanlar yetişmiştir. Bunlar resmi ideolojiye rağmen gerçekleşmiştir.
Bunlar devletin okulunda uygulanan politika ve stratejilerin ürünü değil imalat hatası (!) sonuçlardır. Yanlışlıkla doğru sonuçlar da ortaya çıkmıştır. Bu milletin özünde, ruhunda, genlerinde, inanç ve itikadında olan değerlerin ailelerin, cemaatlerin, gönüllü kuruluşların gayretleriyle gerçekten maddi ve mânevi donanımlı insanlar da yetişebilmiştir.
İnsan davranışlarına tesir eden saik neye inandığı, neyin ne kadar değerli olduğu itikadıdır.
Şahsi paradigması yani itikadı en birinci etkendir.
Laiklik tartışmalarının ortalığı tozu dumana kattığı bu günlerde “laik eğitim”den ne tür bir insan çıkar?
Ruhsuz robot bir ucube insan profili çıkar kaçınılmaz olarak. Zira kişi laik olamaz. Ya inanır ya da inanmaz. Ortası yoktur. Devletin yönetim anlayışında için tanımlı bir laiklik olabilir.
Mânevi değerlerle donanımlı, hak-hukuk tanıyan, haram-helale dikkat eden, vatana, millete Allah için faydalı olmak isteyen, teknolojiyi iyi kullanan insanlar Milli Eğitim Politikaları ve müfredatının hedeflediği insan tipi değildir. Eğitimcilerin şahsi gayretleri ve sisteme rağmen yetiştirdikleri insanlardır.
Zira resmi ideoloji millete rağmen millet için şeklindeki anlayışın dayatması içi boş ruhsuz bir sistem ve politikalardır.
Bu milletin, inançları, gelenekleri, kültürü, aile yapısı, hayat felsefesi eğitim kurumlarına rağmen çocukların asgari manevi donanım kazandırması sayesindedir.
Eğitim politikaları ile Anayasa’da tanımlanan devletin insan profili tanımı değişmeden eğitim sisteminde istenilen iyileşme mümkün değildir.
Paradigmanın değişmesi veya fabrika ayarı
Fabrika ayarlarına dönmekten bahsetmiyoruz. Yüz yıldır kasıtlı ve yanlış set edilmiş bozuk bir ayardan bahsediyoruz.
İnsanı insan eden değerlerle donanımlı bir insan profilini netice veren bir fabrika ayarının yapılması lazımdır, hatta elzemdir. Cevabı sadece imam hatip okullarının sayısı ile ilgili bir pansuman tedbir değildir.
Not: Bir sonraki yazımızı İmam Hatipler meselesi üzerine bir değerlendirme olacak inşallah.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.