Mehmet Ali KAYA
Faiz - Riba
Faiz fazlalık anlamına gelen bir terimdir. İslam hukuku ve din dilinde faiz riba olarak isimlendirilmiştir. İslam kaynaklarına göre Riba Mutlak fazlalık yani, ana sermaye sabit olmakla beraber borçludan vadesine karşılık ve vadenin her defa uzatılmasına mukabil fazla paranın alınmasıdır. Riba da faiz de anaparadan fazla olarak alınan bir fazlalıktır. Yüce Allah Kurân-ı Kerimde ticaret ve alım-satımı helal kılınmıştır; ama faiz yasaklanmıştır. Allah alış-verişi helal, ribayı ise haram kılmıştır (Bakara, 2:275) ayet-i kerimesi bu hususu ifade etmektedir. Ticaret ve alışverişin amacı malı artırmak ve para kazanmaktır. Malın artması ise iki anlamda düşünülebilir. Birincisi maddi olarak çoğalması, ikincisi de maldan elde edilecek dünyevi ve uhrevi menfaat ve faydadır. Bu konuya da açıklık getiren yüce Kurân-ı Kerim Allah ribayı mahveder, sadakaları ise nemalandırır (Bakara, 2:276) ayeti ile açıklar.
Cahiliye dönemi dâhil ilk çağdan günümüze sermaye ve para sahipleri tarafından faiz bir kazanç vasıtası olarak görülmüştür. Çünkü faiz emeksiz bir kazançtır ve sermayenin, yani anaparanın zarar görmesi de öngörülmeyen bir sermaye artışını netice verir. Parası olan sermaye sahiplerinin paralarını artırmaları ve kazanç elde etmeleri için muhtaçlara ödünç olarak verdikleri paraya karşılık aylık ve yıllık belli bir kar koyarlar. Ödünç olarak para alanın zarar etmesi veya bir başka nedenle kazanamaması sermaye sahibini ilgilendirmez. Sermaye sahiplerinin faizi yaygın bir şekilde kazanç vasıtası yaptıkları için yüce Allah faizin malı artırmayacağını Malınızı artırmak amacı ile faiz almanız, malınızı artırmaz; ama sadaka ve zekât olarak verdikleriniz malınızı artırır, bereketlendirir ve Allah katında da, ahirette de size daha fazlası ile döner (Rum, 30:39) buyurarak emek karşılığı olan ticaretin, zekat ve sadaka aracılığı ile yardımlaşmanın malı daha çok artırıp bereketlendireceğini açıklamaktadır.
Faizli alışverişten inananları vazgeçirmek için tedrici bir metot takip eden Kurân-ı Kerim Ey iman edenler! Gerçekten inanıyorsanız Allahtan korkun ve faizi, alacaklarınızdan fazlasını bırakın (Bakara, 2:278) ayeti ile faizden, yani ödünç olarak verdikleri paradan fazlasını almamalarını emreder. Daha sonra ise Şayet faizi bırakmazsanız Allaha ve resulüne karşı savaş açmış olursunuz (Bakara, 2:279) ayeti faizi tamamen yasaklamıştır. Peygamberimiz (sav) Veda Hutbesinde Her türlü faiz yasaklanmıştır; ancak ana sermayeniz sizindir. Ne haksızlık yapın, ne de haksızlığa ve zulme uğrayın buyurarak faizin kesin olarak yasaklandığını duyurmuşlardır.
İnsanlar Allah korkusu ve ahiret duygusundan uzaklaştıkça ticari ahlakın da bozuldu bir gerçektir. Sermaye sahipleri emeksiz kazanç peşinde koşarken sen çalış ben yiyeyim felsefesi ile muhtaçları çalıştırarak sermayelerini artırma yoluna gittikleri tarihen sabittir. Aynı şey zamanımız için de geçerlidir. Bilhassa Bankalar vasıtası ile faizin çok fazla yaygın hale geldiği görülmektedir. Bu hususu gayb-âşinâ gözü ile gören peygamberimiz (sav) Bir zaman gelecek insanların tümü faize bulaşacaklar; bulaşmak istemeyene de tozu isabet edecektir (Ebu Davud, Hadis No: 3331; Nesai, Büyu, 2; İbn-i Mâce, Hadis No: 2278) buyurarak bize haber vermiştir.
İlk çağdan günümüze faizi bir kazanç vasıtası olarak görüp uygulayan ve milletlerin başına bankalar vasıtası ile bu belayı açan Yahudilerdir. Yahudilerin faizi yaygınlaştırmaları ise inançları gereğidir. Tevratta Fakire verdiğin ödünç üzerinden faiz almayacaksın (Tevrat, Çıkış, Bab, 22:25; Levililer, 25:35-37; Tesniye, 23:19-20) denilerek faiz yasaklanmıştır; ancak Tesniye bölümünde bu hüküm tahrif edilmiştir. Yabancıya faizle ödünç verebilirsin, fakat kardeşine faizle ödünç vermeyeceksin (Tesniye, 23:20) denilerek Yahudi olmayanlardan faiz alınması hükme bağlanmıştır. Yahudiler buna dayanarak faiz ile haksız kazanç elde etmeyi meşru görmektedirler.
Faiz o derece insana ve topluma zarar veren, ticari hayatı olumsuz etkileyen ve kalkınmayı durduran bir hastalıktır ki devletler ve milletler bu illetten dolayı büyük ekonomik buhranlara girdikleri halde bu illetten bir türlü kurtulamamaktadırlar. Çünkü bütün ekonomik hayat faiz üzerine kurulmuştur. Günümüzde dünyada ve ülkemizde meydana gelen ekonomik durgunluk ve krizlerin altında faiz hastalığının olmadığını hiç kimse söyleyemez. İlk çağlarda para ve sermaye sahipleri tarafından uygulanan faiz zamanın ilim ve fikir adamları tarafından kabul edilemez olarak tanımlanmıştır. Eflatun faizi kötülerken, Romalılar döneminde de faizin yasaklandığını görmekteyiz. Durum böyle iken ekonomik hayatın her yönüne giren bu faiz belasından kurtuluş zor gözükmektedir.
İslam dini faizi neden yasaklamıştır? Bunun cevabını da kısaca vermeye çalışalım.
İslamda normal kar ve ticaret teşvik görürken faiz yasaklanmıştır. Ticarette normal kar ise, üretilen malın maliyeti üzerine nakliye, kira ve masrafları konduktan sonra örfün belirlediği kar miktarıdır. Bunu da piyasa belirler. Bu serbest piyasada arz-talep dengesine göre oluşan bir fiyattır. Herkes hak ettiğini almalıdır, hakkından fazlasını ise almamalıdır. Birinin kârı diğerine zarar vermemelidir. Alan da satan da zarar görmemelidir. Ticari ahlak ve dürüstlük bunu gerektirir. Kar oranı belirlenirken bütün bunlar dikkate alınmalıdır.
Faiz üretimin sonucu bir kazanım değildir. Emeğe dayanan ve üretim sonucu elde edilen bir gelir de değildir. Sermaye sahibinin üretime kattığı bir emek yoktur. Kar ve zarara katılmak gibi bir durumu da söz konusu değildir. Üretici ve çalışanın zarar etmesi sermaye sahibini asla etkilemez ve ilgilendirmez. O alacağını bilir, sermayesini korur ve sermayeden elde edeceği sabit gelirin peşindedir. Bu durumda elde edilen kazanç hak edilen bir kazanç değildir. Çünkü İslamda ekonomik hak, bir emeğin karşılığında elde edilen gelirdir.
Ekonomik hayatta en önemli unsur emektir. Ekonomik haklar emeğin karşılığıdır. Bu bakımdan emeğe saygı duyulmalı ve karlar, emeğin karşılığı olmalıdır. Üretim, nakliye, alım-satım gibi ekonomik hayatın temel unsurları emeğe bağlıdır. Faiz kazancını yiyen sermaye sahiplerinin emeği olmadığı için geliri ve kazancı da haksız bir kazanç olmaktadır. Bu sebeple yüce Allah faizi yasaklamıştır. Bu yasaktan anlayacağımız herkesin üretime katkı sağlamaya yönelik bir çaba içinde olmasıdır. Böylece kalkınma daha hızlı ve refah daha yaygın olacaktır.
Ticari hayat kâr unsuru ile canlılığını korur ve ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçları giderilir. Kâr girişimcinin yüklenmiş olduğu riskin karşılığıdır. Girişimci veya tüccar kâr etmediği zaman o işi yapmaz. Bunun için fâhiş olmamak şartı ile belli bir kâr olmalıdır. Fâhiş kar ise müşteriyi aldatmaya ve örfün tayin ettiği kârın üzerine çıkmaya denir ki bu aldatma ve hile unsurunu içinde barındırdığı için hak edilmeyen haksız bir kazançtır. Haksız kazanç ise haramdır.
Faizin yasaklanmasının pek çok sebeplerinden bir kısmını şöyle sıralayabiliriz. Faiz, başkasının malını haksız yere yemek, ticarete engel olmak, ödünç ve borç vermeyi, yardımlaşmayı önlemektedir. Faiz toplumda dayanışmayı ve yardımlaşmayı öldürür, gönüllerden merhamet ve sevgiyi kaldırır, akrabalık bağlarını azaltır.
İnsanlık âleminde ve sosyal hayatta bütün ahlaksızlığın ve bütün ihtilal ve karışıklıkların kaynağı iki kelimedir. Birincisi, Ben tok olduktan sonra başkası açlıktan ölse bana ne? İkincisi, Sen çalış ben yiyeyim. Bu iki kelimeyi ve düşünceyi devam ettiren faize devam etmek ve zekâtı vermemektir. İnsanlığın bu iki dehşetli hastalığını tedavi edecek olan çare de zekâtın umumi bir kural olarak uygulanması ve fâizin yasaklanmasıdır. Değil yalnız fertlerde ve özel topluluklarda belki bütün insanlığın saadetinin en önemli sebebi, sosyal hayatın düzen ve saadeti için en mühim prensip zekât olduğu gibi, toplumda herkesin üretime katılımını sağlayan ve emeğe değer veren husus da faizin yasaklanmasıdır. (İşaratul-İcâz, 2006, s.78-79; Mektubat, 2004, s. 462)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.